Trump'ın vergileri kurtuluş mu kıyamet mi?

Recep Durul

Recep Durul

09.04.2025 03:36

20-30 yıl öncesine kadar uluslararası ilişkiler uzmanları, diplomatlar, bürokratlar ya da siyaset bilimciler alışageldiğimiz bir kültür, nezaket ve dille iletişim kurarlardı. Diplomasinin sokaktan farklı bir dili vardı. Hatta devlet adamlarının zaman zaman aşırıya kaçan nezaketleri, halktan insanların kabullenmekte zorlandıkları soğukkanlılıkları ve kurdukları uzun ve dolambaçlı cümleleriyle yıllar boyunca ülkeler arası ilişkileri belli bir düzlemde götürür giderlerdi.

Tüm dünyada alışık olduğumuz diplomasi dili ve ülkeler arasında kapalı kapılar arkasında yürütülen ekonomik ve siyasi ilişkiler son dönemlerde herkesin gözünün önünde ve oldukça günlük konuşma dili kullanılarak, pek de hesap kitap yapılmadan paldır küldür yapılıyor izlenimi vermeye başladı.

Küresel ölçekte yaşanan bu algının oluşmasında ABD Başkanı Donald Trump'ın kişisel özellikleri ve cumhurbaşkanlığı makamını kendine göre yorumlamasının önemli bir rolü olduğu muhakkak. Başkan Trump'a kadar ABD'nin hiçbir başkanı ne bu kadar cüretkar bir dil kullanmıştı, ne de bu kadar sıra dışı ekonomik ya da askeri politika izlemişti. SSCB'nin yıkılması sonrası oluşan ABD liderliğindeki tek kutuplu dünya düzeninde başkanlık yapan ve en sevilmeyen ABD başkanı olarak tarihe geçen oğul Bush bile Trump kadar öngörülemez bir politika çizgisinde değildi.

Donald Trump kimdir?

Esasen ABD'de başkanların ve bürokratların farklı mesleklerden gelmesi alışıldık bir gelenektir. Örneğin yakın geçmişte ABD'de başkanlık yapmış isimlerden birisi olan Ronald Reagan, kovboy filmlerinde oynayan, çok da yetenekli olmayan bir Hollywood aktörüydü. Terminatör filmindeki rolü ile hafızalara kazınan Arnold Schwarzenegger de 2003-2011 yılları arasında California Eyaleti Valisi olarak görev yapmıştır. Trump ise dünya çapında yatırımları olan ünlü bir emlak zengini ve iş insanı olarak günün birinde ABD başkanı olmak üzere siyasete girdi. Hillary Clinton'a karşı Cumhuriyetçilerin adayı olarak seçime giren Trump'a sadece rakibi demokratlar değil, kendi seçmeni bile çok fazla şans tanımıyordu. Ancak Trump büyük bir sürpriz yaparak 2017-2021 yılları arasında ABD başkanı olarak görev yaptı. İlk döneminde de oldukça keskin çıkışları, sosyal medyadan kavgaları ile alışıldık temkinli ABD başkanı profilinden çok uzak bir lider görünümü veriyordu. 2021 yılında ilk dönemi bitip Joe Biden'a seçimi kaybettiğinde görevi devrederken bile tekrar geleceğini ve ikinci döneminde çok daha cesur ve cüretkâr olacağını açık şekilde söylüyordu. Ve gerçekten de dediğini yaptı…

2025 yılının ilk günlerinde göreve gelen Trump, koltuğa oturduğu andan bu yana dünya hop oturup, hop kalkıyor. Panama Kanalı'nı, Kanada'yı ve Grönland'ı ABD'nin toprağı ve doğal hakkı olarak gördüğünü açık şekilde dile getirmekten çekinmeyen Trump, Ukrayna savaşı konusunda da geleneksel ABD dış politikasını tamamen terk etti. Joe Biden döneminde ABD'nin güçlü askeri desteği ile Rusya gibi dev bir ülkeye karşı savaşan Ukrayna'yı göreve geldiği anda derhal yalnız bıraktı. Avrupa'yı ve Ukrayna'yı ABD'yi "soymakla" itham etti, savaş esnasında ABD'nin yaptığı finansal desteklere karşılık Ukrayna'nın nadir madenlerini kullanma hakkı ve imtiyazını istedi.

