Zuhal Sönmezer

İletişim mi, Yoksa İletileşmek mi?

23.05.2025 01:56
Haber Detay Image

İletişim çağındayız, ama belki de iletişimsizliğin hiç bu kadar görünür hâle gelmediği bir dönemdeyiz. Her gün yüzlerce mesaj alıyor, onlarcasını gönderiyoruz. Peki bu yoğun veri ve mesaj trafiği içinde gerçekten "anlam" kurabiliyor muyuz? Yoksa yalnızca iletiliyor, ama iletişim kurmuyor muyuz?

Marshall McLuhan, "araç mesajdır" derken sadece teknik bir araçtan değil, araçların şekillendirdiği düşünme ve ilişki biçimlerinden de söz ediyordu. Bugün kullandığımız dijital araçlar –mesajlaşma uygulamaları, sosyal medya platformları, video konferanslar– ile iletişim kurduğumuzu sanıyoruz. Oysa çoğu zaman olan biten yalnızca "ileti iletmek."

İletişim bilimci James Carey, iletişimi yalnızca bir iletim süreci olarak değil, kültürel bir ritüel olarak da tanımlar. Bu bakış, iletişimin sadece bilgi aktarımı olmadığını, anlam inşa etme süreci olduğunu vurgular. Bugün geldiğimiz noktada, anlamı birlikte kurmak yerine, birbirimize hazır mesajlar gönderiyor, hatta çoğu zaman birbirimizi dinlemeden cevap veriyoruz.

Fransız sosyolog Jean Baudrillard, "iletişim" kavramının içinin boşaldığını savunur. Baudrillard'a göre postmodern toplumda iletişim simülakrlardan oluşur; yani gerçeği temsil eden göstergeler artık kendi başına gerçekmiş gibi dolaşıma girer. Bir başka deyişle, mesajlarımızın içi çoğu zaman boştur ama biçimi vardır. Bu da bizi "iletişim yanılsaması" ile karşı karşıya bırakır.

Tam da bu noktada, "iletişim" ve "iletileşmek" arasında önemli bir ayrım ortaya çıkıyor.

İletişim, özne ile özne arasında bir bağ kurar; ortak anlam, ortak duygular, hatta sessizlikte bile anlaşma hali.

İletileşmek ise yalnızca mesajların dolaşıma girmesidir; anlamdan çok biçimle ilgilidir, çoğu zaman etkileşimsizdir.

Dijitalleşen ilişkilerimizde karşımıza çıkan bu iletileşme hali, bizi daha çok konuşur ama daha az anlaşır hâle getiriyor. Sessizlikler anlam taşımıyor artık; çünkü çok fazla "bildirim" var, çok az "dinleme"...

Belki de yeniden Jürgen Habermas'ın "kamusal alan" ve "iletişimsel eylem" kavramlarına dönüp düşünmeliyiz. Habermas'a göre sağlıklı bir iletişim, eşitlik ve açıklık temelinde yürür. Oysa günümüz dijital ortamları, görünürde katılım sunsa da, çoğu zaman tek yönlü, onay alma odaklı ve derinliksiz iletişim biçimlerini üretir.

Bugün yaşadığımız şey belki de şu:

Çok ses var ama az yankı.

Çok söz var ama az bağ.

Ve evet, çok iletilen var ama az iletişim.

İletişim, kalpten kalbe kurulan bir köprüdür. İletileşmek ise, o köprünün tabelasını unutup sadece köprüye fotoğraf çekmeye benzer. Belki de sorulması gereken soru şudur:

Biz hâlâ o köprüden geçiyor muyuz, yoksa yalnızca etiketleyip geçiyor muyuz?

Yazarın Tüm Yazıları

title