Bir zamanlar bilgiye ulaşmak zordu. Bugünse neredeyse imkânsız olan şey, doğru bilgiye ulaşmak. Çünkü artık bilgi bolluğu içinde hakikatin kendisi boğuluyor.
Algı Gerçeğin Önüne Geçti
Kitle iletişim araçları, özellikle de sosyal medya, bilgiyi demokratikleştirmek vaadiyle geldi. Ancak bu özgürlük beraberinde başka bir kaosu da getirdi: dezenformasyon salgını.
Bugün haber, yalnızca içeriğiyle değil; hızı, duygusal etkisi ve paylaşılabilirliğiyle değer kazanıyor. Sosyal medyada bir başlık ne kadar kışkırtıcıysa, bir video ne kadar duygulara hitap ediyorsa, o kadar çok kişiye ulaşıyor. Oysa çoğu zaman bu içeriklerin ne bağlamı doğru, ne de içeriği gerçek.
Kırpılmış bir video, bir konuşmanın içinden çekip alınmış bir cümle, ya da sadece görsel manipülasyonlarla üretilmiş sahte haberler… Bunlar insanların duygularına oynayarak "gerçekmiş gibi" yayılıyor. Bugün artık mesele gerçeği bilmek değil, inandırıcı görünmek haline geldi.
Algı Yönetimi
Eskiden kamuoyunu yönlendirmek, yalnızca medya tekellerinin ve siyasal aktörlerin elindeydi. Bugün ise bir akıllı telefon ve bir sosyal medya hesabı ile herkes küçük bir medya organı gibi davranabiliyor. Bu durum olumlu yönlerinin yanında büyük riskler de taşıyor. Özellikle politik süreçlerde, seçim dönemlerinde, kriz anlarında; yanlış bilgi organize şekilde dolaşıma sokuluyor.
Bir tweet ile linç başlatılabiliyor. Bir WhatsApp mesajı ile koca bir mahallede panik yaratılabiliyor. Yani gerçeklik algısı, artık sadece profesyonel medya aktörlerinin değil, bireysel kullanıcıların bile şekillendirebildiği kırılgan bir zemine dönüştü.
Yankı Odalarında Hapsolmak
Kitle iletişim araçları, kamusal alanı genişletmek yerine çoğu zaman daraltıyor. Sosyal medya platformları, kullanıcıya daha çok ilgisini çekecek içerikleri gösteren algoritmalarla çalışıyor. Bu da zamanla filtre baloncukları yaratıyor. Farklı fikirlerle karşılaşmak neredeyse imkânsız hale geliyor. Herkes kendi "doğrusunu" tekrar eden bir yankı odasında konuşuyor.
Bu ortamda yanlış bilgi, çoğunlukla sorgulanmadan kabul görüyor. Çünkü kaynak değil, inanç esas alınıyor. Yani "Bu habere inanmak istiyorum, çünkü benim dünya görüşümle örtüşüyor" eğilimi ağır basıyor.
Medya Okuryazarlığı: Hayatta Kalma Becerisi
Bu yeni medya düzeninde çözüm, yalnızca teknik düzenlemelerde değil; bireysel farkındalıkta yatıyor. Eleştirel medya okuryazarlığı, artık yalnızca bir eğitim konusu değil; hayatta kalma becerisi haline geldi. Her bilgiye kuşkuyla yaklaşmak değil ama her bilgiyi sorgulayarak tüketmek, doğru bilgiye ulaşmanın en etkili yolu.
Kaynağı kim? Hangi tarihte, hangi bağlamda söylenmiş? Görüntü manipüle edilmiş olabilir mi? Bu soruları kendine sormadan bilgiyi paylaşmak, dezenformasyon zincirinin bir halkası olmak anlamına geliyor.
Bu noktada teyit platformlarının daha görünür hale gelmesi ve eğitim sistemine medya okuryazarlığı derslerinin entegre edilmesi hayati önem taşıyor.
Hakikati Aramak Vazgeçilmezdir
İletişimin gücü, yalnızca konuşma özgürlüğünden değil; doğru bilgiye ulaşma hakkından da gelir. Eğer bu hak çürütülürse, kamuoyu gerçek gündemle değil, yapay krizlerle meşgul olur.
Ve belki de en önemlisi: Konuşan çok olur ama anlayan kimse kalmaz.