Okkalı bir Türk kahvesi
Özlem Koç
"Hiç unutmuyorum, bir gün..." diye başlardı cümleleri hep, hala aynı... tek başına yeğeninin düğününe giderken bir trafik kazası atlatmış on dakika sonraki kalp sıkışmasını atlatamamıştı. Telefonda sesini duyduğum zaman iyi olduğuna inanmak istemiştim, inanmıştım da. Ta ki yoğun bakımın kapısından çıkan ambulans görevlileri MI diyene kadar. Kalp krizi yani. Çok uzaklardaki kardeşim telefonuna bir türlü cevap vermiyordu. Tekrar tekrar aradım ve yardımcısı çıktı karşıma. Köpeğinin yanındaki kardeşimi hemen telefona vermesini istedim. Öncesinde kocasını arayıp yanına gitmesini, yanındayken söylemesini istesem de kabul etmemişti O. "Yapamam" dedi. "Yanında olurum olmasına da ben söyleyemem." demişti. Ben söyleyecektim kaçarı yok. Beni sonra arayacağını söyleyen kardeşimi "hayır şimdi konuşmalıyım" diye direterek getirttim telefona. "Ayaktaysan otur" dedim. Titreyen sesi, kısılıp hıçkıramamaya karıştı. İş yerinden getirttiğim küçük kardeşim ise "babamın burada ne işi var" diye isyanlarla atıldı boynuma. Annem anjiyo bekliyor. Sohbet muhabbet bekleyen diğer hasta yakınlarının aksine içinde korku, içinde panik, içinde aşk!Günlerce devam eden kriz yüzünden gecikmeli alabildiler ameliyata. Sonra iki gün daha yoğun bakım. Ben "iyisin iyisin maşşallah" diye gülücüklerle konuştuğum babamın yanından ayrılınca annemi teselliye geçiyordum. Torunlar minicik. Beş mi altı gün mü sürdü kendimi sıkmam. Hastane terasından arkadaşımı aradığımda haberi olmadığı ve arayamadığı için özür dileyecek oldu da "Ben seni, sadece rahatlayabilmek ve kimse görmeden ağlayabilmek için aradım" diyiverdim. Odaya alındığında önce sandalyede oturmak istedi. Görevlilerin çıkmasını rica etti de kapı kapanır kapanmaz koyuverdi yaşlarını. "Çok zoruma gitti" dedi de ben babamı bir kez annesi öldüğünde, şimdi de kendi ölümden döndüğünde ağlarken görmüştüm. Tüm bu olanları yaşamak şanssızlık mıydı yoksa şans mıydı bilmem. Kardan mı zaraydaydık, zarardan mı karda. Çok beklettin de kaldın çok şükür. Ben; babamın yeniden doğumuna şahit oldum. İyiki doğdun babam. İlk aşkım.
Dostoyevski' nin dediği " zaten insanlar mutsuz olmadıkça başkalarının mutsuzluğunu anlamıyor" sözünün canlı haliydik biz.
Dört metre kare balkonuma bahçe sığdırdım. Asma da var yeşil yeşil, limon ağacı da mis kokulu. Domates biber. Koruya karşı güneş batarken birer çay içelim babam. Ya da gel, okkalı bir Türk kahvesi yapayım sana.
Ömrünüz mucizelerle dolsun!
Özlem KOÇ