Haziran ayı, Türkiye'de yalnızca yaz mevsiminin değil, aynı zamanda sınav maratonunun da habercisi. Milyonlarca genç, YKS ve LGS gibi merkezi sınavlarda ter dökerken, dış dünyada onların başarısını belirleyecek çok sayıda değişken sessizce iş başında. Bu değişkenlerden belki de en görünmeyeni, ama en etkili olanı: iletişim araçları.
Televizyon ekranlarından sosyal medyaya, YouTube videolarından WhatsApp gruplarına kadar pek çok mecra, sınav dönemlerinde adeta bir "iletişim bombardımanı"na dönüşüyor. Her kafadan bir sesin çıktığı bu dijital ortamda, öğrencilerin gerçek ihtiyaçları ile onlara sunulan bilgi ve yönlendirmeler arasındaki makas giderek açılıyor.
Kaygının Kıyısında: Dijital Tetikleyiciler
Özellikle sınava hazırlanan gençlerin zihinleri, sadece ders içerikleriyle değil, aynı zamanda sosyal medyada karşılarına çıkan "çalışma rutinleri", "motivasyon konuşmaları" ve "başarı öyküleri"yle de dolup taşıyor. Fakat bu içeriklerin bir kısmı, öğrencinin motivasyonunu yükseltmekten çok, yeterince çalışmadığına dair bir suçluluk hissi yaratıyor.
Bir TikTok videosunda izlediği "günde 12 saat ders çalışan öğrenci" profili, gerçekliğin değil, kurgunun bir ürünü olabilir. Ancak ekranın diğer tarafındaki genç için bu, doğrudan bir kıyas ve yetersizlik duygusu anlamına gelir. Yani sınav stresi, sadece okulda ya da evde değil, dijital ekranlarda da büyüyor.
Ebeveynler ve Grup Mesajları: Fayda mı, Baskı mı?
İletişim araçlarının sınav sürecinde bir başka yoğun kullanıcısı da veliler. WhatsApp veli gruplarında sınav kaygısı domino etkisiyle yayılıyor. "Benim çocuk şu kursa başladı", "Falanca denemede 450 aldı" gibi mesajlar, çoğu zaman iyi niyetli paylaşım gibi görünse de, diğer velilerde ve dolayısıyla öğrencilerde stres katsayısını artırıyor.
Burada medya okuryazarlığının sadece öğrencilere değil, ailelere de öğretilmesi gerektiği bir kez daha ortaya çıkıyor. Çünkü bilgi kadar, o bilginin nasıl ve ne zaman iletildiği de büyük önem taşıyor.
Sessizliğin Değeri
Bu yoğun iletişim ortamında belki de en kıymetli şey sessizlik. Bilginin, yorumun, tavsiyenin bol olduğu bir çağda, bazı zamanlarda hiçbir şey söylememek; öğrenciyi yalnızca dinlemek, sınav sürecine katkı sağlayabilir. Sessizlik, sadece gürültüden uzaklaşmak değil, aynı zamanda kişinin kendi iç sesini duymasına da olanak tanır.
Medya ve Eğitimcilere Büyük Sorumluluk Düşüyor
Geleneksel ve dijital medya, sınav dönemlerinde sadece bilgi veren değil, aynı zamanda duygusal dengeyi koruyan bir rehber gibi davranmalı. Reyting uğruna panik yaratacak başlıklar yerine, umut ve denge sunan içeriklerle sınav dönemine katkı sağlanabilir. Aynı şekilde eğitimcilerin de dijital iletişim araçlarını öğrenciyi yarış atına çevirmeden kullanması, hem pedagojik hem de etik bir zorunluluktur.
Özetle;
YKS ve LGS gibi sınavlar sadece bilgi ölçümü değil, aynı zamanda iletişim sürecinin doğru yönetilip yönetilemediğini de ortaya koyan birer aynadır. Bu aynada sadece öğrencinin değil, hepimizin yansıması vardır. Belki de asıl başarı, bu yoğun sınav sürecinde gençlerin ruh sağlığını koruyacak iletişim dilini kurabilmektir.