Yakınsama Mümkün Mü?

Recep Durul

Recep Durul

20.03.2025 09:47

Bütün gelişmekte olan ülkeler için en önemli hedef kalkınma beklentilerine ulaşmak ve gelişmiş ülkeler seviyesini yakalayarak artan milli gelirleriyle toplumlarına daha yüksek bir refah seviyesi sunabilmektir. Literatürde yakınsama (convergence) olarak tanımlanan bu gelişme trendi kimi bilim insanları için planlı bir çalışma ile mümkünken kimileri için ulaşılamaz kızıl elmadan farkı olmayan, teoride mümkün pratikte imkansız bir durumdur.

Kaliteli malı ucuza satmak çözüm değil

Bu birbirine zıt iki fikrin oluşmasındaki temel neden "iyi bir planlama için gerekli olanlardır". Kalkınmanın en önemli dinamiklerinden birisi katma değeri yüksek mal ve hizmet üretebilme kapasitesine sahip olmaktır. Dünyanın en kaliteli domatesini, üzümünü, muzunu ya da fındığını üretmek maalesef bir ülkeyi lig atlatmak için yeterli değildir. Zira gıda ve tarım ürünleri insanlık için en temel stratejik ürünlerden biri olmakla birlikte, uluslararası ticarette fiyat rekabeti ile üstünlük kazanılabilecek bir ürün grubudur. Yani sizin ülkenizden daha ucuz ve kaliteli domatesi üreten ülke sizin müşterinizi elinizden kapacaktır. Ticarette varlığınızı sürdürmek için her zaman daha kaliteli ürünü daha ucuz fiyattan satmak zorunda kalacaksınızdır.

Yüksek teknoloji ürünlerinde fiyat değil marka ve kalite önemli

Oysa bu durum yüksek teknoloji gerektiren ve küresel marka değerine ulaşmış ürünler için geçerli değildir. Ünlü bir bilgisayar, otomobil, ya da telefon markasını alırken ürünün neden o fiyat olduğu çok fazla sorgulanmaz. Zira o markanın fiyatı zaten budur. Aslına bakarsanız satılan ürünün kalitesinden çok marka değeridir. Hele lüks sınıfa giren mallar için durum çok daha keyifli bir hal alır. Bu malların fiyatının ucuzlaması değil, daha fazla pahalılaşması talebi artıran temel etken hale gelir. Çünkü o malı kullanabilmek artık daha yüksek ekonomik sınıfa mensup olduğunuzun bir göstergesidir. İnsanların binlerce lira verip filan marka parfüm alması, ya da çok daha ucuzu işini görebilecekken milyonlarca liraya otomobil alması bundandır.

Bu tür mallar ise Ar-Ge, teknolojik yenilikler ve inovasyon gibi alanlarla çok yüksek ilişkisi olan ürünlerdir. Dahası bugün dünyanın en zengin şirketlerine bakıldığında hepsinin yüksek teknoloji üreten/kullanan/satan şirketler olduğu görülmektedir.

Anahtar kelime kaliteli beşeri sermaye

Hal böyleyken o çözümsüz noktaya geliyoruz: Gelişmekte olan bir ülke, ekonomide olduğu kadar eğitim ve teknolojide de gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Siyasi ilişkileri nedeniyle barış ödülü verilen birkaç ünlü isim istisna, bilimin farklı alanlarında, Nobel gibi çok prestijli ödül alan bilim insanlarının neredeyse tamamının gelişmiş ülkelerden çıkmasının sebebi budur. Yoksa elbette bütün çok zeki insanların gelişmiş ülkelerde yaşıyor olmasından değildir…

Özetle, bir ülkenin kalkınması için dilimizden çıkıveren katma değerli mal ve hizmet üretebilme kapasitenin artırılması ve teknolojik mal üretebilme performansının geliştirilmesi öyle söylendiği kadar bir nefeste olabilecek bir iş değildir. Bu başarı için on yıllar devam edecek kaliteli bir eğitim süreci, bilimsel araştırma ve Ar-Ge yapabilmek için yeterli zaman, fiziksel ortam ve finansal kaynak ile ortaya çıkan ürünlerin ticarileşmesi konusunda başarılı seçimlerin varlığı gerekir. Bütün bunlar bir araya gelip küresel bir yenilik ortaya koymak mümkün olsa da bunun uluslararası pazarlarda satışının güvence altına alınması için siyasi bir destek de bulunması gerekir.

