Haberler

Bir imajımız olsun fakat bir imaj derdimiz olmasın

Seyhan Genç

Seyhan Genç

Eğitimci-Yazar- NLP Trainer
22.05.2024 01:31

İmaj; bir başkasının bir kişiyi ilk gördüğünde edindiği izlenim ve zamanla değerlendirerek zihninde oluşturduğu bütünsel bir kişilik yaklaşımıdır. Buna kişisel imaj da diyebiliriz. İnsanlar tarafından nasıl algılandığımız nasıl bir imaja sahip olduğumuzun belirleyicisidir. Bizler de daima diğer insanlar tarafından iyi algılanmak isteriz, bu insanın doğasında vardır. Yalnız o kadar öznel bir konu ki, örneğin kimi güçlü, kimi iyimser, kimi otoriter, kimi sempatik, kimi bilge kişi olarak algılanmak ister ve nasıl algılanmak istiyorsa öyle görünmeye çalışır. Bu durum daima karşıdaki kişinin algısına göre ise başkalarına göre şekil almak mıdır? Elbette değil…

Ne istiyoruz, önemli olan hangisi; insanların hakkımızda ne düşündüğü mü, yoksa kendimizin ne istediği mi, hangisi daha mutlu eder? Diğer insanların düşünceleri, toplumsal normlar, evrensel kabuller; evde, işte ve okuldaki kabul görür tutumlar vs. gibi otoriteler de olabilir. Zaten bunu dikkate almak bir görgü kuralıdır ve bir imaj piramidi olduğunu varsayarsak hiyerarşinin en temel basamağı olabilir. Bulunduğumuz her ortamda içimizden geldiği gibi de davranamayız. Ne başkalarının düşüncelerine ne de sadece kendi isteklerimize göre hareket etmek iyi bir imaj belirleyicisi olmayabilir.

Bir imajı yok fakat "bir imaj derdi" var; bu tanıma göre, daima mükemmel, başarılı, steril veya olumlu görünmeye çalışmak, bu yüzden çevredeki insanları yormak veya yok saymak, "imaj zedelenmesi" korkusu yaşamak… Tüm bu iyi görünme çabaları sabun köpüğü gibi dokunsanız sönecek durumda; yapay, soğuk ve mesafeli… Bir de bazı kişilerin kendisinde birçok olumlu hasleti barındırdığını zannetmesi vardır. Evet, bir "imaj derdi" zannetmekten ibaret de olabilir. Henüz olmamış bir avokadoyu buzdolabına koymak gibi, zamanla dıştan olgunlaşmış gibi görünse de kestiğinizde içi çiğ, sert ve kararmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki imaj; statik bir konu, yapılması gerekenler listesine uymak da değildir. İmaj, ihtimamla bakılıp büyütülen bir çocuk, gerekli olgunluğa eriştiğinde de sürekli değer kazanan bir hazine gibidir. Kişinin olumlu yöndeki davranışları, özdeğerleri, inançları gerek alanında gerekse toplum içindeki yetkinliği, prensipleri, özgünlüğü, bütünsel olarak olumlu yönde yansıttığı duruşu ve kişiliğidir.

Nasıl göründüğümüz gördüklerimizle muteberdir, nasıl olmak istediğimiz de öyle… Sahip olmaktan değil, bilinç düzeyinden bahsediyorum. İnsanların ilgi alanları zamanla kendi gerçekliğine dönüşür. Şöyle ki, ilgi alanları düşünceleri, düşünceler de davranışları etkiler, bu döngüde kişilik oluşumunun nasıl etkilendiğinin farkında olunamayabilir. İnsanın kendisinin en iyi versiyonuna ulaştıracak, ilgi alanını etki alanına çekecek oldukça iyi imkanlar var. Elbette bir düşünce zinciri oluşturmak önemli. "Görmemiş görmüş, güle güle ölmüş." olmadan; gülmeyelim de ölmeyelim de…

Bakmak ile görmek arasındaki farkı ayırt edelim. Hayat akışımız bağlamsaldır, gerçekten görebilmemiz için de bilmemiz gerekir. Bilmek için de biraz daha gözlemci olmak işimize yarayabilir. Bakış açısını genişleterek bakmak, her zaman gördüğümüz şeylerin farklı yönlerini de algılamaya çalışarak, farklı hisleri deneyimleyerek… İnsanlarla konuşurken bir adım sonra neyi konuşacağımızı düşünmek yerine gerçekten dinlemek, söylemek istediklerini görerek de duymak. Gözlerine, beden diline bakarak veya hissederek gerçekten anlamaya çalışmak… Önce kendi konumumuzu bilerek sonra her nerede isek kendimizi konumlandırmayı başararak. İnsan kendisini doğru şekilde konumlandırmayı başarırsa, iyi bir imajın temellerini de oluşturmuş olur. Konum demişken şöyle bir ip ucu verebilirim, bir topluluk içinde olduğumuzu varsayalım, birazdan sayacağım tiplerle karşılaşmamız olasıdır.