Trump'la değişen ABD politikaları

Trump, geleneksel ABD ekonomik ve küresel siyaset çizgisini o kadar derinden bozdu ki, on yıllar boyunca dünyanın her köşesinde oluşturulmuş ABD üslerini ve askeri tesislerini askeri ve stratejik yönden değerlendirmek yerine bu birimlerin kamu bütçesine olan maliyetleri üzerinden değerlendirmesini yapmaya başladı. Yüksek maliyetli kimi üsleri kapatmaya karar verdiğini açıkladı. Uzun süredir Tayvan'ı destekleyen ABD'nin desteğinin ortadan kalktığını gören Çin, Tayvan'a yakın bölgelerde askeri tatbikatlarına başladı bile…

Trump, son yıllarda ekonomik yönden Çin'e karşı önemli alan kaybeden ABD'nin en önemli sorunun aşırı harcamalar ve gittikçe artan bütçe açıkları olduğundan yola çıkarak hızla cari açığı azaltmaya yönelik politikalar geliştirmeye çalıştı.

Çin'i ekonomik ve siyasi yönden yalnızlaştırmak için ABD tarihinde hiç olmadığı kadar Rusya ile yakın ve olumlu ilişkiler kurmaya çalıştı. Rusya'ya Ukrayna savaşı sonrasında ABD'nin sağladığı avantajlar esasında Rusya'nın Çin ile yakınlaşarak ABD'ye karşı daha güçlü bir ittifak oluşturmasının önüne geçmek içindi. Özellikle BRICS süreci ile hızlanan Rusya-Çin ilişkileri, Arktik bölgesi üzerinde kullanılmaya başlanan alternatif ticaret yolu yanında bu bölgedeki kıymetli madenlerin çıkartılması konusunda iki ülkenin yakınlaşması, ABD açısından önemli bir tehdit oluşturuyordu. Kim bilir belki de bu kaygı nedeniyle Trump, 2022'den bu yana devam eden Ukrayna Savaşı'nda Rusya'ya işgal ettiği bölgeleri altın tepside sundu.

Öte yandan Avrupa ülkelerinin NATO üzerinden ABD'yi finansal olarak çok kullandığını, hatta "soyduklarını" ifade eden Trump, Avrupa'nın II. Dünya Savaşı'ndan bu yana askeri yönden her türlü korumasını üstlenen ABD'nin bundan sonra bu alanda da tasarrufa gideceğini ve kendi kendilerini korumaları gerektiğini açık şekilde söyledi.

ABD Gümrük vergilerini neden artırdı?

Trump'ın tüm bu adımları, yüz yıllık geleneksel ABD dış siyasetinde keskin değişimler olduğunu açık şekilde gösteriyordu. Burada temel maksat yukarıda da vurguladığımız üzere ülkenin artan cari açığını azaltmak, tasarrufu artırmak, Çin'in ekonomik gücünü kırmak ve yeniden ABD'nin küresel ekonomik üstünlüğünü tesis etmekti. Bu hedefe yönelik olarak, gümrük vergilerini artırarak ithalat üzerinden dış ticaret açığını azaltma yanında, yerel ekonomisini de gümrük duvarları ile koruma ve iç piyasasını canlandırma çabasına gitmiştir.

20. yüzyılın başında görev yapmış ABD başkanlarından William McKinley'e hayranlığını her fırsatta dile getiren Trump, McKinley'in uyguladığı yüksek ithalat vergileri politikasını önemli ölçüde benzer şekilde uygulamaya koydu. Ancak McKinley'in uyguladığı yüksek ithalat vergisi politikası beklenen performansı gerçekleştirememişti.

