Şerivan Demir

Kendini Sabote Etme Hâli: Neden En Çok Kendimize Engel Oluyoruz?

12.07.2025 16:00
Haber Detay Image

Kendini Sabote Etme Hâli: Neden En Çok Kendimize Engel Oluyoruz?

Bazen başarısız olmaktan korkmayız... Asıl korkumuz, gerçekten başarılı olursak hayatımızın değişmesidir.

Hiç kendinizi, tam bir şeyi başarmak üzereyken vazgeçerken buldunuz mu?

Sınavdan bir gün önce "nasılsa olmaz" deyip çalışmayı bırakmak...

Yeni bir işe başvurmak üzereyken "ben kimim ki" diyerek geri çekilmek...

İlişkiniz tam rayına girmişken sebepsizce soğumak…

Kulağa tanıdık geliyorsa, yalnız değilsiniz.

Ve büyük ihtimalle, bu davranışların altında farkında olmadan kendinizi sabote ediyorsunuz.

Psikolojide buna öz-sabotaj (self-sabotage) diyoruz. Yani, kendi potansiyelinizin önüne engel koymak. Bu engeller çoğu zaman dışarıdan değil, içeriden gelir. Bir ses vardır içeride:

"Ya yapamazsam?",

"Ya gerçekten hak etmiyorsam?",

"Ya değişirsem ve artık beni sevmezlerse?"

Bu ses, çoğu zaman geçmişte bir yerde başlar. Özellikle çocuklukta yeterince değerli hissetmeyen bireyler, büyüdüklerinde de değer görmeye alışık değildir. Böyle biri için başarı, mutluluk ya da tatmin... tanıdık değil, hatta biraz rahatsız edici olabilir. İşte tam bu noktada zihin, tanıdık olanı —yani sabote etmeyi— seçer.

Bir başka deyişle: Değersizlik hissi, başarıdan korkmak gibi görünür.

Çünkü başarılı olduğunuzda, artık saklanacak bir yer kalmaz. Parladığınızda, görünürsünüz. Görünür olduğunuzda da eleştiriye, beklentiye, belki terk edilmeye açık hale gelirsiniz. Beyin tüm bunları birer "tehdit" olarak kodlayabilir. Bu yüzden bazen başarıdan değil, onun getireceği görünürlükten korkarız.

Bu bir karakter zayıflığı değil. Bu bir savunma mekanizması. Ama uzun vadede bizi sınırlayan bir mekanizma.

Ve fark etmeden sürdükçe, hayatın dönüm noktalarında aynı yerden dönmeye başlarız.

Hep az kala...

Hep "bir şey oldu ve vazgeçtim"…

Hep "aslında yapabilirdim ama…"

Peki ne yapmalı?

İlk adım, bu davranışın farkına varmaktır. Kendinize şu soruyu sormayı deneyin:

"Şu an vazgeçmek üzereyim çünkü gerçekten istemiyor muyum, yoksa korkuyor muyum?"

Sonra o tanıdık iç sesi duymaya çalışın.

Hani şu "Yine beceremedin", "Sen kim oluyorsun da bunu yapacaksın?", "Aman boşuna uğraşma" diyen ses var ya…

O sesi durdurup, sakince sorun kendinize:

Bu ses kimin sesi?

Annenin mi? Dayının mı? Sürekli küçümseyen öğretmenin sesi mi, yoksa hiçbir şeyden memnun olmayan bir babanın mı?

Belki de senelerce sizi yetersiz hissettirmiş bir anneannenin, abinin, patronun…

O ses önce yabancı gibi gelir ama zamanla fark edersiniz:

"Bu, bana ait değil."

Ve işte o an bir şey değişir.

Çünkü o sesi tanımaya başladığınızda, artık onun sizin gerçeğiniz olmadığını da anlamaya başlarsınız.

Tanımadığınız bir ses sizi yönetebilir. Ama tanıdığınız bir sesle aranıza mesafe koyabilirsiniz.

Bu, kendinize ait olan sesi bulmanın ilk adımıdır.

Yani "Ben ne istiyorum?", "Ben neye inanıyorum?", "Benim iç sesim bana ne söylüyor?" demeye başlarsınız.

O zamana kadar sizi yöneten, belki çocukluktan gelen o ağır, eleştirel ses bir adım geri çekilir.

Ve onun yerini daha şefkatli, daha destekleyici bir iç konuşma alır.

Unutmayın: Değersizlik duygusu genellikle bizimle başlamaz ama bizimle bitebilir.

Kendinizi sabote ettiğinizi fark ettiğiniz her an, aslında özgürleşmek için bir kapı açılmıştır.

O kapıyı aralamak cesaret ister. Ama unutmayın: Cesaret, korkunun yokluğu değil; onunla beraber yürüyebilmektir.

Uzman Psikolog Şerivan Demir

Yazarın Tüm Yazıları

title