Haberler

Brıcs Küresel Sisteme Alternatif Olur Mu?

Recep Durul

Recep Durul

11.11.2024 05:20

BRICS'İN ORTAYA ÇIKIŞ SÜRECİ

Tarihler 19 Haziran 2009'u gösterdiğinde Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin bir araya gelerek BRIC oluşumunu ilan ettiler. Bu oluşumun temel amacı ekonomik ve ticari iş birliğini artırmaktı. BRIC grubuna bu ismi İngiliz iktisatçı Jim O'Neil ülkelerin İngilizce baş harflerinin bir araya getirerek koydu. Bu dönemde Jim O'Neil, BRIC ve gelişmekte olan ülkelerde yatırım fırsatlarının artacağını belirterek başta Türkiye ve Endonezya olmak üzere yükselen ekonomilerin beklenenden daha hızlı büyüyeceğinin altını çizmiştir. O'Neil aynı yıllarda BRIC yanında, Türkiye, Bangladeş, Endonezya, Filipinler, Güney Kore, İran, Meksika, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Vietnam'dan oluşan ülke grubuna Next-11 (N-11: Gelecek 11) tanımlaması yaparak yakın gelecekte tüketimin bu bölgelerde artarak güçlü bir performans göstereceklerine de işaret etmiştir. 2011 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti'nin dahil olmasıyla BRICS çekirdek grubu oluştu. 2000'li yıllarda Türkiye'nin gösterdiği başarılı ekonomik performansı dikkate alarak BRICS ülkelerinin BRICS-T olarak genişleme imkanının olabileceği de sıklıkla dillendirilmiştir.

BRICS oluştuktan sonraki ilk yıllar önemli bir gelişme kaydedilmemiştir. Aynı dönemlerde Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın 1996 yılında oluşturdukları uluslararası Şangay Beşlisi, 2001 yılında Özbekistan'ın katılımıyla üye sayısını altıya çıkartarak farklı bir ticari oluşum devreye alınmıştır. Asya'da yaşanan bu gelişmeler ve gruplaşmalar esasında Çin ve Rusya başta olmak üzere yükselen piyasaların ABD hegomonyasına karşı alternatif arayışlarından başka bir şey değildi.

ÇİN VE RUSYA'NIN KÜRESEL EKONOMİK DENGELERİ DEĞİŞTİRMESİ

2000'li yıllar birlikte ekonomik ve siyasi güç alanı yavaş yavaş batıdan doğuya doğru kaymaya başladığı yıllardır. Soğuk Savaş döneminin kapanıp Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin parçalanması ile birlikte dünya, çift kutuplu dünya düzeninden ABD liderliğinde tek kutuplu dünya düzenine geçiş yapmıştır. Tüm dünyada ABD'nin siyasi ve ekonomik gücü etkin şekilde hissedilirken batı bloğu da ABD'ye güçlü şekilde destek olmuştur. Ancak 2000'lerle birlikte Çin'in ekonomik performansında yaşanan göz dolduran gelişmeler ve Rusya'da Viladimir Putin'in iktidara gelmesi ile birlikte ülkenin ekonomik ve siyasi olarak toparlanma sürecine girmesi, tek kutuplu dünya düzeninin yakın gelecekte farklı bir istikamete doğru ilerleyeceğinin sinyalini veriyordu.

KÜRESEL PANDEMİ DÖNEMİ

2000'li yıllarda Çin 1.5 milyarlık nüfusunu ucuz işgücü olarak kullanıp kendine özel bir devlet kapitalizmiyle önce kopya ve ucuz mallarla inanılmaz fiyat rekabetini kullanarak küresel ticareti eline geçirmiştir. Ardından teknoloji ve otomotiv sektörü başta olmak üzere batının elinde olan yüksek katma değerli mallarda kendi markalarını oluşturarak uluslararası ticaretinde daha fazla pay almaya, dahası küresel tedarik zincirinin en önemli halkası olmaya başlamıştır. Çin'in bu sessiz sedasız ama inanılmaz gelişimi küresel lider konumundaki ABD'yi oldukça rahatsız etmiş ve yakın tarihte sıklıkla dillendirilen ABD-Çin ticaret savaşları başlamıştır. ABD'nin Çin'e karşı uygulamaya başladığı ticaret engelleri ve yüksek vergiler küresel ticarette dengelerin değişmesine ve bu gerilimin doğu-batı olarak ayrışmaya gitmesine yol açmıştı. Pandemi döneminde sessizleşen dünya, pandemi sonrasında daha da keskin şekilde ayrışmaya başlamıştı.

