Haberler

Yüksek Faiz Politikası Ne Kadar Sürecek?

Recep Durul

Recep Durul

02.12.2024 02:44

Bugünlerde çevremizde herkesin ortak bir derdi var: Faizler ne zaman düşecek, ekonomi ne zaman rahatlayacak, enflasyon ne olacak… Aslında iktisatçı bilim insanlarının ve bürokratların derdi olan bu konular, günümüzde iş insanlarının, çiftçinin, emekli Mustafa Amca'nın, hatta ailelerinden harçlık alan ilkokul çocuklarının bile derdi oldu… Nasıl olmasın ki? Ücretli ve emekli, devletin verdiği maaş zamlarına rağmen enflasyona karşı sürekli yenilen gelirleri ile gelecek ayı nasıl getireceğini hesaplarken, dış ticaret yapan iş insanları geleceğe yönelik olumsuz beklentiler bir türlü düzelmediğinden uzun vadeli iş anlaşmalarına giremiyor, yeni evlenecekler kiraya çıkmaktan, ev sahipleri evlerini kiraya vermekten çekiniyor. Tecrübeli bakanımız Mehmet Şimşek'in yönettiği ekonomi gemimizin sorunsuz şekilde güvenli limanlara ulaşması için hem devlet büyüklerimiz, hem toplum olarak hepimiz ümidimizi kırmadan bekliyoruz.

Ne olmuştu?

Bu olumsuz süreç aslında kısa sürede gelişen bir durum değil. 2016'da yaşanan hain darbe girişimi sonrasında önemli ölçüde yabancı yatırım Türkiye'yi terk etti. Ardından küresel enerji fiyatlarında yaşanan dalgalanma, enerji ithalatçısı olan Türkiye açısından önemli bir hammadde girdisi olan enerji üzerinden tüm sektörleri negatif etkiledi. Sonrası malum zaten… İki yıl boyunca tüm dünyayı eve kapatan pandemi krizi ve ardından gelen küresel ekonomik sorunlar… Pandemi döneminde tüm diğer ülkeler gibi Türkiye de vatandaşlarını yaşanan sağlık krizine ve ekonomik sorunlarına karşı korumak maksatlı olarak genişletici para ve maliye politikaları uyguladı. Hatırlayacaksınız, o dönemde geliri olmayan ve işten çıkmak zorunda olan gençlere 1.000-2.000 TL (o dönemin cari rakamları ile) doğrudan yardımlar yapıldı, vergi ödemeleri ertelendi. Tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de para basılarak açık bütçe uygulamaları ile ekonomi rahatlatılmaya çalışıldı. Pandemi sonrasında ekonomilerin hızla faaliyete geçmesi, iki yıl boyunca devam eden genişletici para ve maliye politikalarının enflasyonist baskısının hemen hissedilmesine yol açtı. ABD ve Avrupa ülkelerinde enflasyon rakamları tarihi rekorlar kırmaya başladı. Türkiye de istisna değildi bu süreçte. Pandemi sonrasında enflasyon hızla yükselmeye başladı. Ancak diğer ülkelerde enflasyona karşı sıkılaştırıcı para ve maliye politikaları derhal devreye sokulmasına karşılık, Türkiye ana akım ekonomi politikalarından ayrıştı. Bu dönemde Türkiye, enflasyona karşı faizi yükselterek baskılama politikasıyla 2 yıl boyunca kapanmış ekonomiyi yeniden yavaşlatmak yerine, faizi düşürerek üretimi ve yatırımı teşvik etme ve artan üretimle enflasyonu kontrol altına alma politikasını tercih etti. Tüm dünyadan ayrışan bu politika ile politika faizleri kademeli olarak %20'lerden %8'lere çekildi. Ancak ekonomide olumsuz beklentiler güçlenince, uygulanan negatif faiz politikasının beklenen sonuçları vermesi mümkün olmadı. Bu arada TC Merkez Bankası Başkanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi kritik kurumlarda sık sık önemli görev değişiklikleri yaşandı. Mehmet Şimşek'in Hazine ve Maliye Bakanı olarak göreve getirilmesinden sonra, 4 Haziran 2023'de yaptığı "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır." açıklaması ile uzun süredir devam eden düşük faiz politikası ile enflasyonla mücadele politikasında keskin bir değişikliğe gidileceğinin sinyali verilmiş oldu.

