İnsanın Kendisini Dünyanın Merkezine Koyması

Ömer Aydın

Birçoğumuzun bildiği bir hikâye vardır: Karı koca her sabah işe gitmeden önce evlerinin terasında kahvaltı yapar. Kadın, teras penceresinden komşusunun balkona astığı çamaşırlara bakar ve her sabah çamaşırlardaki lekeleri eşine göstererek eleştirir. Bu durum uzun süre devam eder. Derken bir sabah eşi, terasın camlarını güzelce temizler. O gün kahvaltı sırasında kadın, ilk kez çamaşırların tertemiz olduğunu söyler. Eşi de, "Camları temizlediğim için öyle görünüyor" der. Kadın o anda aslında sorunun çamaşırlarda değil, kendi baktığı pencerede olduğunu fark eder.
Bu hikayedeki gibi, günümüzde iş ve sosyal hayatın birçok alanında insanlar dünyanın kendi etraflarında döndüğünü düşünerek hareket edebiliyor. Olaylara sadece kendi penceresinden bakıyor, o pencerenin dışını merak etmiyorlar.
Patronlar, yöneticiler ya da işin uzmanı pozisyonundaki bazı kişiler, işletmenin tüm yetki ve imkânlarının yalnızca kendilerinde olması gerektiğine inanıyor. Başkalarının da hak sahibi olabileceğini akıllarına getirmiyorlar.
Genellikle egosu yüksek kişiler, dünyayı yalnızca kendi gözlerinden görmeye alışkındır. Başkalarının da bir "merkez" olabileceğini fark etmekte zorlanırlar. İşletme kurmuş ya da yönetici olmuş kişiler, bu pozisyonların sadece kendilerine layık olduğunu düşünür; başkalarının da benzer başarılara ulaşabileceğini kabul etmezler. Empati kurmakta zorlanırlar. Başkalarının çabasına, becerilerine ve emeğine kayıtsız kalabilirler. Karşılarındaki kişi sessiz kaldığında ya da geri çekildiğinde bunu zaaf olarak algılar, üstüne gider, onları haksız ve yetersiz görürler.
Oysa birinin çıkıp bu kişilere, dünyanın döndüğünü ve insanların bu dünya içinde çok küçük birer parça olduğunu hatırlatması gerekir. Aksi takdirde, iş ve özel yaşamda kendisini adeta manevi bir varlık gibi gören kişilerle karşılaşırız. Bu kişiler, şirketlerde zalim, hak yiyen, kaba ve olumsuz tutumlar sergileyen bireyler olarak karşımıza çıkar.
İnsanın doğasında "ene" (benlik) duygusu vardır. Bu duygu, kişinin zaman zaman kendi düşüncelerini, duygularını ve eylemlerini öncelikli ve üstün görmesine neden olabilir. Empati kuramayan bireyler de kendilerini dünyanın merkezi olarak görmeye başlarlar.
Bu Duruma Düşmemek İçin Neler Yapılabilir?
Kişilik Analizi: Bireylerin uzman desteğiyle kişilik analizlerini yaptırmaları, kendilerini daha iyi tanımalarını sağlar. Bu farkındalık, hem iletişimi güçlendirir hem de toplumsal uyumu artırır. Kendi kişiliği ile başkalarının kişiliğini analiz edebilecek eğitim alt yapısına sahip olanlar ise başkaları ile sulh olma ve kendini dünyanın merkezine koyma huyundan daha kolay uzaklaşırlar.
Empati Yetkinliği: Kendisini karşısındaki kişinin yerine koyabilmek, onun istek, beklenti ve duygularını anlayabilmek, kişinin olaylara farklı bir bakış açısıyla yaklaşmasını sağlar. Bu beceri, benmerkezci tutumların önüne geçebilir.
İş görüşmelerinde adaylara "Son çalıştığınız iş yerinden neden ayrıldınız?" sorusu sorulduğunda, benmerkezci kişiler genellikle "Tüm bölümü ben yönetiyordum, işleri tek başıma yürüttüm ama amirim emeğimi görmedi" gibi ifadelerle yanıt verir. Oysa ki, uzun yıllara dayanan danışmanlık tecrübemde, bu şekilde görev yapan birinin yalnızca bu nedenlerle işten çıkarıldığına pek rastlamadım. Bu tür söylemlerin ardında genellikle kişinin kendisini merkeze koyan, abartılı bir özgüven anlayışı yatmaktadır.
Uygun Dille Hatırlatmak: Bu kişilerle iletişimi tamamen kesmek yerine, içinde bulundukları durumu açık ve doğrudan bir dille anlatmak daha etkili olacaktır. Dolaylı anlatımlar bu tip kişilere mesajı iletmekte yetersiz kalabilir.
Örneğin, bir tekstil işletmesinde modelist olarak çalışan ve alanında oldukça başarılı olan bir kişinin, "Ben olmazsam bu şirket yürüyemez" şeklinde bir düşünceye kapılması durumunda, ona işletmenin yıllardır birçok modelistle çalıştığı ve bir kişinin eksikliğiyle işlerin durmayacağı açıkça ifade edilmelidir. Bu tür doğrudan ama saygılı yaklaşımlar, kişinin egosunu dengelemesine yardımcı olabilir.