Yeşim Mutlu

Özgür Akdemir; türkülerle gönülden gönüle yolculuk

03.06.2025 10:30
Haber Detay Image

Tesadüfe değil, tefavuka inanırım ben. Özgür Akdemir ve sevgili eşi Özge ile tanışmamızın açıklaması da tam olarak bu. Serli Seta Nişanyan'ın YouTube kanalı çekimi için sıramı beklerken Özge Hanım ile tanıştık. O sırada eşi Özgür, Serli ile tatlı bir sohbetin içindeydi. Özgür Bey'in çekimine tanıklık ederken, içimden bir röportaj da ben yapsam ne güzel olur diye geçirirken, pat diye eşine sordum. Sonrası işte buradayız.

Özgür Akdemir ile her kelimesi, her ezgisi Anadolu'nun topraklarından yükselen sohbetimizde müziğin gücüne, köklerine ve samimiyetine dair derin izler bırakan bir yolculuğa çıktık.

Bize sadece bir türkü değil, bir yaşam biçimi sunan Akdemir'le yaptığımız bu samimi röportajda, içsel dünyasına bir pencere açıyoruz.

Özgür Bey, sizi ilk kez dinleyen biri için soralım: Müzikal kimliğinizi üç kelimeyle nasıl tarif edersiniz?

Samimiyet, derinlik ve tevazu…

Benim müziğim süslü sözlerin, parıltılı sahnelerin işi değil. İçten ne geliyorsa onu söylerim, gösteriş için değil; yüreğe dokunmak için… Meselem, gönülden geleni gönüle ulaştırmak.

Türkülerle yolculuğunuz ne zaman ve nasıl başladı? Bu yolda size ilk yoldaş olan türkü hangisiydi?

Türkülerle yolculuğum, çocukluğumun en erken yıllarında başladı. Babam saz çalar, türkü söylerdi… Evde her daim bir tel sesi, bir yanık türkü olurdu. Ben de onların arasında büyüdüm.

Yedi yaşımda elime küçük bir cura verdiler. Babam bana birkaç türkü öğretti… İlk çaldığım türküler "Tren Gelir Hoş Gelir" ve "Koyun Gelir Yata Yata"ydı. Henüz ellerim küçüktü ama yüreğim büyüktü.

İlk hatırladığım türkü Mahzuni Şerif'in "Dom Dom Kurşunu"ydu… O türküdeki isyanı, hüznü, çaresizliği çocuk kalbimle iliklerime kadar hissettim. O zamanlarda anladım: türkü sadece bir ezgi değilmiş; bir yaşam biçimiymiş.

Halk müziği yorumcuları genellikle bir bölgeyle özdeşleşir. Sizin gönül bağınız hangi yörenin ezgileriyle daha güçlü?

Ben İstanbul'da doğup büyüdüm ama köklerimiz Sivas'a dayanıyor. İlk duyduğum ve kalbime işleyen türküler hep Sivas ve çevresinin ezgileriydi. Ancak yaş ilerledikçe ve konservatuvara girdikten sonra, Türkiye'nin dört bir yanından türkülerle tanıştım. Yöresel sınırlar birer birer kalktı benim için; artık gönlüm sadece bir bölgeye değil, tüm Anadolu'ya ait. Çünkü ben Anadolu'nun zengin kültürüne ve her yörenin türküsündeki samimiyete aşık bir adamım.

Kendi sesinizi ve tarzınızı oluştururken ilham aldığınız ustalar kimler oldu?

Tarzımı oluştururken sadece belli bir sanatçı ya da akımdan ilham almadım; Anadolu'nun zengin mozaik kültürünün her renginden beslendim. Sivas'tan başlayan yolculuğumda Neşet Ertaş'ın içtenliği, Aşık Veysel'in derinliği, Ali Ekber Çiçek'in duygusallığı, Arif Sağ'ın ustalığı, Musa Eroğlu ve Yavuz Top gibi üstatların yorum gücü ve Volkan Konak'ın sahnedeki duruşu beni çok etkiledi. Modern halk müziği ve özgün yorumlarıyla farklı kuşakların sanatçılarını dinleyerek kendi dilimi buldum. Benim için önemli olan, türküyü yaşatmak ve ona yeni bir nefes katmak.

