Haberler

Toplumsal Nobranlık ve Psikolojik Çürüme...

Vahap Aydoğan

Vahap Aydoğan

Ressam Sanatçı
22.02.2024 01:18

"Bir olayın öznesi olabilmek için acı çekmiş insandan daha tehlikelisi yoktur. Egosu hançeri, kibiri ise kılıcıdır''…

Nobranlık, vahşet, fütursuzca tüketilen değer yargıları, toplumsal erozyon gibi kavramlar kişisel ve sosyal çürümenin yaşamda ki tezahürleridir…

"İnsan evveldendir kendi ütopyasını, kendi çürüklerine kurban eder. Evrenin kaotik havası ve prangaları insanı yavaş yavaş çürütür, zira insanı yok eden kendisinden başkası değildir…kişisel, toplumsal ve kamusal alanda çürüyor, çürütülüyor ve çürütüyoruz"…

Çürüme, siyasi, sosyal ve toplumsal zeminde olduğu kadar ekonomik ve psikolojik alanda yaşamın dinamiklerini kemiren bir süreçtir aynı zamanda…

Nobranlığın muktedirlerin elinde ve dilinde enstrüman olduğu yerde Adalet de Eğitim de Ahlak da çürür… Gösterişin geçer akçe olduğu, mütevaziliğin, nezaketin, hümanizmin yok sayıldığı her geçen gün daha çok karanlığa doğru çürüyerek yol alıyoruz. Toplumsal parametrelerin kendi içinde yanlış tahlil edilmesinin de ÇÜRÜME 'ye zemin hazırladığını gösteren veriler arasında yerini almakta. Çürüyen bir toplumda sürekli olarak bir çatışma hali hâkim. Birbirlerinin fikirlerine, yaşam tarzlarına tahammül edemeyen yığınların uğultuları kulakları tırmalar. Kişi yaşadığı coğrafya da aidiyet ve güven duygusunu yitirir. Zira hepimiz, birbirimizi düşman yapabilecek sığ bilgilerle donatılmış, sığ bilgilerden beslenmişiz...

Çürüme kişisel alanla başlar ve bu durum çatışmayı da beraberinde getirerek toplumsal sorunlarla baş gösterir kendisini.

Bu yüzden çürüme aynı zamanda sosyal alanda kültürel değerleri, etik normları, kişiler arası uyumu dejenere eden bir olgu aslında…

Son on yılı aşkın zaman diliminde, konfor alanını terk etmeyen, okumayan, sorgulamayan ama elinde var olan değerleri fütursuzca tüketen toplumsal tükenmişlik ile karşı karşıyayız…

İster kamu ister özel alan pratiklerine bir bakın, işgal ettiği koltuğun altında ezilen, liyakatsiz, hor gören, kendisinden olmayan ve ona benzemeyen her şeyi reddeden bir çürüme hali hâkim…

Toplumsal bir çürümenin ruhen ve bedenen erozyonunu yaşıyoruz adeta. Ez cümle! Kişi çürürse aile çürür, aile çürürse toplum çürür, toplum çürürse çürümüşlük ülke geneline sirayet eder…

Bu çürümeyi, belki de abarttığımı düşünebilirsiniz…Peki !

Çöp konteynırlarında parçalanmış kadın bedenlerini mi?

Annesinin kafasını kesip balkondan aşağıya atanı mı?

İstediği parçayı çalmadığı için öldürülen müzisyenleri mi?

Canı sıkıldı diye bir kediyi dakikalarca kovaladıktan sonra parçalayıp öldüreni mi?

Ülkenin her yerinde onlarca taciz ve istismara uğrayan masum çocukları mı?

Haz uğruna sokak hayvanlarının üzerine benzin döküp gece karanlığında yanmalarını zevkle seyretmek mi? ABARTI…

Ben; Karanlık, nedensiz, nobranlığın, vahşetin kol gezdiği, depresif ruhların çürümeye yüz tuttuğu ülkemin gündeminden birkaç örnek sundum. Çok sıradan değil mi? Her gün duyduğumuz şeyler zaten .

Tam da yukarıda anlatmak istediğim de bu aslında... Dehliz gibi karanlığı içselleştirmek... Bunca olan biteni normal görmek, ülkece yaşadığımız travmanın içinden çıkmadan başka travmalara gebe olmak, tam da çürümenin tanımı değil mi? Peki ya etkisi…Birkaç gün….

O nedenledir ki; Kral tahtını, koltuk sevdalısı koltuğunu asla bırakmak istemez. Onların Otoriteleri, kendi yarattıkları kuralların çizgileriyle kullarına hükmederek ayakta kalmaya çalışırlar. Sevgi, saygı, itaat ve onlara minnet etmeyi beklerler.

Mükemmel ve kudretli olduğunu düşünseler de aslında çürümenin zirvesinde distopik illüzyonda yaşamaya devam ederler.

Biat etmeyenler ise çemberin dışında çürümeye yüz tutmuş kimliklerin erozyonuna şahitlik ederler.

Çok uzatmadan, bilgi ve birikime, değişime kayıtsız kalmak, alışmak, olduğumuzdan ötesi olmamak ya da olduğu yerden öteye gidememek, karşımızda duran her olguya ya tapar ya da o olguyu şeytanlaştırır ÇÜRÜRÜZ...

Sağlıkla sanatla kalın…

title