Hayır diyebildiğin kadar özgürsün!
Şerivan Demir
"HAYIR DİYEBİLDİĞİN KADAR ÖZGÜRSÜN"
"Hayır diyebildiğin kadar özgürsün" yazıyordu Hayır Diyebilme Sanatı kitabında. Özgür olmak ile hayır kelimesi arasında nasıl bir bağlantı olabilir ki. "Ben gayet özgür bir bireyim, bunun her şeye hayır demekle ne ilgisi var" tarzında düşünebilirsiniz. Ancak özgürlüğün güçlü bir hayır demeden geçtiğini bu yazının sonunda bulabileceğinize inanıyorum.
Öncelikle özgürlük, dilediğini yapabilmek demek değildir. Aksine yapabileceklerinin belli bir sınırının olmasıdır. Çünkü bunca yıldır geçmiş kuşaklara, şimdiye ve bizden sonraki kuşaklara öğretilen öğreti sınırsız olmak değildi. Eğer bu olsaydı, dilediğimizi söyler, istediğimizin bahçesine girer, istediğimizin eşyalarını izinsiz kullanır ve zarar verirdik. Bunlardan kaynaklı duydukları rahatsızlık ve sıkıntıya karşı ise "benim umurumda değil, canım öyle istedi" cümlelerini doğru bir yargı olarak kabul ederdik. Ancak özgürlük tanımının içinde bencillik, umursamazlık, empatiden yoksunluk yoktur. Çünkü bu kavramların doğuşu bencil bir sınırsızlık anlayışıyla ortaya çıkmıştır. Özgürlük gittiği her ortama sorumluluğu da kendisiyle götüren bir kavramdır. Yaptığın, söylediğin söz ve davranışlardan senin sorumlu olduğunu söyleyen ve hatırlatan bir kavramdır.
Peki diyeceksiniz ki ben sağlıklı ve doğru bir özgürlük anlayışına sahibim ancak başkası alanıma veya alanlarımıza giriyor, ona bunu nasıl anlatabiliriz ki. Cevap:ETKİLİ HAYIR ile bunu yapabiliriz. Çevrenizdeki kişi ister 7 yaşında bir çocuk ister 17 yaşında bir ergen ister 70 yaşında bir dede olsun hiç fark etmez, onlara Hayır diyebildiğiniz kadar özgürsünüz aslında. Hayır diyemediğinizde özgür sayılmazsınız. Çünkü hayır diyemediğinizde benliğinizde kayıplar oluşur. Benliğinizi oluşturan iki temel dinamik; benlik bilinci ve benlik algısıdır. Benlik bilinci dediğimiz şey "ne olduğumuz ne olmamız" gerektiğiyle ilgili düşünceleri kapsıyor. Benlik algısı ise, bu benlik bilincini kendimize göre değerlendirmemizdir. Yani bu benlik algısını olumlu anlamda geliştirmek için kendinizi iyi tanımanız ve tanımlayabilmeniz, kişisel olarak kendinize yetmeniz, kendinizi ifade edebilmeniz, özgüvenli olmanız ve çevrenizdeki olayların farkında olmanızla mümkündür. Bunlardan herhangi birinde bir aksaklık olması durumunda benlik algınız olumsuz bir değişim gösterir. Benlik algısı olumsuz olan bir bireyin benlik saygısı da olumsuz değişir. Bunların hepsi domino taşı gibi, birbirini etkileyen kişilik dinamikleridir.
Bir gün uyanıp benlik saygım çok öz güvenli deyip ertesi gün benlik saygımı yitirdim diyemezsiniz. Çünkü bunlar bir günde gelişmez ve bir günde yok olmazlar. Bu benliğimizi oluşturan kavramlar doğduğumuz ilk andan inşa edilmeye ve gelişmeye başlarlar. Bu yüzden bazı kültürel norm ve doğrularla büyütülmüş olabilirsiniz, muhtemelen büyütülmeye de devam edeceksiniz ancak bu normların hepsi doğru değildir. Anneanneniz "hiç kimseyi geri çevirme, hep yardımlarına koş" öğretisiyle anneni büyütmüş olabilir ve senin ebeveynlerinde bu öğretileri sana olduğu gibi aktarmış olabilirler. Ancak değişen ve gelişen dünyada bunlar öyle saf ve iyi niyetli yardımlar olarak kalmıyorlar. Herkese ve her şeye yetişmeye çalışan bireyler olarak yükümüz ağırken daha da fazla ağırlaştırmaya kalkarsak bu zihnimize ve bedenimize eziyet olacaktır.