Repertuarınızı oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz? Sizi etkileyen bir hikâyeye sahip olan özel bir türküyü bizimle paylaşır mısınız?

Repertuarıma türkü seçerken en çok yüreğime ve duygularıma hitap etmesine dikkat ederim. Her türkü önce içimde bir kıpırtı yaratmalı… Bunun yanında ses tonuma, ses aralığıma da uygun olmasına özen gösteririm. Çünkü bir türküyü sadece söylemek değil, onunla bütünleşmek isterim. 'Kırmızıgül Demet Demet' bu anlamda benim için çok özel bir yer tutar.

Bu türkü, askerden dönen bir gencin, hasretle bekleyen annesi tarafından yanlışlıkla vurulması üzerine yakılmış bir ağıt olarak anlatılır. Anne, tren istasyonuna oğlunu karşılamaya gider; ama genç doğrudan eve döner. Eve döndüğünde yaşadığı o anlık kavuşma, trajediye dönüşür. Annesi, odaya girdiğinde gelenin hırsız olduğunu sanıp tüfeği ateşler. Gerçeği fark ettiğindeyse artık çok geçtir. Annenin feryadı, ağıda dönüşür: 'Kırmızıgül demet demet…'

İşte böyle hikâyeler barındıran türküler, benim gönlümde de, sahnemde de baş köşededir.

Sahne, hayat ve sanat arasında

Sahneye her çıktığınızda yaşadığınız o ilk his nedir? Heyecan hâlâ aynı mı?

Sahneye çıktığım an, içimde tarif edilmez bir heyecan olur ama aynı anda büyük bir huzur da çöker. Mikrofonu elime aldığımda, her şey yerine oturur sanki. O an artık sadece türkü, şarkı söylemiyorum; geçmişimi, özlemimi, hayatı anlatıyorum. Seyirciyle göz göze gelince, içimdeki her şey dökülmeye başlar. O anda sahne, benim için bir sahne değil, bir sığınak olur. En gerçek halim orada ortaya çıkar.

Sizin için "türkü söylemek" sadece şarkı söylemekten ibaret değil gibi görünüyor. Bu sizin için bir anlatma biçimi mi?

Türkü söylemek, benim için köklerime, kültürüme ve Anadolu'nun ruhuna bağlanmak demek. Aynı zamanda geçmişle bugün arasında bir köprü kurmak, yaşanmışlıkları ve duyguları insanlara aktarmak, onların ruhuna dokunmak anlamına geliyor. Türkü söyleyerek hem kendi iç dünyamı anlatıyorum hem de dinleyiciyle ortak bir duygu ve hikâye paylaşıyorum.

Hayatınızda müzik dışında sizi besleyen neler var? Sessizliğinizde kimle ya da neyle baş başa kalırsınız?

Sessizlik benim için seslerin değil, ruhun konuştuğu an. O anlarda kendimle, geçmişle ve hayatla derin bir bağ kurarım. Yalnız değilim; düşüncelerim ve duygularımla bir aradayım. Sessizlik, yeniden doğduğum ve ilham aldığım zamandır.

Dinleyiciyle kurduğunuz bağı nasıl tanımlarsınız? Türkülerinizin kalplere dokunduğunu hissettiğiniz özel bir an oldu mu?

Dinleyiciyle aramdaki bağ, kelimelerin ötesinde bir iletişimdir. Sadece sesimi değil, yüreğimi de onlara açarım. Onların hissettiklerini, yaşadıklarını anlamaya çalışırım ve türkülerin şarkıların içindeki duyguları birlikte yaşarız. Bu bağ, karşılıklı bir güven ve samimiyet üzerine kurulu; sahnede bir aile gibiyiz.

