Zuhal Sönmezer

Egemen Söylemin Yeni Sözcüsü mü? Yapay Zekâ Kimden Yana?

20.06.2025 12:12
Haber Detay Image

Yapay zekâ sadece veriyle mi konuşur, yoksa toplumsal gücün sesi midir? Şiddetten cinsiyetçiliğe, tarafsız gibi görünen bu sistemler aslında neyi yeniden üretir?

Dijital teknolojiler çağında, yapay zeka yalnızca bir araç değil; bir düşünme, üretme ve temsil biçimi haline geldi. Bilgiyi sınırsızca işleyebilen, görüntüleri dönüştüren, metinleri yorumlayan bu sistemler, artık yalnızca teknik alanda değil; toplumsal, kültürel ve etik alanlarda da etkilerini göstermeye başladı. Ancak burada akıllarda önemli bir soru beliriyor: Yapay zeka gerçekten "tarafsız" mıdır?

Yapay zekanın en güçlü olduğu alan öğrenmedir. Ancak bu öğrenme süreci, insanlığın bıraktığı dijital izlerle, yani verilerle şekillenir. Bu veriler; tarihsel eşitsizliklerin, toplumsal normların, medya temsillerinin ve çoğu zaman egemen söylemin izlerini taşır. Sonuç? Yapay zeka, yalnızca bir analiz motoru değil, aynı zamanda bu söylemleri yeniden üreten bir araca dönüşür.

Bu noktada sosyal teori bize önemli ipuçları sunar. Fransız düşünür Michel Foucault, bilgi ile iktidar arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Ona göre bilgi, yalnızca "doğru" olanı değil, aynı zamanda neyin konuşulup neyin bastırılacağını da belirleyen iktidar ilişkilerinin ürünüdür. Yapay zekâ da işte bu anlamda "bilgi"yi yeniden üretirken, aynı zamanda bu iktidar ilişkilerini pekiştirme potansiyeli taşır. Stuart Hall'un kültürel temsil kuramı da benzer biçimde, medyada ve görsel kültürde temsilin her zaman ideolojik olduğunu savunur. Yani bir görüntü ya da anlatı, yalnızca gerçekliği yansıtmaz; onu biçimlendirir. Yapay zekâ tarafından oluşturulan her metin, her görsel, tarafsız gibi görünse de bir bakış açısını yansıtır. Dolayısıyla bu teknolojiler, "tarafsız temsil" üretmekten çok, hâkim kültürel normları yeniden üretme eğilimindedir.

Feminist teknoloji eleştirisi de bu konuda çarpıcı uyarılarda bulunur. Donna Haraway'in "siborg manifestosu", teknolojinin yalnızca nötr araçlar değil, toplumsal cinsiyet rejimlerinin yeniden üretildiği alanlar olduğunu gösterir. Bugün yapay zekâ sistemlerinin büyük çoğunluğu, tarihsel olarak erkek egemen verilerle beslenmektedir. Kadınların temsili ya yok sayılır ya da kalıp yargılarla sınırlandırılır. Bu yüzden kadınların, şiddet karşısındaki deneyimlerini "makyaj yapmadığı için şiddet gördüm" gibi cümlelerle yansıtan bir yapay zekâ anlatısı, yalnızca teknik bir hata değil; patriyarkal kodların yeniden yazımıdır.

Bir yapay zekanın, şiddet, cinsiyetçilik, ırkçılık gibi konularda etik sınırları ihlal etmesi olasılık değil, veriler önyargılıysa oldukça yüksek bir ihtimaldir. Bir kadının "makyaj yapmadığı için şiddet gördüğü" ve bunun "keşke makyaj yapsaydım" gibi bir ifadeyle normalleştirildiği senaryolar, yapay zekanın değil, onu yönlendiren insan eliyle oluşturulmuş verilerin ve denetimsizliğin sonucudur. Ama unutmayalım: Suç kodda değil, kodlayan akıldadır.

Yapay zeka ırkçı olabilir mi? Elbette. ABD'de yüz tanıma sistemlerinin siyah bireyleri tanımada çok daha yüksek oranda hata yapması veya iş başvurularında algoritmaların "beyaz erkek" profillerini daha başarılı bulması; yalnızca teknik sorun değil, etik bir felakettir. Çünkü bu sistemler, ayrımcılığı yalnızca yansıtmaz; pekiştirir, büyütür ve çoğu zaman "normalleştirir".

Peki çözüm nerede?

İlk adım, yapay zekayı kutsallaştırmaktan vazgeçmek. Herkesin aklında olmalı: Yapay zeka, geçmişin aynasıdır. Ve geçmiş, her zaman adil değildir. Bu yüzden algoritmalara daha çeşitli, kapsayıcı ve eleştirel verilerle yaklaşmak şart. İkinci adım ise insan denetimidir. Özellikle toplumsal konulara temas eden içeriklerde, etik denetim mekanizmaları hayati önem taşır. Üçüncü adım da teknoloji üreticilerinin ve kullanıcılarının sorumluluğunu kabul etmesidir. Yapay zeka hata yapmaz; ona hata yaptıran insanlar vardır.

Yapay zeka çağında asıl tehlike, bu sistemlerin "objektiflik" kılığına bürünmesidir. Oysa kodlara sinmiş her satırda, toplumsal güç dengelerinin ve kültürel önyargıların izleri vardır. Dolayısıyla yapay zekâya değil, onu kimlerin hangi niyetle beslediğine bakmak gerekir.

Yapay zekâdan korkmak değil, onu sorgulamak gerekir. Ve belki de en çok şu soruyu unutmamak: Bu teknoloji, kimin sesiyle konuşuyor?
Sizce, yapay zekaya öğrettiğimiz şeyler geleceğin toplumlarını nasıl şekillendirecek?

Yazarın Tüm Yazıları

title