Birkaç örnekle durumu somutlaştıralım; sizin bir bahçeniz var ve hemen yan komşunuzla bahçeleriniz bitişik. Bunu ayıran bir çit veya tel örgü yok. Bir sabah uyandığınızda komşunuz kendi bahçesine sebze ve meyve tohumları ekmiş hatta hızını alamayıp sizin evin önüne kadar devam etmiş. Siz onunla tartışmaya ve buranın size ait olduğunu anlatmaya çalışsanız da nafile. Çünkü komşunuzun cevabı: iyi de nerden belli senin olduğu, ayıran bir uyarı levhası, tel örgü koymamışsın ki olur. Bu tartışma kavgaya dönüşür. Oysaki siz ilk günden çitlerler kendi alanınızı çizseydiniz, komşunuz bunu yapmaya cesaret edemeyecekti.
Elbette ki çevremizdeki kişiler bizim yaşam alanımızı aşındırmaya çalıştığında böyle tel örgülerle ayıramıyoruz. İletişimde bunun yöntemi "HAYIR" demekten geçiyor.
Arkadaşlarınız sürekli sevmediğiniz restoranda gidiyorsa ve siz tüm geceyi mutsuz geçiriyorsanız bir dahaki buluşmada oraya gitmek istemediğinizi belirtmelisiniz. Eşiniz sürekli sıra yaptığınız halde mutfağın toparlanmasını size bırakıp, bunu da duygusal bir manipülasyonla sizi mecbur bıraktırıp yaptırıyorsa mutfağı toparlamayı bırakmanız gerekir. Çünkü sıra ve programa uymayan oydu. İşyerinde çalışkan ve iyi niyetinizden kaynaklı çalışma arkadaşlarınız sürekli sizden bir şeyler talep ettiğinde ve sizde bu talepleri karşılamak için daha fazla mesai yapıyorsanız, bir sonraki tekliflerine hayır demelisiniz. Hayatımızdaki alan ihlallerini çoğaltabiliriz. Eşimiz, çocuğumuz, ebeveynlerimiz, arkadaşlarımız bizim bahçemizdeki(hayatımızdaki) sınırları görmediğinde oraya gelip istediğini yapabilir, istediğini alabilir veya istediğini bırakabilirler. Sonuç olarak bahçemizde (hayatlarımızda) kaos ve karmaşıklık oluşmuş oluyor.
Hayır demekle her şey düzelir mi?
Her şey düzelmez ancak hayatınızda bu anlamda sınır ihlalleri var ise bunu düzeltmenin yolu hayırdan geçiyor. Çünkü siz kibar bir şekilde hayır, müsait değilim, önce kendi sorumluluklarımı yerine getirmem gerek, bu senin sorumluluğunda bunun üstesinden gelebilirsin" gibi toplumsal ilişkilerinizi olumsuz etkilemeyecek bir üslupla söylediğinizde kendinize ve kendi sorumluluk alanlarınıza daha fazla odaklanmış olacaksınız. Kendine zaman ayıran bir bireyin kendi yaptıkları, kendi hobileri üzerine düşünmeye fırsat bulması beyinde "ben değerli ve kıymetli biriyim" mesajını da aktive edecektir.
Çevrenizdeki kişiler sizin hayır demenizle kırılıp, öfkeleniyorsa bu onlarla ilgili bir problemdir. Başkasının duygularından siz sorumlu değilsiniz (duygularımız konusuna da başka bir yazıda başlık açacağım).
Hayır diyemediğinizde ne oluyor?
Bir türlü kimseyi geri çeviremiyorum, herkese yetişmeye çalışıyorum, hayır demeyi başaramıyorum, hep evet dediğim için eleştirilmekten korkuyorum diyorsanız yıllar içerisinde zihinsel ve bedensel baskı artacağı için hasta olmaya başlarsınız. Hem bedensel hem de ruhsal hastalıklar ortaya çıkacaktır. Panik atak, depresyon, anksiyete, egzama, mide ve baş ağrıları gibi sorunların ortaya çıkması yüksek ihtimalde olacaktır. Ayrıca yapılmış araştırmalar gösteriyor ki, ruhsal ve psikolojik hastalıkların temelinde genetik etkilerin yanında yukarda saydığım çevresel faktörler de aynı oranda etkide bulunmaktadır.
Bu hastalıkları bahçenizdeki, komşunuza ait çürüyen ve dikenli otlarına benzetebilirsiniz. Unutmayın ki o otlara siz müsaade ettiniz!
Etkili hayır'a sahip olmak için geç kalmadın. Şimdi başlayabilirsin.
Uzm. Psk. Şerivan Demir