RUSYA –UKRAYNA SAVAŞININ EKONOMİ POLİTİĞİ

2022 yılında pandeminin bitmesiyle tam her şey yoluna girecek diye ümit edilirken tüm dünya bir Şubat sabahı Rusya'nın Ukrayna'yı ilhak ettiği haberleri ile irkildi. Esasen Ukrayna sorunu uzun yıllardır ABD ve NATO ülkeleri ile Rusya arasında gerilim kaynağı idi. Rusya NATO ile arasında Ukrayna'nın tampon ülke olarak kalmasını isterken ABD ve NATO, Ukrayna'yı NATO'ya dahil ederek Rusya ile komşu olmaya hazırlanıyorlardı. Olayların patlak vermesi ile batı bloku ve ABD hızlı şekilde organize olarak, önceki yıllarda sorun yaşadıkları ülkelerde yaptıkları gibi Rusya'ya derhal ekonomik ambargolar uygulamaya başladılar. Rus oligarkların mal varlıklarına el koyan batılı ülkeler, çeşitli bankalarda Rusya'ya ait olan hesapları da dondurdular. Tüm bunlardan daha da zorlayıcı olanı Rusya'nın merkezi Brüksel'de bulunan ABD kontrolündeki SWIFT ödeme sisteminden çıkarılmasıydı. Bu durum başlangıçta Rusya için oldukça kritik bir sorundu. Zira, Rusya, ihraç ettiği enerji ve diğer ürünlerinin ödemelerini SWIFT sistemi kapanınca nasıl alabilecekti? Amaç Rusya'nın dış ticaret damarlarını keserek finansal olarak Rusya'ya diz çöktürmekti. Ancak Rusya, enerji silahını kullanarak kış mevsimi geldiğinde Avrupa'ya uzun yıllardır oldukça ucuz fiyatlardan verdiği enerji musluğunu kesti. Endüstrileşmiş Avrupa ülkeleri için beklenmeyen bu durum, başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa ülkelerinde ağır bir enerji krizinin ortaya çıkmasına yol açtı. O güne kadar sanayi sektörü ve hane halkı için oldukça ucuz ve her zaman bol miktarda bulunabilen doğal gaz, artık kıt ve çok pahalıydı. Dahası, Rusya'nın gazı kesmesiyle Almaya başta olmak üzere birçok ülkede sanayi üretimi darbe aldı. Enerjinin kıtlığı ve artan fiyatların üretim maliyetlerine yansıması ve sürecin belirsizliği birçok fabrikanın kapanmasına yol açtı.

AMBARGOLARIN ETKİLERİNİ KIRMA VE YENİ TİCARET MODELLERİ

Rusya ise yaşamakta olduğu ağır finansal ambargodan farklı yöntemler geliştirerek çıkmanın yolunu aradı. O dönemde giderek daha yaygın olarak kullanılmaya başlanan blochain ve kripto para uygulamaları ile para transferlerini geliştirmeye, zaman zaman Çin bankalarından transferler için destek almaya başladı. ABD'nin SWIFT sistemini bloke etmesi yanında II. Dünya Savaşı sonrası dönemde küresel rezerv para haline gelen doların da durumu tartışılmaya başlandı. ABD, Rusya'yı küresel ticaretten dışlarken bir anlamda dolarsız bırakarak dış ticaret yapamaz hale getirmeyi de hedefledi. İşte bu zorlamalar başta Rusya olmak üzere küresel ticarette dolar kullanma zorunluluğunu by-pass edecek yeni uygulamaların arayışını ortaya koydu.

