Faiz Cazibesine Rağmen: Üreten Ülke Olmak

Ömer Aydın

Ömer Aydın

Yönetim Danışmanı / Yeni Medya Elektronik Yayıncılık A.Ş.
14.05.2025 05:22

Uzun yıllardır yönetim danışmanı olarak işletmelerin içinde yer alıyorum. Sayısız firma sahibine yatırım kararlarında eşlik ettim; birlikte önemli adımlar attık. Özellikle faiz oranlarının rekor seviyelere ulaştığı dönemlerde, kendime sıkça şu soruyu sordum:

"Eğer ben bir işletme sahibi olsaydım, böyle bir ekonomik ortamda nasıl bir yol izlerdim?"

Zaman zaman öyle tablolarla karşılaşıyoruz ki, işletme sermayesiyle faaliyet göstermek yerine bu sermayeyi faize yatırmak, daha risksiz ve daha yüksek getirili bir seçenek gibi görünebiliyor. Hatta bazı dönemlerde, üretim için emek veren girişimciler, yalnızca faiz geliriyle oturduğu yerden daha fazlasını kazanabilecek hâle geliyor. Bu durumlarda, üretimden vazgeçmeyip işletmesine ve markasına yatırım yapmaya devam eden iş insanlarını her zaman takdirle izledim; hâlâ da izliyorum.

Bu noktada birçok girişimcinin zihninde şu soru beliriyor:

"İşi büyütmek yerine geliri nakde çevirip faize mi yatırsam?"

Ekonomik rüzgarların yön değiştirdiği zamanlarda bu düşünce anlaşılabilir. Ancak, iş dünyasında uzun vadeli bakış açısını korumak ve üretimden vazgeçmemek, bir ülkenin gerçek kalkınmasının temelini oluşturur. Akıllı ve vizyoner olan, bu zorlu dönemde bile üretmeye devam edendir. Bulduğunu har vurup harman savuran, geleceğini planlamayan, işletmesini ve ülkesini düşünmeyenler ise uzun vadede kaybedenler arasında yer alır. Bunu kur korumalı mevduat sistemi ile ülkemiz yaşadı ve bence kötü bir sınav vermiş olduk.

Elbette burada kastettiğim şey; sürekli zarar eden, verimsiz, sürdürülebilirliğini yitirmiş bir işletmeye körü körüne yatırım yapmak değil. Her yatırım kararında akılcı düşünmek, riskleri analiz etmek ve stratejik hareket etmek şarttır. Ancak kârlı, gelişime açık, katma değer üreten işletmelerin sadece kısa vadeli faiz getirisi uğruna geri plana atılması, hem girişimcinin geleceği hem de ülke ekonomisi açısından ciddi bir kayıptır.

Çünkü üretim sadece mal üretmek değildir; aynı zamanda istihdam yaratmak, bilgi üretmek, rekabet gücü kazandırmak ve toplumsal refahı artırmak demektir. Üretimden uzaklaşmak ise dışa bağımlılığı artırır, yerli kaynakları atıl bırakır ve ekonomik bağımsızlığımızı zedeler.

Sermayeyi sadece faize yönlendirmek bireysel anlamda kısa vadeli cazip bir tercih gibi görünse de, ülkenin uzun vadeli çıkarları açısından sürdürülebilir bir yol değildir. Üretim ekonomisinin güçlenmesi, sadece girişimciler için değil, toplumun tamamı için bir güvence ve kalkınma teminatıdır.

Danışmanlık görevim gereği, işletmelerde rekabet gücünü artırmak için elde edilen birikimlerin büyük bölümünün sürekli olarak yeni teknolojilere, AR-GE çalışmalarına ve insan kaynağının gelişimine ayrılmasını önerdim. Katma değerli ürünler üretebilen bir üretim ekonomisi için biriken her kuruşun yatırıma yönlendirilmesi büyük önem taşır.

KOBİ ölçeğindeki işletmelerde, biraz para kazanınca işine yatırım yapmak yerine çoğu zaman da ciddi finansman maliyetleri ile lükse yönelen; pahalı otomobiller, gösterişli harcamalarla orantısız bir yaşam süren patronları gördüğümde her zaman içimden "eyvah" demişimdir. Küçük bir esnafın; 10 yılda gerçekleştirdiği birikimlerle gidip lüks bir otomobil almasını hiçbir zaman anlayamadım.

Bu nedenle ekonomik dalgalanmalara rağmen üretimden, yatırımdan ve gelişimden vazgeçmemek gerektiğine inanıyorum. Çünkü büyüme, riskin olduğu ama geleceğin şekillendiği alandadır. Faiz geliri bugün için cazip olabilir; ancak üretim yatırımı yarının güvencesidir. Bu modeli çevremize örnek olacak şekilde uygulamalıyız.

title