Ömer Aydın

Patronlar Mesai Saatlerine Riayet Etmeli Mi?

06.08.2025 17:15
Haber Detay Image

Danışmanlık hayatım boyunca sık sık karşılaştığım sorulardan biri şu olmuştur: "Firma sahiplerinin mesai saatlerine uyumu nasıl olmalı?" Bu soru basit gibi görünse de işin içine girildiğinde hem iş kültürünü hem de yöneticilik anlayışını sorgulatan oldukça derin bir tartışma alanı açmaktadır.

Eski Nesil Yöneticiler

Geçmiş kuşak yöneticilerinin büyük bir bölümü, işin başında olmayı, sabah erkenden gelip akşam geç saatlere kadar çalışmayı liderlik vasfının bir parçası olarak görürdü. Bu anlayışa göre yönetici; çalışanlardan önce işte olmalı, en son o ayrılmalıydı. "İşçinin alın teri kurumadan hakkını verin" anlayışı, zamanla "patron işçinin önünde örnek olmalı" fikrine dönüştü.

Ancak bu tutum, uzun vadede sosyal hayatın ve bireysel sağlığın ihmal edilmesiyle sonuçlandı. Ailesine yeterince zaman ayıramayan, tatil nedir bilmeyen, kitap okumaya ya da gelişimine vakit ayıramayan bir yönetici profili doğdu. Ne yazık ki bu özveri, zamanla işletme için de sürdürülebilir olmaktan çıktı. Çünkü tükenen lider, kurumun da tükenmesine yol açabiliyordu.

Başarıya Giden Yolda Disiplin mi, Dengeli Yaşam mı?

İlginçtir ki, dünya çapında tanınmış siyasetçilerin, iş insanlarının ve bilim insanlarının yaşam öykülerini incelediğimizde ise, disiplinli ama dengeli bir hayat görüyoruz. Güne erken başlayan, zamanı verimli kullanan bu kişilerin; iyi beslendikleri, spor yaptıkları, kitap okudukları, ailelerine zaman ayırdıkları ve güncel gelişmeleri yakından takip ettikleri dikkat çekiyor. Ayrıca çoğunun güçlü sosyal ilişkiler kurduğu da görülüyor.

Bu da bir yöneticinin sadece saat olarak değil, nitelik olarak da verimli bir mesai geçirmesinin önemini ortaya koyuyor.

Yeni Nesil Patronlar

Günümüzde birinci kuşaktan yönetimi devralan yeni nesil patronlar ise bu konuda daha esnek davranmaktalar. Onlar için başarı, yalnızca uzun saatler çalışmakla değil, doğru planlama ve etkili iletişimle sağlanıyor. Bu kuşak, teknolojiyi etkin kullanarak iş süreçlerini dijital sistemlerle takip edebiliyor, fiziksel olarak her an işyerinde bulunmak zorunda kalmıyor. Ayrıca sosyal yaşamlarına daha fazla zaman ayırarak tükenmişlik sendromunun önüne geçmeye çalışıyorlar.

Ancak bu esnekliğin de bazı riskleri var. Bu risk, iş kolu ve yürütülen çalışmalara göre de değişmektedir. İşe olan mesafeli duruş, özellikle küçük ve orta ölçekli firmalarda kontrol zafiyetine neden olabiliyor. Personelin motivasyonunun düşmesi, iş disiplininin bozulması gibi sonuçlar doğurabiliyor. Dolayısıyla burada önemli olan, dengeyi kurabilmektir.

Örnek Olmak Zamanla Değil, Davranışla Olur

Patronun mesaiye erken gelip geç çıkmasından ziyade, işe olan yaklaşımı, problem çözme biçimi, çalışanlarla olan ilişkisi, adil tutumu ile eğitim ve gelişime açık olması çok daha kalıcı ve önemlidir. Elbette ki, faaliyet yürütülen sektör ve şirketin yapısına göre işin başında olmak önem arz edebilir. Ama işi ve süreçleri bilmeden işe gelip, uzun saatler sonra eve gitmek verimlilik açısından çok ta önemli olmayacaktır. Buradaki ölçü de yüzlerce çalışanı olan bir tekstil işletmesi ile şehrin göbeğindeki lüks bir butik için aynı olmayacaktır.

İletişimi zayıf, personel yönetiminde başarısız, kendini geliştirmeyen, tüm yetkileri üzerinde toplayan ve kendisi işe gelmediğinde birçok işin aksadığı bir firma sahibinin, gece gündüz işyerinde bulunmasındansa; liderlik, yönetim becerileri ve sistem kurma konularına odaklanması çok daha faydalı olacaktır.

Bugüne kadar, akrabasının cenazesine ya da taziyesine katılamayan; çevresindeki hastaları ziyaret etmeye zaman bulamayan, hatta çocuğunun mezuniyet törenine bile iştirak edemeyen pek çok iş insanı tanıdım.

Özetle, patron mesai saatlerine riayette örnek olsa da esas örnek olması gereken nokta işe karşı tutumu olmalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları

title