Zuhal Sönmezer

Cogito Ergo Sum: Dijital Çağda Hatırlamadan Düşünmek Mümkün mü?

27.06.2025 05:16
Haber Detay Image

René Descartes, modern düşüncenin temel direğini şu cümleyle örmüştü: Cogito ergo sum — "Düşünüyorum, öyleyse varım.

Bu önerme, insanın kendi varlığını aklî sürece bağlayan radikal bir çıkıştı. Ancak bugünün dijital çağında bu önermenin altı boşalmış durumda. Artık yalnızca düşünmek değil, hatırlamak da yetmiyor. Çünkü düşünce, hafızayla birlikte anlamlıdır. Ve günümüz dijital medyasında hafıza sistematik biçimde bastırılıyor, devre dışı bırakılıyor.

Bugün bir fikre ulaşmak için düşünmek gerekmiyor; yalnızca aramak, scroll etmek, önerilenler arasında gezinmek yetiyor. Hafızamız, bilgi deposu olmaktan çıkmış; bir tür geçici önbelleğe dönüşmüş durumda. Çünkü bilgiye sahip olmaktan çok, onu tekrar bulabilecek araçlara erişimimiz daha kıymetli hale geldi.

Google Etkisi ve Hafıza

Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, Sparrow, Liu ve Wegner'in (2011) ortaya koyduğu Google Etkisi'dir. Bu çalışmada bireylerin, bir bilgiye tekrar ulaşabileceklerini bildiklerinde, o bilgiyi öğrenmeye ya da hatırlamaya daha az eğilimli oldukları gösterilmiştir. Yani Google'ın varlığı, hafızamızı rahatsız edilmeden tembelleştiriyor.

Zihin artık şöyle çalışıyor:

"Bunu ezberlememe gerek yok, zaten internetten bakarım."

Bu tutum yalnızca akademik bilgiyle sınırlı değil; telefon numaraları, adresler, hatta doğum günleri gibi gündelik bilgiler de artık dijital belleklere emanet. Dolayısıyla kişisel hafıza, bireyin zihinsel yükü değil; teknolojinin sorumluluğu haline geldi. Hatırlamaya gerek duymayan bir zihnin ise derinlemesine düşünme kapasitesi körelir. Çünkü düşünce, geçmişin yükünü ve sürekliliğini taşıdıkça gelişir.

"Bağlantıdayım, Öyleyse Varım."

Sosyal medya platformları, bu körelmeyi hızlandıran temel yapılardan biri. Twitter (X), Instagram Reels, TikTok gibi mecralar, bireyi hızlı ve yüzeysel içerikler arasında gezinmeye teşvik eder. Bu platformlarda düşünsel süreklilik değil, anlık tepki önemlidir. Bir içeriği "beğenmek", "kaydetmek" ya da "hikâyeye eklemek" düşünsel katılımın yerine geçmiştir.

Bu durumu Byung-Chul Han, "Şeffaflık Toplumu"nda şöyle açıklar:

"Günümüzde bilgiye olan erişim kolaylaştıkça, bilginin değeri azalmakta; derinlikli düşünce, yüzeysel ilgiye teslim olmaktadır."

Hafıza yalnızca geçmişi korumaz; aynı zamanda kişisel kimliğin, kültürel sürekliliğin ve eleştirel düşüncenin temelidir. Eğer neyi neden hatırladığımızı unutur hale gelirsek, sadece bireysel değil; toplumsal düzeyde de hafızasızlaşırız. Toplumsal travmalar, tarihsel örnekler, kolektif hafızalar da bu algoritmik akışın içinde görünmezleşir.

Örneğin, YouTube veya TikTok algoritmaları üzerinden baktığımızda; toplumsal bellekle ilgili derinlikli içerikler çoğu zaman öneri sistemlerinde alt sıralarda kalır. Oysa viral dans videoları ya da estetikle süslenmiş sade içerikler daha görünürdür. Bu, hafızayı değil, tüketimi merkezine alan bir medya mantığının sonucudur.

Bugün çoğumuzun yaşam mottosu farkında olmadan şu hale gelmiştir:

"Bağlantıdayım, öyleyse varım."

Oysa Descartes'ın önermesi, düşünceye içkin bir sürekliliği ve iradeyi temel alır. Bugünün medya düzeni ise bu sürekliliği kesintiye uğratan bir dikkat ekonomisi içinde çalışır. Hatırlamayan, sorgulamayan ve derinleşemeyen bireyler, dijital dünyanın yüzeyinde kayar durur. Tıpkı sonsuz kaydırmalı bir uygulamada ekranı aşağı çektiğimiz gibi, zihnimizi de durmaksızın "yeniliyoruz", ama hiçbir şeyi tam olarak işlemiyoruz.

Özetle…

"Cogito ergo sum"un dijital çağdaki karşılığı, ne yazık ki sadece "scrollio ergo sum" — "Kaydırıyorum, öyleyse varım" olabilir. Fakat bu, var olmanın sadece gölgesidir. Hafızanın olmadığı bir düşünce, yalnızca bilgiye benzeyen imgelerin tekrarından ibarettir.

Gerçek düşünme, hafızayı da içine alan bir süreçtir. Ve bu süreci yeniden hatırlamaya başlamadıkça, varoluşumuzun temeli sanal bağlantılardan öteye geçemez.

Yazarın Tüm Yazıları

title