Küreselleşen dünyada sosyal medya paradoksu
Uğur Eskier
Dijital dokular dünyayı ilmek ilmek örüyor. Evimizden işimize, arabamızdan parklarımıza kadar her yerde dijitalden izler var! Sosyal hayatımızda da sosyal medya ile bolca dijitalleşiyoruz, aynı zamanda birey birey küreselleşiyoruz. Farklı kültürlere, farklı geçmişlere ve farklı hassasiyetlere sahip bireyler, coğrafi sınırları aşarak dijital yollarla birbirleri ile etkileşim kuruyor. Ancak bu kesintisiz iletişim ve network, küreselleşen dünyanın dinamiklerini şekillendiriyor ve ortaya bir paradoks çıkıyor.
Küresel sosyal medya verilerine göre, günümüzde dünya çapında yaklaşık 5 milyar kişi, yani küresel nüfusun yüzde 60'ı sosyal medya kullanıyor. Beş milyar kullanıcının yüzde 80'ini, 18 yaş ve üstü aktif kullanıcılar oluşturuyor. Günlük ortalama kullanım süresi 2 saat 24 dakika. Bu verilere baktığımızda eli telefon tutan hemen herkesin yolu bir şekilde sosyal medya ile kesişiyor, diyebiliriz. Yani sosyal medya artık hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi.
Sosyal medyanın onlarca avantajından söz edilebilir. Farklı geçmişlere ve kültürlere sahip insanlar arasında etkileşim kurması; yakın veya uzak arkadaşlarla ve akrabalarla irtibatta kalmayı sağlaması; sınırlar ötesindeki insanlarla ilişkileri güçlendirmesi; profesyonel gelişim için ağ oluşturması; aidiyeti yüksek sanal topluluklar oluşturması; haberlerin ve fikirlerin hızla yayılmasını sağlaması; bağış toplama gibi sosyal farkındalığa ev sahipliği yapması; bir köşede içine kapanmış insanların sosyalleşmesini sağlaması gibi birçok faydası var. Ayrıca, demokratikleşme, küreselleşme ve dijitalleşme gibi etkilerini de not etmek gerekiyor.
Peki, dezavantajları… Sosyal medya iki ucu keskin kılıç gibidir. Bir yandan farkındalığa ve iletişime teşvik ederken, diğer yandan zihinsel sağlığımıza tehdit oluşturabiliyor. İnsanların refahını olumsuz yönde etkileyebilen sosyal medya, sürekli onaylanma ihtiyacı, yetersizlik duygusu, kendinden şüphe etme, gerçekçi olmayan standartlar oluşturma gibi sonuçlara da yol açabiliyor. Ayrıca, farklı statülerdeki insanlarla karşılaştırma yaparak, özgüveni azaltabiliyor. İnançları zedeleyebiliyor, kutuplaşmalara zemin hazırlayabiliyor, dezenformasyonu tetikleyebiliyor, siber zorbalığa ve tacizlere yol açabiliyor, ruh sağlığını bozabiliyor… Toplumsal yozlaşmaya sebep olabiliyor ve böylece küresel bir paradoks oluşturuyor.
Sosyal medyanın yol açtığı sanallık, toplumda beklenmedik izolasyonlara yol açıyor. Küresel anlamda kültürlerin etkileşimini sağlarken, yerel toplumlarda fiziksel gerçeklikle bağları kopartıyor. İnsanlar kendilerine ve duygularına "dijital doğrulama" arıyor; insanları yüz yüze iletişimden kopuk bir hayat yaşamaya meyilli hale geliyor. Sürekli içerik üretme arayışı, kimlik yozlaşmasına yol açıyor. Kültürel ayrımları bulanıklaştırıyor ve paradoksal bir durum ortaya çıkarıyor.
İnsanlık, küreselleşen dünyanın karmaşık yapısından kurtulmadan sosyal medya paradoksu ile karşı karşıya kaldı! Devletler, uluslararası etkileşim biçimlerini gözden geçirmek zorunda kaldı. Hükümetlerin vatandaşlarla etkileşim yöntemleri değişti. Toplumların tek bir paylaşım ile yönlendirilebildiğini ve yönetilebildiğini fark eden otoriter güçler, sosyal medyayı hem iç politika hem de dış politika aracı olarak kullanmaya başladı.
Sosyal medya paradoksunun sonunu kimse öngöremiyor. Bu konuda Birleşmiş Milletler mi devreye girecek; sosyal medya platformlarının başına güvenlik güçleri mi yerleştirilecek; paylaşımları psikologlar mı yönlendirecek bilinmez!? Ama sosyal medya dünyayı esir aldı ve bu paradoksa küresel bir çözüm için çok geç kalmış olabiliriz!