Mustafa Şahin Bülbül

Eğitimde Metaforun Kullanımı Üzerine

14.08.2025 17:02
Haber Detay Image

Bir öğretmen sınıfta "Elektrik su gibidir" der. Başlar sallanır, yüzler aydınlanır; soyut bir dünya bir anda anlaşılır olur. Ta ki elektronun kütlesi, alanın yönü, eşzamanlılık ve direnç meseleleri gelene kadar… O an anlarız: Metafor bir köprüdür; bizi kıyıdan kıyıya taşır ama hiçbir zaman kıyıların kendisi değildir. Bu yazı, metaforun o köprü oluşunu –tarihinden risklerine, eğitimden politikaya– masaya yatırıyor ve pratik bir öneriyle bitiyor: İyi bir metafor, hem kurulur hem sınırlarıyla birlikte teslim edilir.

Metaforu çoğu zaman dilin süsü sanırız. Oysa o, düşünmenin altyapısıdır. Bilmediğimizi bildiğimize haritalayan bir mekanizma. "Zaman bir nehir" dediğimizde, akış, yön, hız, girdap, kıyı gibi deneyimleri zamana taşırız; takvim yaprakları bir anda değil, akıntı hâlinde görünür. Bu zihinsel taşımayı çocuk da, bilim insanı da, siyasetçi de, terapist de yapar. Fark, taşımanın ne kadar tutarlı ve neyi görünmez kıldığıdır.

Metaforun izini sürdüğümüzde ilk durak Aristoteles'tir. Onun için metafor hem retoriktir –ikna eder– hem poetiktir –imge kurar–; iyi metafor "uygun uzaklıkta" bir benzerlik yakalar. Roma'da Cicero ve Quintilianus usul ve üslup kurar; Orta Çağ'da mecaz kutsal metinlerin çok katmanlı anlamlarını açar. Rönesans ve Aydınlanma'da bilim, benzetmelerle yürür ama metafor çoğu zaman "süs" diye küçümsenir. 20. yüzyılda I. A. Richards "tenor–vehicle" ayrımıyla anlamın iki alanın etkileşimiyle doğduğunu, Max Black ise etkileşim kuramıyla alanların birbirini yeniden tanımladığını söyler. 1980'lerde Lakoff & Johnson, metaforu dilin değil zihnin yüreğine yerleştirir: Düşünmemiz bedenlenmiş bir deneyime yaslanır; yukarı iyi, sıcak yakın, soğuk uzak… Bugün nörobilim, mecazlı ifadelerin işitsel-sözel bölgelerle birlikte duyusal-motor ağları da tetiklediğini gösteriyor. Yani "acı söz" sadece bir söz değil, bedeni de titreten bir çağrıdır.

Peki neden bu kadar metafora ihtiyaç duyarız? Çünkü dünya karmaşıktır, dikkatimiz sınırlıdır, öğrenme ise bağlantılar kurarak ilerler. Metafor bilişsel yükü azaltır, odak verir, sezgiyi çalıştırır. Ama burada bir bedel vardır: Taşıma işlemi her şeyi taşımaz. Örneğin "ekonomi ateşi" dediğinizde, sistemin karmaşık, çok aktörlü yapısını bir sıcaklık imgesine sıkıştırırsınız; bu, bazen işe yarar, bazen yanıltır. "Salgınla savaş" dediğinizde, siyaseti askerîleştirirsiniz; oysa "salgınla bakım" demek başka tür bir çözümü –dayanışmayı, topluluk sağlığını– meşrulaştırır. Dil sadece yansıtan değil, yol gösteren bir aygıttır.

Bilimde metafor her yere sızar. "Genetik program" deriz, zihnimizde bir bilgisayar açılır; faydalı bir eşlemedir ama epigenetik ve çevre etkisini perdeleyebilir. "Evren saat gibi işler" dediğinizde determinist bir evren kurarsınız; kuantumun oyun bozuculuğu bu saat metaforunun sınırlarını hatırlatır. "Elektrik su gibidir" başlangıç için mucizevi bir yaklaştırmadır; akış ve basınç eşleşmesi anlaşılır. Fakat elektronların itilmesi/çekilmesi, alan kavramı ve dalga-parçacık doğası geldiğinde, suya benzetmenin kör noktaları açığa çıkar. İyi öğretmen, metaforu verirken nerede kırıldığını da söyler.

