Estetik cerrahi, modern çağın hızla yayılan dönüşüm alanlarından biri haline geldi. Ancak bu dönüşüm, sadece aynaya yansıyan görüntülerle sınırlı değil; aynı zamanda toplumsal bakış açılarında da derin izler bırakıyor. Özellikle estetik yaptıran kadınlara yönelik toplumsal önyargılar, bu konunun en çetrefilli boyutlarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
Toplumda uzun yıllardır süregelen bazı kalıplar, estetik cerrahiyi tercih eden kadınları ya yüzeysellikle ya da tatminsizlikle ilişkilendiriyor. Oysa bu yargılar, çoğu zaman gerçeklikten uzak ve sığ bir bakış açısına dayanıyor. Estetikli kadınlar hakkında yapılan yorumlar, "kendini beğenmiş", "doğallıktan uzak" ya da "sadece dış görünüşüne önem veriyor" gibi klişe ifadelerle sınırlı kalabiliyor. Ancak estetik cerrahinin psikolojik ve sosyal motivasyonlarını göz ardı ettiğimizde, bu tür genellemeler insanı anlamaktan uzaklaşıyor.
Amaç sadece güzelleşmek değil!
Benim meslek hayatımda sıkça karşılaştığım bir gerçek var: Estetik cerrahiye başvuran kadınların büyük çoğunluğu, sadece güzelleşmek için değil, kendini daha iyi hissetmek için bu kararı alıyor. Bazen bir burun eğriliği solunumu etkilerken, bazen de yüz ifadesindeki sertlik kişinin dış dünyayla kurduğu ilişkiyi zedeleyebiliyor. Bu tür müdahaleler, bireyin özsaygısını güçlendirdiği gibi sosyal hayatında daha özgüvenli bir duruş kazanmasına da yardımcı olabiliyor.
Toplumun estetikli kadınlara yönelttiği eleştirilerin temelinde, kadının bedeni üzerindeki söz hakkına yönelik tarihsel bir müdahale eğilimi yatıyor. Kadının nasıl görüneceğine, ne kadar değişebileceğine veya hangi ölçüde "doğal" kalması gerektiğine dair çizilen sınırlar, aslında birer norm dayatmasıdır. Bu sınırların ötesine geçen her birey, farklı biçimlerde sorgulanıyor.
Medya bu algıyı nasıl şekillendiriyor?
Medyanın da bu konuda önemli bir rolü var. Televizyon programlarında, sosyal medya içeriklerinde ya da magazin haberlerinde estetik yaptıran kadınlar ya "öncesi-sonrası" ile dramatize ediliyor ya da bir tüketim nesnesi haline getiriliyor. Bu da hem gerçekliği çarpıtıyor hem de estetik cerrahiyi bir "zorunluluk" gibi göstererek baskı yaratıyor.
Oysa estetik, bir tercihtir. Kimi insanlar saçını boyar, kimi kıyafet tarzını değiştirir, kimi ise cerrahi bir müdahale ile kendini daha iyi hissetmeyi seçer. Bu tercihi yapan bir kadını yargılamak yerine, onun bireysel kararına saygı duymak daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.
Sonuç olarak, estetikli kadınlara yönelik önyargılar, sadece bireyleri değil, toplumun gelişimini de sekteye uğratır. Her bireyin kendi bedeni üzerindeki söz hakkını kullanması kadar doğal bir şey olamaz. Önemli olan, dış görünüşten çok insanın iç dünyasına kulak verebilmektir. Gerçek değişim de zaten oradan başlar.