Duygulara bağımlı olmak

Seyhan Genç

Seyhan Genç

Eğitimci-Yazar- NLP Trainer
03.04.2025 02:30

Duyguların yönetimi kişinin mizaç yapısı ile ilişkilidir. Kimi duygularına hükmedebilir, kimi anlık duygusunu yaşar ve geçmesine izin verir; kimi de duygularına öyle sahip çıkar ki, iliklerine kadar hissetmek, yaşamak sonra yeniden tazelenmek ister. Bunlar mizacımız gereği yaşadığımız durumlardır ve normaldir. Asıl konumuz ise bazı duygularına bağımlı -melankolik veya iyimser; güçlü, mağrur veya mütevazı gibi- olan kişilerin bu duyguları kendilerine hissettiren kişilere veya nesnelere de bağımlı olması. Öyle bir bağımlılık ki, o yaşadığı duygunun kaybolmaması için o duyguyu açığa çıkaran nesneye sahip olmak, kişi ise de o kişinin daima yanında olmasını istemek. Bu durum öyle bir hal alır ki, duyguyu daha fazla hissetmek isteyen artık büyük bir savaş halindedir ya da daima koşması gerekiyormuşçasına yarış halindedir, aracı nesnesini veya kişisini kaybetmesin. Bağımlı olduğu nesneyi kaybettiğinde veya bağımlı olduğu kişi kendinden uzaklaştığında o hissettirilen duyguyu canlı tutacak bir şey de kalmıyor. Bu durumda duygu bağımlısı kişi agresif, mutsuz, şikâyet eden, suçlayan, intikamcı ve melankolik birine dönüşme ihtimali oldukça yüksek. Buradaki ihtimal gelişmişlik düzeyine tekabül eder; bağımlı kişi bu durumu çok iyi saklayabilir veya saklayamayarak etrafındakilere hayatı zindan edebilir… Her iki durumda da mutsuzluk ve kendi kendini manipüle etme durumu vardır.

Bağımlı olunan nesneye sahip olamama, kişiyi yanında tutamama durumu baş gösterdiğinde problem haline gelmeye başlar. Dışardan baktığımızda çok net görülen bu durumu izah ettiğimizde; "evet bu doğru farkında değilmişim" dese de bu kişi, duygu bağımlılığından kurtulmak istemez. Çünkü o böyle yaşamayı seviyor ve tercih ediyor. Buradaki tercih de bilinç düzeyine tekabül eder çünkü onu mutlu edecek başka şeylerin de olabileceğine ihtimal vermez. Aslında ihtimaller daima içsel veya dışsal çatışmalara galip gelir. Hayatın sadece kişinin kendi bakış açısından ibaret olmadığı, her zaman için bir çıkış yolu olabileceği fikrine tutunması da bir çözümdür.

İhtimallere gelecek olursak, duygu bağımlısı kişi içinde bulunduğu durumu fark eder ve kabul ederse çözüm de gelir. Velhasıl son cümlemdeki varsayımı dikkate almak şöyle bir çözüme de kapı aralayabilir. Kendine dışardan bakabilir, bunu daha önce denememiş olduğundan zorlanabilir fakat birkaç zihinsel antrenmanla yapılması mümkün.

Kendine, öncelikle kendinden, sonra aileden, çevreden, ülkeden, dünyadan ve evrenden; en önemlisi de ruhsal boyuttan bakmak. Ve kendine kapıyı aralayacak olan anahtar soruları sormak: "Ben kimim, nasıl bir aile üyesiyim, nasıl bir arkadaşım veya nasıl bir toplumsal rolüm var, nasıl bir vatandaşım, nasıl bir dünya insanıyım, evrendeki konumum nedir, ilahi boyutta nasıl bir inanca sahibim? Bağımlısı olduğum nesneleri veya insanları bu aşamalarda nasıl ve ne olarak konumlandırıyorum? En çok nerede tıkanıyorum ya da en çok nerede akıştayım? Hangi düşüncem bana daha çok hizmet eder? Farklı ne olabilir ya da olması gerekir mi?" Bu, değerli taşları birbirinden ayıran çok katmanlı bir süzgeç gibi düşünülebilir. Tüm taşlar işe yarar fakat bazıları daha çok değerlidir, belki de yapılması gereken değerli olanlara daha çok sahip çıkmak olabilir.

Bunun bir drama ve bu dramadan bilgilenme ve öğrenilenler olduğu düşünülürse, sahip olunan duyguların sadece bağımlısı olanlar olmadığı da anlaşılacak. Bu, kişinin duygularını ve tepkilerini anlamasına yönelik içsel bir farkındalıktır; onu neyin mutlu ettiği veya üzdüğü, hangi durumların hislerini tetiklediği… Böyle bir düşünce tarzı zihinsel haritayı genişletir ve bakış açısını çoğaltır.

Neyi niçin istediğini bilen ve isteklerini de faydalı bir amaca bağlayan biri, hayatta kendisi için daha iyi ve net bir yön çizer.

title