Nevşehir'in incisi Ürgüp'te, güne erken uyanan taşların dili vardır. Bu dil, bazen sabahın serinliğinde pişen bir gobit ekmeğin kabuğuna siner; bazen de geçmişin bir hafıza kırıntısı gibi fırın bacasından göğe yükselir. Bugün sizleri, yalnızca bir fırına değil; Anadolu'nun taş hafızasına, sürdürülebilirliğe adanmış bir aile mesleğine götürmek istiyorum.
Ürgüp Kent Fırını, ikinci kuşak bir taş fırın işletmesi. Ancak sıradan bir işletme demek haksızlık olur. Çünkü bu fırın, doğaya saygılı üretim anlayışı, yenilenebilir enerji kullanımı ve yüz yılı aşan bir mayanın taşıdığı kültürel mirasla adeta Türk mutfağının arkeolojik bir parçası gibi duruyor. Fırında pişen her hamur, sadece buğdayın değil; geçmişin, emeğin ve bir ailenin ortak hikâyesinin de ürünüdür.
Fırının yönetimi adeta bir aile senfonisi gibi. Hamuru yoğuran ve mayayla "sohbet eden" kişi anne. Onun elleri, yalnızca un ve suyu değil; çocukluk hatıralarını, yuvanın kokusunu da katar hamura. Baba Ahmet Ertuğrul ise hamurun açılma ve şekil alma ustası. Onun elleri, taş fırınla konuşur gibi açar pideyi. Son olarak, pişirme işini üstlenen oğulları Barış Ertuğrul, ateşiyle gelenek ve yeniliği harmanlar. Her biri farklı bir görevde ama aynı ateşte pişen bir yüreğin parçaları gibiler.
Ve tabii ki fırının gülen yüzü: Şener Ertuğrul. Sadece bir işletmeci değil; misafirperverliğin yaşayan temsili. Fırının kapısından içeri adım atan herkes, bir müşteri değil, bir dost, bir misafir gibi karşılanıyor. Anadolu'nun sıcaklığı burada yalnızca tandırın değil, insanların da içinden yükseliyor.
Sipariş ettiğim kuru kıymalı pide ise yalnızca bir lezzet değil; bir bellek nesnesiydi. Kıymanın baharatla harmanı, taş fırının doğal aleviyle birleşmiş, dışı çıtır içi yumuşak bir doku sunmuştu. Her lokmada geçmişin taş sokakları, babaannelerin fırın günleri, bayram sabahlarının ekmek kokusu vardı.
-
Günümüzde gastronomi yalnızca doymak değil; anlamak, hatırlamak ve sürdürülebilir yaşamakla ilgili. Ürgüp Kent Fırını, geçmişin maya kokusunu bugünün vicdanına taşıyor. Bu taş fırında pişen her pide, yalnızca bir yiyecek değil; bir kültür belgesi, bir mutfak hafızasıdır.
Gastronomi, bazen pahalı restoranların şık tabaklarında değil; bir annenin yoğurduğu hamurda, bir babanın şekil verdiği pidede, bir oğlun pişirdiği ekmekte saklıdır. Ve o ekmeğin buharı, zamanın tenceresinden yükselir.