Bir haber düşünün. Cümleleri kusursuz, istatistiklerle destekli, dil bilgisi hatası yok, zamanında yayında. Ama okuduğunuzda içinizde hiçbir şey kıpırdamıyor. Çünkü o haberi yazan biri değil; bir şey… Bir algoritma.
Yapay zekânın habercilikte kullanımı artık bir "gelecek" meselesi değil, bugünün gerçeği. Hatta bazı haber odalarında, otomatik içerik üreten yazılımlar gece boyunca yüzlerce metni yayına hazırlıyor. Özellikle ekonomi, spor ve hava durumu gibi veri tabanlı alanlarda bu sistemler oldukça yaygınlaştı. Buraya kadar sorun yok gibi. Ama haberi haber yapan şey yalnızca veri midir?
Yapay zekâ, "ne olduğunu" anlatabilir. Ama "neden önemli olduğunu" çoğu zaman anlatamaz. Çünkü iyi bir haber, yalnızca bilgiyi iletmekle kalmaz; bir bağlam kurar, bir soru sorar, bir bakış açısı sunar. İşte bu noktada, editoryal sezgi ve etik değerlendirme devreye girer. Ve o da hâlâ insana özgüdür.
Bugün dijital platformlarda okuduğumuz haberlerin hangisinin bir gazeteci, hangisinin bir algoritma tarafından yazıldığını çoğu zaman bilmiyoruz. Bu da bizi önemli bir soruyla baş başa bırakıyor: Haberin kaynağına olan güven, üreticisi bilinmeyen bir içerikte nasıl korunacak?
Yapay zekânın sunduğu hız ve verimlilik, habercilik açısından büyük bir avantaj. Ancak bu teknoloji; ön yargılı veri setlerinden, ticari algoritmalara kadar birçok riski de beraberinde getiriyor. Örneğin bir haberin hangi başlıkla, hangi sırada ya da hangi tonlamayla verileceğine karar veren sistemler, şirketlerin çıkarlarına mı yoksa kamunun yararına mı hizmet ediyor? Bu ayrımı artık bulanıklaştırıyoruz.
Ayrıca, yapay zekâ destekli içeriklerin çoğalması, haberciliği "nicelik" odaklı bir üretim bandına dönüştürme riski taşıyor. Tıklama ekonomisinin, dikkat sürelerini saniyelere indirdiği bir çağda; derinlikli haberciliğin, araştırma dosyalarının ve insani hikâyelerin kaybolması kimsenin dikkatini çekmiyor. Oysa bir muhabirin sokakta duyduğu bir fısıltı, algoritmanın asla yakalayamayacağı bir skandala kapı aralayabilir.
Yapay zekâ gazeteciliği tamamen dışlamak değil; onu etik ilkelerle yönlendirmek gerekiyor. Yapay zekâ haber yazabilir, hatta bazı alanlarda insanı geçebilir. Ama gerçek gazetecilik yalnızca "doğru bilgi" meselesi değil; hakikatin peşine düşme cesaretidir. Ve bu cesareti kodlamak hâlâ mümkün değil.
Belki de önümüzdeki dönemde habercilik, insan ve makinenin birlikte yürüttüğü bir kolektif üretim modeline evrilecek. Ancak burada ipleri tamamen makineye bırakmak, yalnızca gazeteciliğin değil, demokrasinin de insansızlaşması anlamına gelebilir.
Unutmayalım: Bir haberi okuduğumuzda içimize bir şey doğmuyorsa, belki de onu yazan bir insan değildir.