Tıpkı Rusya gibi uzun yıllardır enerji kaynaklarını millileştirdiği için İngiltere ve ABD'nin ambargolarına maruz kalan İran gibi ülkeler de doların uluslararası ticarette kullanımı yerine ticaret taraflarının kendi yerel paraları ile ticaret yapmaları konusundaki girişimlerini desteklediklerini açıkladılar. Bu çerçevede Çin ve Rusya'nın öncülüğünde BRICS ülkeleri daha güçlü ve daha fazla ortak ticaret yapma konusunda bu zorlayıcı faktörleri de dikkate alarak çalışmaya başladılar. Geçtiğimiz aylarda BRICS ülkelerine Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Etiyopya, Mısır ve İran da dahil oldu. Bu ülkelerden BAE ve Suudi Arabistan önemli petrol üreticisi ülkelerdir. Birçok küresel şirket Rusya'yı ambargolar dolayısıyla terk ederken Rusya'da hiçbir zaman mal kıtlığı yaşanmadı. Rusya'nın iyi ilişkiler içinde olduğu BAE ve Kazakistan üzerinden ihtiyaç duyduğu malları kolayca tedarik etmesiyle ambargoları bypass ettiği ilerleyen dönemlerde ortaya çıktı. Yani birçok ülke aslında ABD'nin ambargolarını desteklemiyordu. İran dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerine sahip ülkelerinden biri olmasına rağmen uzun yıllar ABD ambargolarına maruz kalmış ve ekonomisi ağır darbe almış, çok zaman temel ilaçları bile tedarik etmekte zorlanmış bir ülkedir. Hindistan bilişim sektöründe dünya lideri iken Brezilya tarım ürünleri üretiminde küresel öneme sahip bir ülkedir. Çin ise dünyanın en büyük imalat sanayiine ve tedarik zincirinin en önemli halkasına sahip ülke durumundadır.Gruba son eklenen ülkelerle birlikte BRICS başta küresel enerji piyasası olmak üzere önemli birçok sektörü küresel ölçekte elinde tutmaya başlamıştır. Dahası gruba dahil olmak isteyen ve uzun süreden beri ABD'nin finansal ambargolarına maruz kalan Venezuela dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip ülkesi durumundadır. Mevcut üyeleri arasında Hindistan ve Çin 1.5'ar milyar nüfusa sahip dünyanın en kalabalık ülkeleridir. Tüm üyeler dikkate alındığında dünya nüfusunun yaklaşık olarak yarısını ve dünya ekonomisinin neredeyse %25'lik kısmını temsil eden BRICS, batıya çok güçlü bir alternatif olabilme potansiyeline sahiptir.

ABD ve batı ülkelerinin küresel ekonomi ve siyaset üzerindeki baskıcı tutumlarından rahatsız olan birçok ülke BRICS grubuna dahil olma konusunda olumlu tutumlarını BRICS yetkililerine iletmektedir. On yıllardır devam eden ABD baskısına karşı bir umut ışığı olarak görülen bu sürecin umut edildiği kadar başarılı olup olmayacağını da zaman gösterecektir.

BRICS'E DAİR GELECEK SENARYOLARI

Özellikle belirtmek gerekir ki grubu kuran çekirdek ülkeler arasında da güçlü bir insicam olduğunu söylemek aşırı iyimserlik olur. Her şeyden önce Çin ve Hindistan arasında uzun yıllardır devam eden siyasi gerilim henüz çözümlenememiştir. İki ülke arasında tampon ülke durumundaki Buthan, Hindistan'a yakın dururken Çin bundan oldukça rahatsızdır. Öte yandan Çin'in uluslararası ticarette can damarlarından biri olan Malaka Boğazı'nın hemen çıkışında Hindistan'a ait stratejik adalar yer almaktadır. Ayrıca Hindistan'ın İsrail ile güçlü enerji ve ticari ilişkileri bulunmaktadır. Benzer durum Mısır için de geçerlidir. Darbe ile iktidara gelen Cumhurbaşkanı Sisi'nin İsrail ile yakın ilişkileri sır değildir. Buna karşılık İsrail, Ukrayna krizinde açık şekilde Ukrayna'yı desteklemekte ve silah desteği sağlamaktadır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski de Yahudi bir aileden gelmektedir. Filistin konusunda Rusya açık şekilde İsrail'e karşı Filistin yanında yer aldığını açıklamış, dahası geçtiğimiz günlerde Tataristan'ın başkenti Kazan'da yapılan BRICS toplantısına Filistin lideri Mahmud Abbas davet edilmiştir.