Yüksek faiz politikası

O günden bugüne politika faiz oranları kademeli olarak yükseltildi, %50 seviyelerini gördü. En yüksek dönemlerinde %110'ları gören enflasyon oranları ise önemli bir düşüş trendini yakalamış olmasına rağmen, istenen düzeylere bir türlü indirilemedi. Dahası, en yetkili ağızlardan 2024'ü %40-42 düzeylerinde kapatacağımıza dair açıklamalar yapılıyor ve bu oranları piyasa da satın almış görünüyor.

Sayın Bakan'ın geçmişten gelen engin tecrübesi, yurt içi ve yurt dışı önemli yatırımcılarla ilişkileri ve mesleki başarısı konusunda kimsenin olumsuz bir yorum yapması beklenemez. Uygulanan sert sıkılaştırıcı para ve maliye politikalarına rağmen enflasyonun umulan düzeylere düşmemesi elbette moralleri bir miktar bozuyor.

Enflasyonun olumsuz etkileri

Enflasyonun belki de en büyük olumsuzluğu, gelir dağılımındaki bozulmayı derinleştirmesi ve yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapmasıdır. Batı toplumlarında sıklıkla vurgulanan "güçlü orta sınıf", yüksek enflasyon dönemlerinde tamamen ortadan kaybolur. Türkiye'de de maalesef bu durum realize olmuştur. Yüksek enflasyon sürecinde orta ve orta altı gelir grubu önemli ölçüde yoksullaşmış, en zengin sınıf çok daha zenginleşmiştir. Bu ayrışmada, uygulanmak zorunda kalınan antienflasyonist politikaların rolü de vardır. Şöyle ki:

Enflasyonla mücadelede küresel ölçekte ilk akla gelen para politikası, merkez bankası tarafından enflasyon oranlarından birkaç puan yukarıda set edilecek olan politika faiz oranları ile enflasyonu ticari bankalar üzerinden kontrol altına almaktır. Merkez bankası tarafından kullanılan etkin bir enstrüman olan politika faiz oranları, para arzını ve harcamaları kontrol eder, döviz kurlarını ve yatırımları da etkiyerek enflasyonla mücadelede önemli rol oynar. Politika faizi, merkez bankasının ticari bankalara verdiği krediler karşılığında talep ettiği faiz oranıdır. Bu oran, banka faiz oranı veya taban faiz oranı olarak da anılır. Reel faiz oranlarının piyasada belirlendiği Türkiye gibi açık ekonomilerde ticari bankalar mevduat ve kredi faiz oranlarını merkez bankalarının politika faizi üzerinde yaptığı değişiklikleri dikkate alarak belirlerler. Bu nedenle, merkez bankası ile ticari bankalar arasında uygulanan politika faizi, tüketicilere ve yatırımcılara uygulanan faiz oranı üzerinde de dolaylı olarak etki yaratır. Bir başka deyişle merkez bankası politika faizi oranını yükseltirse, ticari banka mevduat ve kredi faiz oranlarını da yükseltir; borçlanma maliyetleri artar. Tersine, politika faizi düşerse, ticari bankalar faiz oranlarını düşürür ve kredi maliyetlerinin düşmesi ile harcamalar artar.

Yüksek politika faizi enstrümanının dezenflasyon sürecinde ekonomiye olumsuz etkileri

Yüksek politika faizi uygulamasından umulan olumlu sonuçlar para arzının azaltılması, tüketimin ve dolayısıyla toplam talebin kısılması ve bunun üzerinden enflasyonun düşürülmesidir. Yüksek faizle tasarruflar teşvik edilir, sermaye birikimi sağlanmış olur. Ancak bu olumlu beklentiler yanında yüksek politika faizinin ekonomi aktörleri üzerinde kimi olumsuz yansıması da söz konusu olabilmektedir. Bu olumsuzluklar şu başlıklar altında toplanabilir:

Kredi maliyetleri kredi maliyetlerini artırmaktadır.