Trump'ın kamera karşısına geçip kocaman bir tabloda her ülke için takdir ettiği gümrük vergisi listesini açıklayıp keçeli kalemiyle meşhur imzasını atması elbette tarihte unutulmaz olaylar listesinde yerini hemen almıştır. Trump paylaştığı listede, Çin'e %34, Vietnam'a %46, Japonya'ya %24, İngiltere'ye %10, Güney Kore'ye %25, Tayland'a %36, İsviçre'ye %31, Tayvan'a %32, Hindistan'a %26, Malezya'ya %24 ve Türkiye'ye %10 vergi tarifesi uygulamaya başladıklarını açıkladı. Uzun süredir diline doladığı iki ülke olan Meksika ve Kanada, önceden gümrük vergisi artışları %25 olarak ilan edildiği için Trump'ın tarife listesinin dışında kaldı. Trump ayrıca ithal otomobillere %25 ithalat vergisi alacaklarını da vurguladı. Gümrük duvarlarını yükselterek ülke içinde üretimi artırmayı hedefleyen bu uygulamanın bazı belirsiz yanları da yok değil. Örneğin Vietnam'dan 3 dolara ithal edilen tişörtün gümrük vergileriyle artık 6 dolara mal edildiğini düşünelim. Ülke içinde yerli tişört üretimi gerçekleştirildiğinde, ABD saat çalışma ücretleri ile tişört maliyetinin 6 dolar seviyesinde üretimi çok mümkün görünmüyor. Öte yandan ABD sınırları içinde üretim yapan Toyota gibi firmaların vergilendirilmesinin nasıl yapılacağı da çok net değil.

Trump'ın uygulamaya koyduğu tüm dünyaya yönelik farklı oranlardaki yüksek gümrük vergilerinin de başarılı olma ihtimali düşük görünmektedir. Artan vergiler dolayısıyla küresel ölçekte emtia fiyatlarının artmasına yol açması muhtemel olan bu uygulamaya Çin dışında ülkeler şimdilik soğukkanlı bir duruş göstermeyi tercih ediyor, ancak tüm ülkelerin rahatsız oldukları muhakkak. Zira ABD'nin uygulamaya koyduğu bu yüksek vergilere misilleme olarak Avrupa ülkeleri, Kanada ve diğer ülkeler de ABD'ye karşı gümrük vergilerini eş sevide yükseltecek olurlarsa küresel ölçekte aşırı fiyat artışları yaşama ihtimali yüksek görünmektedir. Uygulamaya konan gümrük vergileri ilk etapta maliyet artışları ile birlikte ABD'de enflasyonist bir görünüm ortaya koyacaktır.

ABD'nin başlattığı gümrük vergisi artışlarına karşı Çin derhal misilleme yaparak ABD'nin koyduğu %34'lük vergiye eş miktarda ABD mallarına ithalat vergisi koyacağını açıkladı. Trump ise Çin bu uygulamadan vazgeçmediği durumda Çin'e ek %50 vergi daha gümrük vergisi uygulayacağı şeklinde bir tehditte bulundu. Bu restleşmeler hiç kuşkusuz küresel ticareti olumsuz etkileyecek, artan emtia fiyatları dolayısıyla talepte geri çekilme ve küresel resesyon yaşanabilecektir. Gümrük vergilerinin artarak uygulanması konusunda Trump ve diğer ülke liderlerinin restleşmesi devam ederse durgunluk içinde enflasyon sorunu, yani küresel bir stagflasyon ile karşılaşmamız da uzak ihtimal değil. Bu durum, tüm ülkelerin dış ticaret performanslarını olumsuz etkileyecek bir sonuçtur.

Trump, en az yüz yıldır devam eden ABD'nin geleneksel ticari ve askeri politikalarını terk ederek eski partnerleri ile arasına ciddi mesafe koydu. Son gümrük vergisi açıklaması ile ülkesini farklı bir yöne doğru götürdüğü ortadadır. ABD'nin artan bütçe açıklarını ve dış ticaret açığını kapatmak ve Çin'e karşı ekonomik güç elde etmek amacıyla başlattığı bu uygulama, küreselleşme ve açık ekonomi uygulamaları çerçevesinde 1980'lerden bu yana uygulanan politikaların önemli ölçüde terk edildiğini göstermektedir. Tüm ülkelere on yıllar boyunca gümrük duvarlarının indirilmesi, küresel ticaretin teşvik edilmesi konusunda yön veren ABD, kendi önerdiği politikaları uygulamaktan vaz geçtiğini açık şekilde ortaya koymuştur. Küresel ekonomik ve finansal sistemin tepesinde yer alan bir ülke olan ABD'nin ekonomik ve finansal politikalarındaki bu dönüşümler kuşkusuz tüm dünyayı etkileyecektir. Tüm bu kontroller ve engellemelerin küresel ticarete etkilerini zaman gösterecek.

title