"Doğan çocukla birlikte annenin kucağına çocukluğu da verilir" diyor, Hatice Kübra Tongar
Seyhan Genç
Bugünkü gündemime bir anda giren Hatice Kübra Tongar "Bağırmayan Anneler" kitabı ile tanındı. Yüksek lisans programlarını yüksek onur derecesi ile tamamlayan Tongar, aile ve çocuk yetiştirme, aile içi iletişim, psikolojik şiddet konularını ele alarak programlar yapıyor ve seminerler veriyor. Buraya kadar olan kısmı eminim ki birçok kişi biliyordur.
Benim dikkatimi çeken en önemli argümanlarından biri şuydu. Tongar; "Doğan çocukla birlikte annenin kucağına çocukluğu da verilir." diyerek, aslında bir çok söylemine bilinçaltı düzeyde bir çerçeve giydiriyordu. Bunu biraz düşündüğümüzde ne kadar haklı bir söylem olduğunu anlayabiliriz. Bunun daha iyi anlaşılması için bir hatıramdan bahsedeceğim. On, on bir yaşlarındaki çocuk, bisikleti üzerine çıkmadan bacaklarının arasına alarak ve yürüterek ittiriyordu. Çünkü ona öğreten ve bir yetişkin olan abisi henüz yürümeyi de yeni öğrenmişken bisiklet sürmeyi öğrenmişti ve belli ki kendisi nasıl öğrendiyse ona da öyle öğretmeye çalışmıştı. Dedim ki "Hiç öyle öğrenilir mi?", "Peki nasıl öğreneceğim?" dedi, "Bisiklete bineceksin, direksiyonu sola düşüyorken sağa, sağa düşüyorken sola çevirip önce dengede durmayı öğreneceksin. Alışana kadar da düşmemek için ne tarafa devriliyorsan hemen o taraftaki ayağını yere basacaksın" dedim. Çocuk söylediklerimi yaparak o gün bisikletin üstünde durmayı öğrendi. Bu iş abisinin yöntemine kalsaydı öğrenmesi aylarca sürebilirdi. Bu durum öğreten abinin otomatik davranışıydı, aslında biraz düşünerek hareket etseydi nasıl öğretilmesi gerektiğine dair bir fikir edinebilirdi.
Biraz kendimizi ve çevremizi gözlemlersek, aslında birçok işin böyle yürüdüğünü anlayabiliriz. Gün içinde girip çıktığımız modlar çocukken edindiğimiz öğrenimlerdir. Neşelendiğimizde, üzüldüğümüzde, öfkelendiğimizde, bir soruna çözümler aradığımızda nasıl tepkiler veriyoruz. Davranışlarımızı sergilerken çocuk biz ne kadar yakınımızda, her an dibimizde mi? Etkileşimlerimizde bize nasıl davranıldıysa öyle mi davranıyoruz, yoksa kendimizi korumak için kuşandığımız silahları herkese veya her olaya karşı kullanıyor muyuz? Gerektiğinde bir yetişkin olmayı becerebiliyor muyuz? Bunların veya benzer davranışların ne kadar farkındayız?
Bizler birçok davranışımıza, özelikle de duygusal davranışlarımıza çocukluğumuzu katarız çünkü bizi yaşamda tutan ve sürdürmemizi sağlayan tüm öğrenimlerimiz henüz biz çocukken gerçekleşmiştir. İnançlarımız, kısıtlayıcı inançlarımız, değerlerimiz, korkularımız, deneyimlerimiz, duygularımız gibi hayatımıza dair ne varsa. Öğrenimlerin dışında bizler farkında olmadığımız bir çok bilgiyi de bu dönemlerde zihnimize kaydederiz. Annelerimizin veya ebeveynlerimizin bizi büyütürken sergilediği olumlu veya olumsuz her davranışı. O kayıtlar zamanla bizim davranışlarımızın da belirleyicileri oluyorlar. Örneğin "sana bir şey olur" korkusuyla büyütülen kişi, bir karar anında oldukça trajik senaryolar kurgulayabilir. Veya hayatında hiç özlem yaşamamış bir insan özlem duygusunun ne olduğunu bilemez, bilmediği şeyi de yaşayamaz, anlayamaz, anlatamaz…Buna bilinç düzeyi de diyebiliriz, kişinin bildikleri ancak kendi bilinç düzeyi ile muteberdir. Bu alanı genişletmek için daha çok veriye ihtiyacımız vardır, özelikle de kendi alanımızın dışındaki verilere. Mümkün olduğunca geniş bir alana... Bununla alakalı küçük bir antrenman şu olabilir. Şu ana kadar hiç düşünmediğiniz bir şeyi düşünmeye çalışın; buna kendinizden başlayabilirsiniz, kendiniz hakkında hiç düşünmediğiniz bir şey, sonra aileniz, sonra çevreniz...
"Yaşantınızdan ders almak akıllıcadır, başkalarının yaşantılarından ders almak daha akıllıcadır." Bir diğeri de şu olabilir mi; "Defalarca deneyerek ve yanılarak en iyi pastayı yapmak mı, yoksa reçetesine bakarak en iyi pastayı yapmak mı." Elbette reçetesine bakarak değil mi?
Benzer konularla yollarımızın kesiştiği Hatice Kübra Tongar; çok önemli argümanlar ile yola çıkmış; aile ve çocuk, oldukça dinamik bir şekilde aileyi korumak gibi bir derdi var. Bireyciliğin oldukça parlatıldığı ve aile olmanın hafife alındığı bir zamanda tüm değerlerini kuşanarak sekülerizme savaş açan bir anne. Konumuz bilmek ve anlamak ise anlatacak bir şeyleri olan insanlara kulak vermek en güzeli. Çünkü çoğu zaman çok gerekli olan o deneyimi en kısa yoldan öğrenmek için en doğru olan yol budur.