Günümüzde küçük ya da büyük işletmeler, sadece özsermayeleri ile yatırım yapma, tüm maliyetlerini karşılayarak faaliyete geçme ve üretim yapma imkanına sahip değildir. Çok daha az özsermayeye sahip olan küçük ve startup işletmeler bu konuda daha dezavantajlı durumdadır. Artan politika faizleri ile kredi maliyetlerinin artması borçlanma maliyetlerinin artmasına yol açacaktır. Bu durumda işletme yatırım için ihtiyacı olan fonu bulmakta zorlanacak ve üretim imkanları kısıtlanacaktır. Öte yandan, üretim maliyetlerinin artması ve kar marjının azalması ile piyasaya ya da bankaya olan kredi borçlarını ödemede gecikme gibi sorunlar yaşayabilmektedirler.

Yüksek enflasyon gelir dağılımındaki adaleti bozmaktadır.

Yüksek enflasyon dönemlerinde servet sahipleri artan fiyatlarla daha zenginleşirken, çoğunluğu ücretli olan dar gelirli grup giderek yoksullaşır. Özellikle yüksek sermaye birikimi olan zengin kitle, yüksek faiz oranlarının keyfini sürerek, risksiz şekilde bankada tuttukları mevduatları üzerinden emek harcamadan yüksek faiz geliri elde ederek zenginliklerini artırırlar. Yoksullar ise daha yoksullaşır. Enflasyonla mücadele politikası olarak ücretli kesimin maaş artışları yüksek enflasyon karşısında her zaman reel olarak azalma eğilimde olduğundan yoksullar daha fazla çalışıp daha az reel gelir elde etmeye başlarlar.

Tekelleşme eğilimleri artmaktadır.

Serbest piyasa ekonomisi kurallarının işletilmeye çalışıldığı açık ekonomilerde yaşanan finansal kısıtlar, piyasaya giriş çıkışlarda çok kritik bir engel ortaya koyar ve dışlama etkisi ile piyasanın sadece birkaç büyük oyuncu tarafından domino edildiği hale dönüşür. Bu da sektörlerde monopolleşmeye veya oligopolleşmeye götürebilir.

Projeler ertelenmektedir.

Müteşebbisler, oldukça başarılı olabilecek girişim fikirleri olsa da fon bulamadıkları için projeler realize olmaz. İstihdam ve üretim imkanları kısıtlanırken istihdam dışılık ve yoksulluk düzeyi artar.

İktisadi büyüme olumsuz etkilenmektedir.

Yüksek faiz politikasından amaç, piyasada bulunan fazla parayı sistemden çekmek ve bireyleri tüketim yerine tasarrufa teşvik etmektir. Ancak yüksek faiz, yatırımcıları parasını mevduatta tutmakla yatırıma aktarma arasındaki seçimi mevduat faizi lehine tercihte bulunmaya iter. Bu durum, yatırımların ve dolayısıyla reel üretimin azalmasına, son kertede ekonomik büyümede yavaşlamaya yol açar.

Güvensizlik artmaktadır

Yüksek faiz, yerli para ve döviz arasındaki tercihte, eğer daha yüksek getiri imkanı varsa, yatırımcının yerli paraya yönelmesine katkı sağlar. Ancak ekonomilerde kimi zaman faiz oranları ne kadar yükselirse yükselsin, ekonomi politikalarına duyulan güvensizlik ya da beklentilerde bir türlü düzelmeyen olumsuz bakış, dövize olan talebin hızla artmasına yol açabilir. Geçtiğimiz yıl, yatırımcıları döviz yerine ulusal para cinsinden yatırımlara çekmek için uygulanan kur korumalı mevduat uygulaması, toplumun dövize olan meylini kırmaya yönelik uygulanan politikalardır. Bu nedenle sadece faiz politikası ile enflasyonla mücadele politikası geliştirmenin kur üzerinde volatiliteye yol açabileceği ihtimalini gözden uzak tutmamak gerekir.

Rekabet gücümüz zarar görebilir.

