Pandora ve umut
Özlem Koç
Bana verdiğin değer için minnettarım sana ya da vermediğin; her neyse... daha az acıtıyor diyecektim, yalan söylemek üzere olduğumu farkettim. Umarsızdan mazluma üç saniyede geçişini hayretle izlemeye alıştığımı sanmıştım, yanılmışım. Gönlüme senin için kurduğum salıncakta o kadar hızlı sallanıyorsun ki kimi zaman, dallarımın gücü tükenmekte, kırılmasından korkuyorum. Tek derdim kaldı hayatta; "İnciiii, uçurtmayı vurmasınlaaar" ve ben pervasızca öyle güzel giderim ki senden, benden, herkesten; "gel" demeye yüzün olmaz. Fantom ağrıyı her yanımda yaşasam da bilirim ki orada yoksundur. Foucault sarkacına döndü dengem, çok başım dönüyor da durdurmayı denesem ölürüm."Beni üzecek gücü sana verdiğim için kendimden özür dilerim"
Frida gibi bir tekila bir tekila daha ve isyan da kendime, umutta. "Yürüyemezsem dans ederim. İçimde kırk kadın, kırkı da yabancı, kırkı da öteki"ve müzik başlasın. Gözlerimle dans edeceğim.
Yüzüme bakarken, elinle bir tarafı kapattığında beni görebilirdin aslında, fakat portremde sağ yanım baskın gelebiliyor başarıyorum görmek istediğiniz beni yansıtmayı. Sol yarıma yıldırım düşmüş. Salah ile de olsa yürümeye devam etmeliyim şifa umuduyla. Dağarcığımdan itinayla seçerek, günlük rutinime uladığım sözcükler ifadelerime yetemiyor ve salisaden daha hızlı bir zaman dilimine dönüşme ihtiyacı kudurdu yıllarımın. Sahrada vaha sen. Görünüp kaybolan sen. Aşkıma kilitlediğim sen. Çocuk gibi anahtarını saklamıştım kilitledikten sonra çıkma, çıkama diye. Sen hep kapının açılmasını bekliyor gibisin. Çıranın is vere vere yanmasını izliyorum sırlı camda. Sen gül diye ben hep naçar. Gönlüm umduğum yere küskün, kilit taşım sen. Suyu getiren de testiyi kıran da hayıflanan da azarlayan da azarlanan da ben ve sükutum ikrardan değil, dermansızlıktan. Yel kayadan ne alabilir derken kuma dönmüşüm, dikkatle incelesen görebilirsin rengarenk parlak parçalarımı ışıldamaya çalışan ve bizim oyunumuzu ne para ne kara bozdu. Bizim oyunumuzu senin göze alamadığın zor bozdu. Mızıkçılık yapıp çıkma hakkımı ertelemekteyim.
Ben; Tanrı' ların armağanı olan ilk kadın! Pandora! Prometheus ateşi çalmasaydı misillemeye kalkmazdı ki Zeus. Ama O emir verdi; topal, demirci Tanrı Hephaistos' a. Aphrodite' den esinlenerek, toprağı şekillendirdi de kadın bedeni ve sesi verdi. Athena el işleri öğretti, donattı. Aphrodite çeşitli büyüleriyle kuşatıp süsledi. Hermosias köpek yüreği ve tilki huyu ekledi. Zeus ise kutuya tüm ama tüm kötülükleri doldurarak Hermes' e teslim etti. " Sakın açma!" Hermes elinde kutusuyla dünyaya indi ve Epimetheus' a yani Pandora' nın kocasına yani sana teslim etti. "Sakın açma!" Adam dayanamadı merakından, açtığında dışarı üşüşen kötülükleri görmesi ve kapatması bir oldu. Ardından merakına direnemeyen Pandora açıp bakmaya yeltendi. Kalan kötülükleri de salıvermiş oldu yeryüzüne. Kapatmayı başardığında ise kutuda sadece umut kalmıştı. Sıkı sıkı tuttu. Bilmiyordu onun en büyük kötülük olduğunu çünkü umut işkenceyi uzatıyordu.
Ne Prometheus, ne Zeus, ne Hermes, ne Epimetheus' tu suçlu olan. Kadına yıkıldı bütün kötülük sıfatları ve o kutu Pandora' nın oldu. Şimdi ben neyleyeyim ellerimde umut!?
Ömrünüz mucizelerle dolsun!
Özlem KOÇ