Türkiye'de adaletin en temel ilkelerinden biri, herkesin kanun önünde eşit olduğudur. Anayasa'nın ruhunda ve kanunların özünde bu vardır: Makam sahibi de sıradan vatandaş da aynı mahkeme salonuna girer, aynı usullere tabi olur, aynı haklardan yararlanır. Ancak bazı davalarda gördüğümüz manzaralar, bu evrensel ilkenin gölgelenmesine yol açıyor.
Ekrem İmamoğlu'nun diploma davası duruşmasına dair sosyal medyaya yansıyan video görüntülerini izleme imkânı buldum. İzlediğim manzara, bir hukuk salonundan çok, bir siyasi miting alanını andırıyordu. Sloganlar, alkışlar, tezahüratlar eşliğinde bir sanığın mahkeme salonuna girişi ve oradaki rahat tavırları, adaletin ciddiyetine gölge düşüren bir tabloydu.
Bir siyasetçi, bir belediye başkanı ya da makam sahibi olabilir; ama unutulmamalıdır ki mahkeme salonu ne bir şov sahnesidir ne de bir propaganda meydanı. Hukuk, yalnızca adaletin terazisini taşır; siyasetin, popülizmin ya da taraftar coşkusunun bir parçası olamaz, olmamalıdır.
Mahkeme Salonundan Miting Alanına
Video kayıtlarında görülen tablo şuydu: Ekrem İmamoğlu, duruşma salonuna girerken sloganlar eşliğinde karşılandı, alkışlarla selamlandı. Oradaki atmosfer, sıradan bir duruşma atmosferi olmaktan çıkmış, siyasi bir şova dönmüştü.
Burada asıl sorulması gereken soru şudur:
- Hangi mahkemede sanık sloganlar ve tezahüratlar eşliğinde salona girer?
- Hangi mahkemede kameralar, cep telefonları serbestçe kullanılır, görüntüler sosyal medyaya servis edilir?
- Hangi mahkemede bir davanın ciddiyeti, siyasi bir gösteriye indirgenir?
Türkiye'de sıradan bir tutuklu, bırakın böyle bir ilgi ve desteği, çoğu zaman kendi sesini hâkim karşısında duyurmakta bile zorlanır. Dayısı olmayan, kimsesi olmayan, herhangi bir siyasi güce yaslanmayan vatandaş, baskı altında, kısıtlı imkânlarla, kimi zaman avukatsız bir şekilde kendini savunmaya çalışır. İşte adaletin eşitliği burada sınanır.
Ama görüyoruz ki, söz konusu siyasi bir figür olunca mahkeme salonu bile bir "gösteri alanı"na dönüşebiliyor. Bu, hem adalete güveni sarsıyor hem de toplumda "hukuk, güçlüye ayrı zayıfa ayrı işliyor" algısını güçlendiriyor.
Hukukun Temel İlkesi: Eşitlik
Hukukun en temel ilkelerinden biri, eşitliktir. Yani kim olduğunuz, hangi makamda bulunduğunuz, hangi görüşten olduğunuz mahkeme salonunda hiçbir şey ifade etmemelidir.
Ne yazık ki ülkemizde sıkça karşılaştığımız bir gerçek var: Makam sahipleri yargı önüne çıktığında, sıradan bir vatandaşla aynı muameleye tabi olmuyor. Bunu yalnızca İmamoğlu özelinde değil, farklı siyasi figürler ve kamuoyunca bilinen isimler için de söylemek mümkündür.
Bir köylü Mehmet amca, mahkeme salonuna girdiğinde ne kadar tedirgin, ne kadar çekingen, ne kadar yalnız hissediyorsa; bir belediye başkanının ya da milletvekilinin de aynı duyguları yaşaması gerekir. Çünkü hukuk, "eşitlik" ilkesinin güvencesidir. Eğer bu ilke zedelenirse, toplumun adalete güveni kalmaz.
Mahkeme Salonunda Telefon ve Kamera Meselesi
Önemli bir nokta da şu: Türkiye'de normal şartlarda mahkeme salonlarına telefon, kamera ya da herhangi bir kayıt cihazı sokulamaz. Duruşmaların gizliliği ve ciddiyeti bunu gerektirir.
Peki, Ekrem İmamoğlu'nun duruşmasına dair videolar nasıl oldu da sosyal medyaya düştü?
- Kim izin verdi?
- Bu görüntüler hangi prosedür çerçevesinde paylaşıldı?
- Eğer bu görüntüler serbestçe yayımlanabiliyorsa, neden diğer davalarda böyle bir uygulama yok?
