Deniz kenarından dünyayı seyretmek…
Yeşim Mutlu
Seyrettiğim manzaralar beni şaşırtır çoğu zaman. Ama yine de, düşünerek bu manzaraları daha kolay anlamlandırabiliyorum. Yukarıda bahsettiğim durumları bence etkileyen sosyal psikolojinin alanına giren iki konu var; bu da içsel ve dışsal motivasyon mekanizması. Diyelim bir çocuk denize girmeyi seviyorsa, ona denize girmesini söylemeden denize girmesini bekleyebiliriz. Ama durumun tersinde denize girmeyen bir çocuğa, her denize girdikten sonra ona dondurma alarak denize girmesini sağlayabiliriz. Bu çocuğun isteğini arttıracaktır ama bu dışsal bir motivasyon olacaktır. Çocuk denize girmek istese de, denize dondurma beklentisiyle girecek, içsel denize girme amacı varsa da onu azaltacağızdır. O çocuk dondurma isteyerek denize girecektir artık. Halbuki ona denizin güzelliklerini anlatarak, beraber denize girdiğimizde keyfini çıkartarak onu denize sokabiliriz. Böylelikle çocuk kendi içsel motivasyonuyla denize girebilecektir. Ben bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz? Bu anlattığım içsel ve dışsal motivasyonu her duruma genelleyebiliriz ama benim size söylemek istediğim bir durum var.
Tatildeyken deniz kenarında denizi, gökyüzünü, bulutları ve etrafımı seyretmeyi çok seviyorum. Gördüğüm durumlar yazılarıma da konu oluyor çoğu zaman. Ama bazen deniz kenarından dünyayı seyrederken çok üzüldüğüm zamanlarda oluyor. Deniz kenarında çocuklarımızın saygılı davranmasını nasıl daha fazla sağlayabiliriz sizce? Bence çocuklarımızın içsel motivasyonunu arttırarak yani onlara deniz kenarındaki bireylerin tatile geldiğini, dinlenmek istediklerini ve yılda bir kaç gün için orada bulunduklarını ve başkalarının sınırlarına saygı duymamız gerektiğini anlatarak. Onlara başkalarının oraya bizim gibi tatile gittiğini, dinlenmek, keyif yapmak ya da sadece orada bulunmak istemelerinin çok normal olduğunu ve de nasıl onlar bizim alanımıza girmiyorsa, bizim de onların alanına girmemiz gerektiğini anlatabiliriz. Herkesin sınırını koruduğu bir kumsalda daha mutlu ve huzurlu bir şekilde barınabileceğimizden bahsedebiliriz. Tabi bazen bunun tersi de oluyor, bazı aileler çocuklarının ortada koşturarak başkalarının gözüne kum girmesine, kumsalda koşuşturup gürültülü bir şekilde oynamalarına izin verebiliyor. Tabi ki çocuklar koşsun ama herkes sınırını bilerek; kimseyi engellemeden ve rahatsız etmeden. Nasıl ki kocaman ağaçların dibinden fesleğen çıkabiliyorsa, biz de ağaçlar ve fesleğenler gibi birbirine yakın ve birbirini rahatsız etmeden yaşayabilsek keşke…
Fesleğenler ve ağaçlardan bahsetmişken, yazının ilk kısmında bahsettiğim konuya geri dönüş yapıp bunu doğa sevgisinde nasıl kullanabileceğimizde bahsetmek istiyorum. Bence, zaten asıl tatil doğaya, çevreye, etrafa, insanlara, hayvanlara saygı duyularak yapılan olan. Yoksa, tatile gidip çevreyi kirletip, her yeri pisletmek, her yeri yıkmak, çöpe çevirmek çok kolay. Her zaman yıkmak, onarmaktan daha kolay. Ben zoru seçip yıkılmayı onarmak, yıkılmadan onarmak istiyorum. Ben onarmaya çocuklarımızın bilincinden başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Onları tatilde ayak izlerinden başka bir iz bırakmamaları gerektiğini öğütlüyorum. Onların kimi zaman çevreyi temizlemelerine, kimi zaman da canlılara su vermelerini izliyorum. Ve açıkcası böylece yıkmayarak, onararak gelişeceğimizi düşünüyorum. Taşları toplayıp boyayarak, çevreyi güzelleştirmeyi, deniz kabuklarından kolyeler yaparak kendilerini güzelleştirmelerini izliyorum. Çünkü biliyorum, ne zaman insan doğaya saygı gösterir ve ona karşı değil onun da yürürse o zaman güzelleşecek deniz kenarından izlediğim dünya…