Yemek yemek… Çoğu zaman sadece açlığımızı bastırmak için yaptığımız bir eylem gibi görünse de, aslında çok daha derin bir anlam taşır. Kimi zaman bir ödül, kimi zaman bir kaçış, kimi zaman da bastırılmış duyguların ifadesidir tabağımızdakiler. Yani besinlerle kurduğumuz ilişki; yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojiktir.
Danışanlarımla yıllardır yaptığım yolculuklarda fark ettiğim temel sorunlardan biri şu: Beslenme çoğu kişi için hâlâ sadece bir "diyet listesi"nden ibaret. Oysa ben her zaman söylerim: Beslenme bir liste değil, bir yaşam biçimidir. Ve bu yaşam biçimini sürdürülebilir hale getirmek, önce kendimizle olan ilişkimizi onarmaktan geçer.
Peki nereden başlamalıyız?
1. Yasaklar Değil, Anlayış
Birçok kişi sağlıklı beslenmeye karar verdiğinde ilk işi, sevdiği yiyecekleri tamamen hayatından çıkarmak olur. Ama unutmamak gerekir ki, yasaklar arzuyu artırır. Önemli olan, o yiyecekle ilişkimizi yeniden tanımlamak.
Belki çikolatayı tamamen bırakmak yerine, onu haftada bir küçük bir keyif anına dönüştürmek daha sağlıklı olabilir. Besinleri düşman değil, hayatın bir parçası olarak görmek bu sürecin en temel adımıdır.
2. Açlık mı, Duygu mu?
Karnın mı aç, ruhun mu? Bu soruyu kendinize sormayı alışkanlık haline getirin. Çünkü çoğu zaman yemek yeme nedenimiz fiziksel açlık değil; stres, can sıkıntısı, yalnızlık ya da öfke gibi duyguların ifadesidir.
İşte bu yüzden klasik, saat bildiren listelerle diyet yapmak yerine; bedenimizin gerçek sinyallerini tanımayı öğrenmeliyiz. Açlık ve tokluk duygularını ayırt etmeden sadece saat geldiği için yemek yemek, zamanla bu sinyalleri karıştırmamıza neden olabilir. Bedenimizi dinlemek, yeme alışkanlıklarımızı dönüştürmenin en sağlıklı yoludur.
3. Etiketlemeyi Bırakın
"Bu yiyecek kötü", "Bu sağlıklı" gibi katı etiketlemeler zamanla suçluluk duygusunu da beraberinde getirir. Oysa her besinin bir zamanı, bir yeri vardır.
Önemli olan, o besini neden ve ne kadar tükettiğimizi bilmek, denge kurabilmektir.
Unutmayalım ki "zehir" miktardadır. Su bile fazla içildiğinde zararlı olabilirken, bir dilim tatlıyı hayatımızdan tamamen çıkarmanın bizi zihinsel olarak nasıl etkilediğini düşünelim. İzin vermek, kontrolü kaybetmek değildir. Bilinçle karar vermek ise özgürlüktür.
4. Kendinle Barışmadan, Bedenle Barış Olmaz
Beslenme sürecinin en güçlü temeli, kendimizi suçlamadan, eleştirmeden yola devam edebilmektir. Bunun yerine, kendimizi şeffaf ve dürüst bir şekilde değerlendirmeye çalışmalıyız.
Nerede zorlanıyoruz? Hangi alışkanlıklarımız bizi yavaşlatıyor?
İşte bu farkındalıkla hareket ettiğimizde, değişim de kalıcı olur.
Unutmayın, kilonuz ya da yeme alışkanlıklarınız sizi tanımlamaz. Kendinize nazik davranmaya başladığınızda, bedeninize de daha özenli yaklaşmaya başlarsınız.
5. Sürdürülebilirlik Her Şeydir
Diyetler değil, hayatınıza uygun, sürdürülebilir beslenme düzenleri size uzun vadede başarı getirir.
Kısa vadede hızlı sonuçlar vaat eden ama sizi zorlayan sistemler; genellikle mutsuzluk ve tekrar eden başarısızlık döngüleriyle sonuçlanır.
Gerçek başarı, uyum sağlayabildiğiniz bir düzen kurduğunuzda gelir. Ve bu düzenin içinde keyif de, esneklik de olmalıdır.
Sonuç Olarak…
Besinlerle sağlıklı bir ilişki kurmak, sadece ne yediğinizle değil, nasıl düşündüğünüzle başlar.
Duygularınızı anlamak, kendinize karşı nazik olmak ve bedeninizi bir düşman değil bir dost olarak görmek, bu yolculuğun temel taşlarıdır.
Unutmayın, siz sadece yedikleriniz değilsiniz. Siz; hissettikleriniz, düşündükleriniz ve yaşadıklarınızla bir bütünsünüz.
Ve bu bütün, her zaman iyi bakılmayı hak eder.