Bir vatandaşın boşanma davasından, bir esnafın alacak-verecek davasına kadar pek çok duruşmada en küçük bir ses kaydı dahi yasakken, burada rahatlıkla video çekilip servis edilebiliyor. Bu çifte standarttır. Çifte standart ise adaletin zehiridir.
Popülizm ve Şov Üzerine
Günümüzde siyasetçiler, her fırsatı bir propaganda aracına dönüştürme eğilimindeler. Bu, siyasetin doğasında var diyebiliriz; ancak mahkeme salonu bunun yeri değildir.
Bir siyasetçi, adalet önüne çıktığında; yargıya, hâkime ve salondaki ciddiyete saygı göstermek zorundadır. Çünkü mahkeme, siyaset üstü bir makamdır. Yargı bağımsızlığını zedeleyen her görüntü, aslında en çok da sanığın kendi davasına zarar verir.
Ekrem İmamoğlu'nun duruşmaya miting havasında girmesi, sloganlarla karşılanması, aslında kendisi için bir güç gösterisi olabilir. Ama toplumun geri kalanına verilen mesaj şudur:
"Adalet, güçlünün elinde bir şova dönüşebilir." Bu mesaj, hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Toplumda Yarattığı Algı
Bu tür görüntüler, toplumda iki farklı algı yaratıyor:
- Destekçileri açısından: "Bakın, yalnız değil. Halk onun yanında."
- Karşıtları açısından: "Adalet tiyatroya dönüştürülüyor, ayrıcalık tanınıyor."
Her iki algı da adalete olan güveni zedeliyor. Çünkü mahkeme salonunda aslolan, ne taraftarın alkışı ne de muhalifin öfkesi olmalıdır. Aslolan, adaletin objektif bir şekilde tecelli etmesidir.
Unutmayalım ki adalet yalnızca tarafsız olduğunda değil, tarafsız göründüğünde de toplumun güvenini kazanır. Mahkeme salonunun bir miting alanına dönmesi, bu tarafsızlık görüntüsünü zedelemektedir.
Normal Bir Tutuklunun Zorluğu
Burada bir kez daha sıradan bir vatandaşın durumuna dönmek gerekir. Dayısı olmayan, siyasi gücü olmayan, medyada adı geçmeyen herhangi bir tutuklu düşünelim. O kişi, mahkeme salonunda çoğu zaman avukatının gölgesine sığınır, hâkim karşısında konuşurken sesi titrer, kendini savunmakta dahi zorlanır. Çünkü o atmosfer, zaten başlı başına büyük bir baskıdır.
Ama öte yandan, makam sahibi olan bir sanık, sloganlarla karşılanır, özgüvenle salona girer, rahatça tavır alabilir. Bu eşitsizlik, adaletin en temel ilkesiyle çelişir. Hukukun, makam sahibini değil, sıradan vatandaşı da aynı ölçüde koruması gerekir.
Adaletin Ciddiyeti
Mahkeme, devletin ciddiyetini temsil eden kurumlardan biridir. Orada hâkim, yalnızca kişilere değil, aslında devlete ve millete de karşı sorumludur. Bu yüzden mahkeme salonunun atmosferi, düzeni, işleyişi asla hafife alınamaz.
Bir mahkeme salonunda sloganlar atılıyorsa, tezahüratlar yükseliyorsa, orası artık mahkeme değil, bir tiyatro sahnesine dönüşmüştür. Adaletin tiyatroya dönüşmesi ise, en büyük adaletsizliktir.
Sonuç: Hukuk Herkes İçin Eşit İşlemeli
Bu duruşma vesilesiyle bir kez daha görüyoruz ki, Türkiye'nin en temel ihtiyacı hukukun eşit uygulanmasıdır. Siyasetçiler, mahkeme salonunu propaganda aracı yapmamalıdır. Mahkeme heyetleri, kim olursa olsun sanığın önünde aynı mesafeyi korumalıdır. Medya, mahkeme salonlarını birer şov alanına çevirecek yayınlardan kaçınmalıdır.
Adalet, gösteriyle değil, sessizlik ve tarafsızlıkla tecelli eder.
Adalet, sloganlarla değil, hukuk maddeleriyle hüküm verir.
Adalet, güçlüye değil, haklıya yol açar.
Ekrem İmamoğlu davasında yaşananlar, yalnızca bir kişinin değil, bütün toplumun adalet algısını ilgilendirmektedir. Hukukun saygınlığı, ancak herkese eşit uygulandığında korunabilir.
Kalın Sağlıcakla…