Sosyal medyanın sanatınıza etkisi nasıl oldu? Sevenlerinizle dijitalde kurduğunuz ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyal medya, sanatımı daha geniş kitlelere ulaştırmak için önemli bir araç oldu. Dinleyicilerimle doğrudan iletişim kurmak, onların geri dönüşlerini almak beni çok besliyor.

Bugün geldiğiniz noktadan geriye baktığınızda, bu yolculukta sizi en çok ne şaşırttı?

Bu yolculukta beni en çok şaşırtan şey, müziğin insanlarla kurduğu o güçlü ve samimi bağ oldu. Farklı yerlerden, farklı hayatlardan insanlarla, aramızda görünmez ama çok gerçek bir köprü kurmak… Binlerce kilometre uzakta olsak bile, müziğin ruhlara dokunabilmesi beni gerçekten büyülüyor.

Hayalinizdeki "mükemmel albüm" nasıl bir albüm olurdu? Bir gün bunu yapacak olsanız, içinde neler olurdu?

Aslında hayalimdeki mükemmel albüm, benim için ilk albümdü. Adı Leyle… ve aynı ismi taşıyan eserde Volkan Konak'la düet yapmam, onun şiirle albüme hayat vermesi benim için tarifsiz bir onurdu. Türkiye'nin en değerli müzisyenleriyle çalıştım. O albümde sadece sesimi değil, kalbimi de koydum ortaya. Bugüne kadar hep kalitenin peşinden koştum; benim için her çalışmam bir hayaldi ve hepsi birer birer gerçeğe dönüştü. Şimdi önümdeki en büyük hedef, bir senfoni orkestrasıyla özgün bir albüm yapmak. Çünkü hâlâ içimde anlatacak çok şey var.

Genç halk müziği sanatçılarına bir tavsiye verecek olsanız, bu ne olurdu?

Benim gençlere en büyük tavsiyem şu olur: Ne yapıyorsanız, önce gerçekten sevin ve inanarak yapın. Emek vermeden hiçbir şeyin değeri olmuyor. Kalıcı olan her şeyin arkasında sabır, sevda ve ter vardır. Popülerlik geçici olabilir ama samimiyet hep kalır. Kendinize dürüst olun, çalışın, üretin, ama en önemlisi: Ruhunuza iyi gelen şeyin peşinden gidin.

Bugünlerde sizi en çok heyecanlandıran proje nedir? Yeni bir albüm ya da işbirliği var mı?

Şu an beni en çok heyecanlandıran proje, senfoni orkestrasıyla hazırlamak istediğim albüm. Uzun zamandır hayalini kurduğum bir şey bu. Geleneksel ezgileri, klasik düzenlemelerle buluşturmak ve ortaya bambaşka bir anlatım çıkarmak istiyorum. Bir de kamera tarafı var: müziğin dışında, sinema tarafında da çok özel bir hikâyeye hazırlanıyorum. Sanatın farklı alanlarında üretmek beni hem zorluyor hem de diri tutuyor."

Son olarak… Bir türküyle insanın kaderi değişebilir mi sizce?

Bir türkü sadece bir melodi ya da sözden ibaret değildir; o, geçmişin, bugünün ve geleceğin bir araya geldiği zamansız bir anlatıdır. İnsan ruhuna öyle dokunur ki, bazen hayatındaki kırılma noktalarını belirler, bazen de insanın içindeki en derin hisleri açığa çıkarır. Bir türkü, yüreğe işleyen o saf ve yalın ifade ile kaderi değiştirebilir; insanın dünyaya bakışını, umutlarını, hatta kendini yeniden keşfetmesini sağlar. Çünkü türkü, insanın yaşamla, sevinçle, acıyla ve umutla kurduğu en kadim bağdır. Bu yüzden türkü, hayatın içinde yaşayan bir aynadır ve insanın kaderinde iz bırakır.

title