Özgürlük… Çağımızın en çok dile getirilen, en çok savunulan ama en çok da tartışılan kavramı. Hepimiz özgür olmak istiyoruz; konuşmakta, yazmakta, yaşamakta. Fakat şu soruyu ne kadar sık soruyoruz:
Benim özgürlüğüm nerede biter, başkasının hakkı nerede başlar?
Sınırsızlık Özgürlük Değildir
John Stuart Mill, 19. yüzyılda "Özgürlük Üzerine" kitabında bu soruya çok net bir cevap vermişti: "Bir kişinin özgürlüğü, başkasına zarar verdiği noktada sona erer." Yani özgürlük sınırsız değildir, olamaz da. Çünkü sınırsızlık çoğu zaman güçlünün zayıfı susturduğu bir düzene dönüşür.
Gündelik hayattan basit bir örnek verelim. Trafikte istediğim hızda gitme hakkım var mı? Elbette hayır. Çünkü bu, diğer insanların yaşama hakkına tehdit oluşturur. Apartmanda yüksek sesle müzik dinlemek bana keyif verebilir ama yan dairedeki bir çocuğun uykusunu böldüğünde özgürlük olmaktan çıkar, bencillik olur.
Demokrasinin Temeli
İletişim bilimlerinde bu denge çok önemli bir yer tutar. Denis McQuail'in Mass Communication Theory kitabında vurguladığı gibi ifade özgürlüğü demokrasinin temelidir; ancak "özgürlük sorumlulukla birlikte var olabilir." Sosyal medyada istediğimizi yazabiliriz; fakat yanlış bilgi, hakaret ya da nefret söylemiyle bir başkasının onurunu ve güvenliğini zedelediğimizde artık özgürlük değil, hak ihlali yapmış oluruz.
UNESCO'nun 2023 raporunda da benzer bir uyarı vardır. İfade özgürlüğü demokrasinin temelidir ama sorumlulukla dengelenmediğinde toplumsal kutuplaşmayı artırabilir. Yani sorun özgürlüğün kendisinde değil; onun sınırlarını gözetmeyen kullanılış biçiminde.
Habermas'ın kamusal alan teorisini hatırlayalım. Gerçek özgürlük, herkesin eşit ve saygılı biçimde konuşabildiği bir ortamda anlam kazanır. Birinin sesi kısıldığında, hepimizin özgürlüğü eksilir.
Özetle…
Özgürlük; sınır tanımadan istediğimizi yapmak değil, başkasının da özgürce var olabileceği bir alan yaratmaktır. Çünkü özgürlüğün sınırı, benim değil; karşımda duran insanın hakkıdır. Ve belki de en önemli soruyu kendimize sormanın zamanı geldi:
Özgürlüğü sadece kendimiz için mi talep ediyoruz, yoksa başkalarının da özgürlüğünü yaşatmak için mi?