Başta ilaç ve savunma sanayii olmak üzere çok yüksek teknoloji ve bilimsel bilgi gerektiren alanlarda küresel ticarette sadece teknolojinin değil, ülkeler arası siyasi ilişkilerin ve gücü ülkeleri aşmış küresel şirketlerin de onayını almak gerekir.

Tüm bu süreçlerin gerçekleşmesi için şuurlu, iyi eğitimli, yüksek vasıflarla donatılmış kaliteli bir beşeri sermaye ise en temel ögedir. Birçok gelişmekte olan ülke, çok kaliteli ve iyi eğitimli beşeri sermayesini iyi bir gelecek vaat edemediği için çeşitli burs ve iş imkanları gibi gerekçelerle gelişmiş ülkelere kaptırmaktadır. Bugün ABD, Çin ve gelişmiş Avrupa ülkeleri dünyanın her yerinden başarılı öğrencileri, genç mühendis, hekim ve bilim insanlarını ana vatanlarından çok daha iyi maddi ve sosyal imkan vaatleri ile transfer etmektedir. Beyin göçü olarak tanımlanan bu durum, zaten kıt olan kaliteli beşeri sermayenin gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru akışının hızlanmasına yol açmaktadır. Hele günümüzün giderek artan kaotik ortamında gelişmekte olan ülkelerde gözlerini açmış birçok başarılı ve yetenekli genç, gelişmiş batı ülkelerine göç ederek bilimsel çalışmalarını bu ülkelerde devam ettirmekte ve bu ülkelerin hanesine skor yazacak şekilde ürün vermektedir.

Oysa kendi ülkelerinde yeterli ekonomik ve sosyal desteği görse hangi genç ailesini ve doğduğu toprakları bırakıp bilmediği ve asla kendisini tamamen ait hissetmeyeceği bir ülkede yaşamını sürdürmek ister? Hülasa, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve finansal yönden çözemedikleri açmazlar, sadece ülkenin cari dönemde alım gücünün düşmesine değil, on yıllar boyunca devam edecek farklı köklü sorunların da eklenerek çözümsüzlüğe ilerlemesine yol açmaktadır.

Yüksek teknoloji ve bilgi teknolojileri geliştirilmeli

Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerin performansını yakalamak için yapmaları gereken ilk çıkış noktası daha fazla orta ve düşük teknoloji malı daha ucuz fiyattan satmak için çabalamak değil, yüksek teknoloji ve bilgi teknolojileri kullanarak mal üretmek üzere gerekli tüm altyapıyı sağlayacak hazırlıkları tamamlamaktır. Çin on yıllar içinde sessizce bu prosesi başarı ile gerçekleştirmiştir. Uzun yıllar boyunca taklit teknolojilerle ucuz mal satan Çin, yüksek nüfusunu adeta bir enstrüman gibi kullanarak bugün ulaştığı yüksek teknolojiye kavuşmuştur. II. Dünya Savaşı döneminden bu yana dünyanın en büyük otomotiv firmalarını bünyesinde barındıran Almanya'yı tahtından indirmeyi başarmış ve küresel elektrikli otomotiv sektöründe ürün kalitesi/marka değeri ve teknolojik üstünlükleri ile dünya lideri konumuna gelmeyi başarmıştır.

Özetle, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma çabaları iyi bir planlama, kaliteli beşeri sermaye, kaliteli eğitim ve teknolojik yatırımlarla pekala mümkündür. Önemli olan sebat etmek, çabalamak ve toplumu da buna inandırarak topyekün bu yola baş koymaktır.

title