Geçtiğimiz günlerde kızımla birlikte 2023 yapımı Totally Killer ( On Numara Katil) adlı filmi izledik. Hem retro havası hem de kara mizahıyla dikkat çeken film hakkında daha sonra internette gezinirken ilginç bir şeye rastladım: Film, Bechdel Testi'ni geçiyor.
Ve evet, gerçekten de filmin birçok sahnesinde iki kadın karakter zaman makinesinden, bilimden ve kurguya dair teknik detaylardan konuşuyordu. Bu dikkat çekici durum beni Bechdel Testi üzerine yeniden düşünmeye itti. Çünkü bu üç maddelik basit test, medya dünyasında kadınların ne kadar görünür olduğu kadar neyle görünür olduğunu da sorgulamamızı sağlıyor. Kitle iletişimi, anlatılar ve feminist kuram tam da bu noktada kesişiyor.
Peki Bechdel Testi Nedir?
1985 yılında bir karikatürle başladı her şey. Alison Bechdel'in "Dykes to Watch Out For" adlı çizgi romanında bir karakter, bir filmi izlemeye ancak üç basit şartı karşılarsa gideceğini söylüyordu:
1. Filmde en az iki kadın karakter olacak,
2. Bu kadınlar birbirleriyle konuşacak,
3. Ve bu konuşma bir erkek hakkında olmayacak.
İlk bakışta sıradan gibi görünen bu ölçüt, yıllar içinde Bechdel Testi olarak bilinen ve medya yapımlarında kadın temsiline yönelik güçlü bir eleştiri aracına dönüştü. Çünkü şaşırtıcı biçimde, yüzlerce film bu üç temel koşulu bile sağlayamıyordu.
Sessizlikle Kurulan Temsiller
İletişim kuramları bize, bir hikâyede sadece kimin konuştuğunun değil; kimin konuşmadığının da önemli olduğunu öğretir. Bechdel Testi bu açıdan kadınların yalnızca görünür değil; aynı zamanda özne olup olmadıklarını sorgulamanın bir yolu.
Televizyon dizilerinden sinema filmlerine, dijital platformlardan haber medyasına kadar pek çok mecra, kadın karakterleri sıklıkla erkek karakterlerin etrafında konumlandırıyor. Kadınlar birbirleriyle konuşsa bile çoğu zaman bu diyalogların içeriği erkek merkezli oluyor: bir aşk, bir evlilik, bir ihaneti çözümleme…
Bu durumda Bechdel Testi, yalnızca bir "kadın var mı" testi değil, anlatının merkezinde kim var? sorusunun feminist bir yanıtı hâline geliyor.
Feminist Kuramın Gözünden: Temsil ve İktidar
Feminist medya kuramcıları –örneğin Laura Mulvey'nin "male gaze" (eril bakış) kavramı– bize, sinemanın ve genel olarak medyanın çoğunlukla erkeği izleyici ve özne, kadını ise nesne olarak konumlandırdığını söyler. Bechdel Testi bu duruma dair niceliksel bir çerçeve sunarken, kadın karakterlerin yalnızca var olup olmadığını değil, nasıl var olduklarını sorgular.
Örneğin bir dizide güçlü bir kadın karakter olabilir; ancak bu karakter başka bir kadınla hiç konuşmuyorsa ya da her konuşması erkek karakterlere dair kaygılarla doluysa, o zaman bu temsil "güçlü" olmaktan çok "yalnız" bir konuma işaret eder. Yani feminist kuramın da vurguladığı gibi mesele sadece kadının temsili değil; bu temsilin ilişkisel ve yapısal bağlamıdır.
Dijital Medya Çağında Yeni Sınavlar
Dijital platformların yükselişiyle birlikte çeşitlilik ve kapsayıcılık yönünde umut verici gelişmeler yaşanıyor gibi görünse de, Bechdel Testi hâlâ şaşırtıcı derecede çok sayıda içeriğin bu basit eşiği geçemediğini gösteriyor. Netflix dizileri, festival filmleri ya da popüler video oyunlarında bile kadın karakterlerin çoğu zaman ya yalnızlaştırıldığını ya da erkeğin hikâyesini tamamlayan bir "yardımcı" rolünde bırakıldığını görüyoruz.
Bu noktada feminist medya eleştirisiyle iletişim bilimi bir araya geliyor: Temsil, yalnızca bir içerik meselesi değil; toplumsal güç ilişkilerinin yansıması. Medyada kadın karakterin kim olduğu kadar, kimlerle konuştuğu, ne hakkında konuştuğu ve konuşmasının nasıl alımlandığı da izleyicinin dünyayı nasıl anlamlandırdığını etkiliyor.
Testi Geçmek Yeterli mi?
Elbette Bechdel Testi, medya ürünlerini değerlendirmek için tek başına yeterli değil. Bir film testi geçebilir ama yine de kadın karakterleri klişelere hapsedebilir. Yine de bu test bize çok önemli bir kapı aralıyor: Kadınlar hikâyede sadece yer almakla mı kalıyor, yoksa kendi hikâyelerini anlatma imkânına sahipler mi?
Medya izleyicileri olarak artık sadece neyi izlediğimiz değil, nasıl izlediğimiz de önemli. Çünkü bazen iki kadının bir filmde konuşup konuşmadığı, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin en sessiz ama en net göstergesi olabilir