Yüksek faiz dönemlerinde piyasadan ulusal para çekildiği için yerli paranın rezerv paralar karşısında değeri artabilir. Ulusal paranın aşırı değerli olması, ithalat yapan firmalar açısından yurt dışından satın alınan malların daha ucuz olması dolayısıyla tercih edilebilir bir durumdur. Ancak aşırı değerli ulusal para, ihracatçı firmalar açısından istenilen bir durum değildir. Türkiye gibi, orta teknolojik mal üreten ve ihracatında fiyat rekabeti ile dış ticaretini gerçekleştiren ülkelerde, yurt dışında emsal mallara göre daha düşük fiyatlama yapmak ihracatın gerçekleşmesi için önemli bir parametredir. Aşırı değerli ulusal para, ihraç edilecek ürünlerin yabancı piyasalarda daha pahalı olmasına yol açar. Bu durum, ihracatta rekabet avantajının kaybedilmesine yol açabilir.

Üretim yavaşlar.

Uzun süreden beri devam eden yüksek faiz uygulaması, ekonomi içinde birçok sektörün olumsuz etkilenmesine yol açmıştır. Başta otomotiv, inşaat ve tarım sektörleri olmak üzere yüksek faiz oranlarının yol açtığı artan kredi maliyetleri sektörlerde yapılmak istenen birçok işlemde fon maliyetlerinin artışı, ya da kısıtlı kredi olanakları dolayısıyla büyük ölçüde yavaşlamıştır.

Borçların sürdürülebilirliği zorlaşmaktadır.

Türkiye'de özel sektörün borcu önemli düzeydedir. Kredi maliyetlerindeki üst sınırlar ve yüksek maliyetler, özel sektör yatırımcıları açısından borcun sürdürülebilirliğini de olumsuz etkilemektedir.

Girdi maliyetleri artmaktadır.

Halen uygulanmakta olan antienflasyonist politikalar, daha çok talebi kısmaya yönelik politikalardır. Ancak unutmamak gerekir ki Türkiye'de yaşanmakta olan enflasyon sadece talep enflasyonu değildir. Girdi maliyetlerinde yaşanan artışlar dolayısıyla üretim maliyetlerinin artması da maliyet enflasyonu sorunumuzu ortaya koymaktadır. Ayrıca, enerji gibi hem üretim hem de dağıtım ve lojistik süreçlerinde çok belirleyici olan bir kalemde görülen fiyat artışları, enflasyonun yükselmesinde önemli faktörler arasındadır. Son dönemde elektrik, yakıt vb. mallara yapılan vergi artışları, bu hizmetlerin fiyatlarının artmasına yol açmıştır. Tüm bu fiyat artışlarını sadece yüksek faizle kompanse etmek çok mümkün değildir.

Ne yapılmalı?

Enflasyonla mücadele politikaları elbette önümüzü görmek ve istikrara kavuşmak için hayati öneme sahiptir. Ancak, artan vergi oranları ile tanımlanabilecek maliye politikaları ve yüksek faiz oranları ile karakterize para politikaları üzerinden uygulanan dezenflasyon politikaları ekonomide tüm sektörlerde ciddi bir yorulmaya ve bocalamaya da yol açmıştır. Sözün başında ifade ettiğim, her ay çocuktan yaşlıya toplumun her yaş ve sosyal sınıfından bireyin ümitle beklediği faizlerin düşmeye başladığına ilişkin umut verici haberler, tüm ülkede heyecanla beklenmektedir.

Bir iş insanı olarak, yaşayan bir varlık olan ekonominin işlerliğini sürdürülebilmesinin, en az enflasyonun düşürülmesi kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle yüksek vergi ve yüksek faiz politikası ile karakterize olan dezenflasyon politikalarına, orta ve alt gelir gruplarını rahatlatacak destekleme paketlerini eklemenin ve iş dünyasında ekonomik faaliyetleri enflasyonu artırmadan desteleyerek sürdürmenin önemini özellikle belirtmek isterim. Bu çerçevede, ekonominin can damarı olan özel sektör yatırımcıları ve ihracatçı firmaların faaliyetlerini rahatlatacak uygulamaların desteklenmesi, hem ekonomik istikrarın korunması hem de sürdürülebilir büyümenin sağlanması açısından hayati bir önem taşımaktadır.