İşlerin yolunda gideceği düşünülse bile tıpkı Avrupa Birliği'nde Almanya ve Fransa'nın lokomotif güç oldukları gibi BRICS grubunda da Çin ve Rusya'nın ağırlıklı söz sahibi olacağı görülmektedir. Hatta geçtiğimiz aylarda Suudi Arabistan, bugüne kadar dolar üzerinden satılan petrolün yuan üzerinden satılması konusunda açıklama yapmıştır. ABD'nin şiddetle karşı çıktığı bu öneri esasen diğer ülkeler tarafından da kabul edilmesi güç bir durumdur. Bu durumda ABD dolarının küresel hegomonyası yerini Çin yuanına bırakmış olacaktır.

Tüm belirsizliklerine rağmen BRICS bloğu küresel ekonomik, finansal ve siyasi sistemin eskisi gibi olmayacağının en önemli işaret fişeği durumundadır. ABD, geçen 20 yıl içinde ekonomik gücünü önemli ölçüde Çin'e kaptırmış görünmektedir. Doların küresel ticarette tek rezerv para olarak kullanımından çıkılması durumunda ABD ekonomisi daha büyük bir yara almaya adaydır.

Son aylarda sıklıkla dillendirilen BRICS coin (BRICS para birimi) şimdilik teorik bir uygulama gibi görünmektedir. Paranın altına endekslenmesi, ya da üye ülkelerinden oluşturulacak bir sepete bağlanması önerileri henüz proje aşamasındadır. Avrupa Birliği'nde ortak para birimi olan euroya geçişin sancıları çok uzun yıllar çekilmiştir. Orta para politikası ve ayrık maliye politikası birliğin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Bu çerçevede BRICS bloğunda ekonomik gelişmişlik düzeyleri birbirinden farklı ülkelerin bir araya gelmesiyle ortak bir para birimine geçiş şimdilik oldukça zorlayıcı görünmektedir. Ancak, BRICS coin bir yana, sadece blok içindeki ülkelerin kendi para birimleri ile ticaret yapabilmelerine imkan sağlanması ve dolara olan bağımlılığın azaltılması bile küresel finansal sistemde II. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük gelişmelerden biri olarak tarihe geçecektir.

BRICS VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Türkiye'nin birliğe katılması konusu ise her yönüyle ele alınması gereken bir süreçtir. Bilindiği üzere Türkiye, NATO'nun ilk üyelerinden birisidir ve asker sayısı bakımından en büyük ülkelerindendir. NATO üyesi bir ülke olarak Avrupa Birliği'ne girme çabası on yıllardır devam eden, gümrük birliği ile bu birliğe yıllardır ticari yönden bağlı bir ülke olan Türkiye'nin aynı zamanda BRICS'e üye olması diğer ülkelere göre oldukça farklı bir görünüm ortaya koymaktadır. Türkiye'nin BRICS toplantılarına gözlemci ve davetli olarak katılması her ne kadar batı bloku tarafından olumsuz bir eleştiri almış olmasa da BRICS'in ekonomik kararları batılı ülkelerin ve ABD'nin uzun yıllardır uyguladıkları tek kutuplu ekonomik sisteme bir alternatif niteliğindedir. Bu nedenle Türkiye'nin adımlarını atarken çok daha ihtiyatlı olması gerekmektedir.

Ukrayna Savaşı sürecinde her iki ülke ile yakın ekonomik ilişkileri olan Türkiye'nin tarafsızlık rolünü bozmadan arabuluculuk yapması diplomatik bir başarıdır. Aynı dengeli politikayı BRICS ve NATO ile de sürdürme konusunda ihtiyatla devam etmesi oldukça önemlidir.

BRICS'in ne kadar başarılı olacağını ve küresel finansal sisteme alternatif olarak nasıl girişimlerde bulunacağını gelecek dönemlerde görüp daha somut değerlendirmeler yapmak mümkün olacaktır. Ancak kesin olan durum, bundan sonra ülkeler arasında ekonomik ve siyasi ilişkilerin eskisi gibi olmayacağıdır.

title