Estetik cerrah olarak yıllar içinde en çok karşılaştığım konulardan biri, hastaların simetriye duyduğu takıntılı ilgidir. Aynaya bakan pek çok kişi, yüzünün ya da vücudunun iki tarafı arasındaki en ufak farkı büyütebilir. Oysa doğa bize kusursuz simetri sunmaz; insan yüzü de dahil olmak üzere her şeyde küçük farklar vardır. Cerrah gözüyle baktığımızda bu farklar, bireyin karakterini ve doğal güzelliğini oluşturur.
Simetri, tarih boyunca güzelliğin bir ölçütü olarak kabul edilmiştir. Sanatta, mimaride ve hatta matematikte bile estetik değer, çoğu zaman simetriyle bağdaştırılır. Ancak insan yüzü söz konusu olduğunda bu beklenti gerçeğin oldukça dışındadır. En simetrik kabul edilen yüzlerde bile sol ve sağ yarı arasında farklar bulunur. Bu farklar, yalnızca cerrahın görebileceği kadar ince olsa bile, bazı kişiler için ciddi bir takıntıya dönüşebilir.
Klinik gözlemlerime göre, özellikle dijital çağda bu takıntı daha da derinleşti. Selfie'lerin, filtrelerin ve yüksek çözünürlüklü ekranların yaygınlaşması, insanların kendi yüzünü milim milim incelemesine neden oldu. Aynada görülmeyen bir detay, ekranda büyüyerek rahatsızlık kaynağı haline gelebiliyor. Bu durum, özellikle genç bireylerde beden algısı bozukluklarına yol açabiliyor. Burada önemli bir ayrım yapmak gerekiyor: Estetik cerrahi, kişinin kendini daha iyi hissetmesi için bir araç olabilir. Ancak cerrah olarak amacımız, bireyi "kusursuz" hale getirmek değil, doğallığını ve ifadesini koruyarak daha dengeli bir görünüm elde etmektir. Aksi durumda, simetri takıntısı kişiyi gerçekçi olmayan beklentilere sürükleyebilir. Estetik cerrahi pratiğinde simetriyi sağlamak, teknik açıdan oldukça hassas bir iştir.
Örneğin; Yüz gençleştirme operasyonlarında her iki tarafın farklı yaşlanma dinamikleri göz önünde bulundurulur. Kimi zaman sağ taraf daha hacimlidir, kimi zaman sol taraf daha düşük görünür. Cerrahın görevi bu farkları yok etmek değil, göze hoş gelen bir bütünlük yaratmaktır. Gerçek güzellik, mükemmel simetriden çok, doğal orantılarda saklıdır. Toplumda güzellik algısı, medya ve sosyal platformlar tarafından sürekli yeniden şekillendiriliyor. Filtreli yüzler, yapay oranlar ve tek tip güzellik anlayışı, bireylerin gerçek bedenlerine yabancılaşmasına neden olabiliyor. Bu noktada cerrahın rolü, yalnızca uygulayıcı olmak değil; aynı zamanda yönlendirici, bilgilendirici ve zaman zaman da sınırlayıcı olmaktır.
Sonuç olarak, cerrah gözüyle simetri takıntısı, estetik arayışın en hassas alanlarından biridir. Bize düşen görev, bireyin özgünlüğünü bozmadan, onu kendi doğal sınırlarında daha iyi hissettirecek bir yol çizmektir. Çünkü güzellik, milimetrik eşitlikte değil; yüzün ruhu taşıyış biçimindedir.