Amerika'da türk restoran kültürü
Reşat Aydın
Amerika'nın tüm şehirlerinde birçok Türk restoranı var. Peki, bu restoranlar Türk mutfağı lezzetlerini orijinal reçetelerle ve orijinal pişirme teknikleriyle mi kullanıyor, modern mutfak literatürüne uygun Türk mutfak sanatını tam anlamıyla icra edebiliyor mu? Türk mutfak kültürü Amerika'da nasıl yansıtılıyor, yoksa ticari kaygılar nedeniyle yanlış mı yapılıyor? Bu makalemde bir şef gözünden bakarak yorumlayacağım.
Amerika, bilindiği gibi dünyanın en büyük markalarının, sanatın, sanayinin, teknolojinin ve dünyanın tüm mutfak kültürlerinin sahne aldığı büyük bir arena. Bu arenada Türk markalarının ve Türk mutfak kültürünün zirve yapması, bizlerin bilinçli bir şekilde planlı projeli adımlar atmamızdan ibaret olduğu kanaatindeyim!
Türkiye'nin dev markası Beko'nun Miami'de oturduğum evimin mutfağında olması, bir Türk olarak beni ne kadar çok gururlandırıp, ne kadar çok mutlu ettiğini kelimelerle anlatamam. Bir Türk markasının Amerika'da her evde olması, "gurur verici". Türk markalarının dünya'ya açılan bir başarı hikayesi olarak görülüp, tüm markalarımıza öncülük etme anlamını taşımaktadır. Evimde bir Türk markası ile Türk yemeklerini yapmam, bir Türk şefi olarak bana büyük bir ilham kaynağı olduğu gerçeğiyle, bana büyük bir konsantrasyon sağladığını ve kendimi ülkemdeymişim gibi hissetmemi sağlıyor.
Bizim böyle büyük markalarımızın var oluşu, Nusret markasının Amerika'da zirve yapması, Türkish Salt Bae olarak bilinmesi, Nusret'in restoranlarında Türk kültürünün misafirperverlik motiflerini yansıtması ve dünyada Türk tuz adam olarak büyük bir değer görmesi, kendi standartları ile dünya markası olması ise her Türkün, her Türk vatandaşının büyük bir gurur kaynağı olmalı. Nusret Gökçe'nin dünya genelinde yakaladığı bu başarı hikayesi, herkese, her Türk şefine ilham kaynağı olarak yansımalıdır. Türk mutfak kültürüne yansımalı ve Türk mutfak sanatını ve Türk mutfağını Türk restoranlarında orijinal reçeteleri ile doğru pişirme teknikleriyle hayata geçirip mutfak sanatına dönüştürmenin adımları atılmalıdır.
Yurt dışında yiyecek içecek yatırımı yapmak isteyen tüm yatırımcıların "Nusret" markasının vizyonunu, misyonunu ve yapısını çok iyi incelemeli ve bir marka nasıl yönetilir anlayışını işletmelerine empoze etmelidirler.
Bir değerli büyük markamız Hafız Mustafa, dünya genelinde en iyi ikinci tatlı konsept restoran ödülünün ardından İngiltere'nin Londra şehrine açtığı yeni şubesi ile Avrupa'ya, ardından ise Amerika'da yatırımları ile dünyaya açılan başka bir dünya markamız oldu. Türk gastronomisinin geçmiş tarihlerdeki başarı hikayeleri şu anda yeniden canlandırılmalı, o ihtişamlı Osmanlı mutfak kültür sanatının izleri ile dünyaya açılmalıdır.
Amerika'da Türk restoranları farklı bir işletme anlayışı ile ve farklı bir kimlik ile önümüze çıkıyor. Çoğu Türk restoranın menülerinin birbirinin kopyası olması, şef seçimlerinin yanlışlığı ve iyi şeflere imkan ve değer verilmemesi, Amerika'daki Türk restoran işletmecilerinin en büyük sorunu.
Dünyadaki tüm restoranlar, şefleri ile ön plana çıkıp ülke mutfak kültürlerini, ülkelerinin en iyi şefleri ile temsil ediyorlarken, bizde ise her şeyi yatırımcılar ve restoran işletmecileri, yiyecek ve içecek standartlarını belirlemektedir.
Dünya markası olan Nusret markası, işinin ustası olan Nusret Gökçe ile büyük bir dünya markası olmuştur. Bu başarı, işinin ustasına, şefine inanılıp güvenildiği ve değer verildiği için zirveye yerini almıştır.
Nusret Gökçe'nin belirlediği standartlar ve yaptığı mutfak şovları ile büyük bir dünya markası olmuştur.
Büyük restoran markalarının hepsi, şefleri ile marka olmuşlardır.
Bizde ise işletmecilerimiz, bir şef edasıyla bu misyonu üslenip, şef ceketini kendileri giymeye çalışmaları, planlamaları ve mutfak sanatı planlamalarını kendi arzularına göre, kendi fantezileriyle bir macera yaratarak; kriterleri belirlemeleri Türk mutfak kültüründe gerileme dönemi oluşturmuştur.