İletişim konusunda insanlar dört kısma ayrılır. Bilmeyen ve konuşmayan, bu ilk kategoridir, pasiftir ve zararsızdır, sadece dinler, insanların anlattıklarına şaşırır, güler, daima katılır ve onaylar. İkinci kategoride bilmeyen fakat sürekli konuşan tip vardır. Konuşulan her şey hakkında bir fikri yoktur ama bir yorumu vardır, anlatır da anlatır, sıkıştığında ise konuyu değiştirir, insanların sözünü keser asla iyi bir dinleyici değildir, diğerleri konuşurken kendi söyleyeceği cümleleri düşünür. Üçüncü kategoride hem bilen hem de konuşan tip vardır; biraz üst perdeden ve yerli yersiz konuşurlar, bunlar oldukça faydacıdır, daima faydalı bilgiler aktarırlar, her anlatılan şey hakkında bir yorumları artı bir de tavsiyeleri vardır. Fazla mütevazılıkları gizli bir kibir de oluşturmuş olabilir, daima tavsiye verme konusu karşı tarafın bilmediği düşüncesinden kaynaklıdır. Eğer ki alanı hakkında bilgi sahibi değilseniz sizi aydınlatmaya çalışacaktır. İnsanlar istemeden de tavsiye verir, iyi niyetlidir fakat iyi bir iletişimci istenmeden tavsiye vermez çünkü bunun farklı sonuçlar doğuracağını bilir. Gelelim dördüncü kategoriye, bu insanlar bilirler fakat konuşmazlar, entelektüel dediğimiz o kişilerdir bunlar, iyi dinleyicilerdir, iyi bilmelerinin yolu da buradan geçer; yerinde, zamanında ve dozunda konuşurlar. Yirmi saniye kuralına gayri ihtiyari uyarlar çünkü iletişimin karşılıklı olduğunu ve iletişimin karşıdaki kişiden alınan tepki olduğunu bilirler. Kendi halindedirler fakat ilgilidirler de… İnsanın iletişimdeki en üst versiyonu bu dördüncü kategoridir diyebiliriz. Kendimize bakalım, öz eleştirimizi yapalım ve hangisinin daha iyi bir konum veya imaj belirleyici olacağını düşünelim… Galiba aynı şeyi düşünmüş olabiliriz…

Karşı tarafın algısına göre iyi bir imajın ilk belirleyicisi iyi görünmektir; öz bakım, temizlik, iyi giyinmek, sağlıklı görünmek görsel belirleyicilerdir. Bunun bir de kadim geçmişi vardır, sevgili Peygamberim saçını tarayıp yağlamadan, güzel kokusunu sürünmeden, güzel ve temiz elbiselerini giymeden sokağa çıkmazdı. Bunun çok çok önemli bir argüman olduğunu hep birlikte kabul ediyoruz, eyvallah… Ses tonu, iyi konuşmak, kendinden emin olmak, doğru zamanda doğru şekilde konuşmak, boş konuşmamak, üst perdeden konuşmamak, dinlemeyi bilmek, işitsel olarak verilen ilk izlenimlerdir. Tebessüm etmek, yumuşak davranmak, kibar ve saygılı olmak ne çok mesafeli ne de çok samimi olmak, beden dilini iyi kullanmak, oturmaya kalkmaya dikkat etmek gibi olumlu davranışlar da kinestetik olarak verdiğimiz ilk izlenimlerdir. İyi bir imajın ilk referansı daima iletişimdir, kişinin kendi uzmanlık alanı değildir, alanında uzman olmak özgüveni sağlar fakat bu sadece iş yerini bağlar.

Nasıl bir imajımızın olduğunu insanlarla olan etkileşimlerimizi gözlemleyerek anlayabiliriz. Bizi gördüklerinde yüzlerinde bir tebessüm oluyor mu, yoksa başka bir yöne mi çeviriyorlar ya da ismimiz geçtiğinde nasıl anıyorlar? Bizi gördüklerinde bir durağanlık mı oluyor veya aşırı iltifat mı ediliyor, gizli nefretle birlikte gizli hayranlık da olabilir, bir rekabet ortamı varsa bu olasıdır. İnsanlar sizinle konuşurken üzerinize doğru geliyorlarsa daha yakın olmak istiyorlarsa bu iyi, tam tersi siz konuşmaya çalışırken geriye doğru giderek konuşmayı sonlandırmak istiyorlarsa bu kötü… Siz konuşurken sürekli manipüle ediliyorsanız, karşı taraf sizi çok da güçlü olarak görmüyor olabilir. Elbette bunlar birer ihtimal, farklı nedenler de olabilir sadece bunlar nasıl algılandığımızı belirleyecek birkaç ipucundan ibaret. Düşünce haritamızı genişletmek adına bir prototip; unutmayalım ki harita her zaman aynı şeyi göstermez bir adım sonrası daima farklıdır. Bir topluma girdiğimizde insanları gözlemleyerek nasıl algılandığımızı keşfedebiliriz, bunun için biraz daha dışa dönük olmak gerekebilir. Alacağımız geri bildirimler yeni sorular ve cevaplar oluşturabilir, doğru sorular ve doğru cevaplar daima doğruya götürür. Şöyle de düşünebiliriz, "canım ne gerek var" olabilir, kumandayı ister otomatik pilota verir ister kendimiz kullanırız öyle değil mi?

İyi bir imaj insanın ruhundan, kalbinin derinliklerinden ve güzelliğinden hasıl olur. Eğer bir şeyler yolunda gitmiyorsa belki biraz beklemek, süreci geriye doğru çözümlemek ve çoğu zaman da huzur içinde kendimize güvenerek akışa uymak en güzeli olabilir. Ne diyordu Baki; "Avazeyi bu alemde Davud gibi sal, baki kalan gök kubbede bir hoş seda imiş."

title