Eğitim açısından metafor, sadece anlatımı kolaylaştırmaz; öğrenme adaletini de güçlendirir. Kapsayıcı eğitimde –örneğin görme farklılığı olan öğrencilerle– soyut kavramların dokunsal ve işitsel metaforlarla desteklenmesi, hem anlayışı artırır hem sınıfın geri kalanı için de daha iyi bir temsil sunar. Tıpkı evdeki rampanın tekerlekli sandalye için yapılmasına rağmen çocuk arabasına, bavula, kolu ağrıyana da yaraması gibi… İyi metaforlar da böyledir: "Uç kullanıcı" için tasarlanır, herkese fayda eder. Öğretmen için basit bir pratik kural: Her mecazı iki parçalı verin –eşleme ve sınır. "Enerjiyi yükseklikle düşüneceğiz; burada 'yükseklik' ısı ve entropi süreçlerinde bizi yanıltabilir."

Medya ve politikada metaforlar ülke rotasını değiştirir. "Vergi yükü" dediğinizde, vergi bir kambur olur; omuzdan atılması gerekir. "Vergi ortak yatırım" dediğinizde, bambaşka bir akıl devreye girer. "Mülteci dalgası" deniz çağrışımı yapar, insan ajansını silikleştirir; insanı görünür kılan dil –"savaştan kaçan insanlar"– farklı bir etik ufuk açar. Söz dağarcığımız, siyasetimizin serbest değişkenlerini belirler.

Terapide de metafor; "sorunları çözmek" yerine "düğümleri gevşetmek", "duyguyu bastırmak" yerine "dalgayı binmek" gibi yeniden çerçevelemelerle çalışır. İnsan zihni hikâye sever; metafor, hikâyeyi bir kelimenin içine katlar ve danışana yeni bir eylem alanı açar.

Peki iyi bir metafor nasıl kurulur? Önce hedefi netleştirmek gerekir: Hangi kavram anlaşılır olacak? Ardından herkesin paylaştığı bir deneyim alanı seçmek: Akış, yol, oyun, harita… Sonra eşlemeyi açık yazmak –enerji›yükseklik, durum›konum, süreç›yolculuk– ve en kritik adım: Sınırını teslim etmek. Öğrenciden yeniden anlatmasını istemek –"kendi metaforunla özetle"– yanlış eşlemeleri yüzeye çıkarır. Kısacası, metafor bir kere verilmez; müzakere edilir.

Kültürlerarası boyut önemli. Yönelimsel metaforların çoğu beden ve yerçekimine yaslanır –yukarı iyi, aşağı kötü–, bu yüzden birçok kültürde çalışır. Ama hangi metaforun uygun sayıldığı ve duygusal tonu bağlama göre değişir. Bazı dillerde "sıcak" bir ilişki yakınlığı çağırırken, başka bir kültürde "ateşli" ifadesi aşırılık hissi uyandırabilir. Eğitim ve iletişimde ortak metafor havuzu oluştururken, bu kültürel ton farklarını hesaba katmak gerekir.

Teknoloji ve yapay zekâ tarafında da metafor seçimi kader belirler. "Veri yeni petrol" dendiğinde zihinde çıkarılacak, yakılacak, tükenecek bir kaynak canlanır; çoğulcu veri etiğini perdeleyebilir. Oysa "veri bir ekosistemdir" demek, bakım, çeşitlilik, geri besleme ve sürdürülebilirlik çağırır. YZ'yi "kara kutu" diye adlandırmak, hesabını sormayı zorlaştırır; "açıklayan eşlikçi" derseniz tasarım ilkeleri değişir: Neden bu öneriyi verdiğini, hangi örüntüyü gördüğünü açıklayan sistemler istersiniz.

Buraya kadar söylediklerimi, sınıfta ve kamusal tartışmada hemen uygulanabilecek iki küçük hareketle özetleyebilirim. Birincisi, metafor ameliyatı: Popüler bir metaforu alın ("kelebek etkisi"). Eşlemeleri, tuttuğu alanları ve kırıldığı yerleri listeleyin. Kaos kuramının her sistemde değil, belirli geri besleme koşullarında bu hassasiyeti ürettiğini görün. İkincisi, ikiz anlatı: Aynı kavramı iki farklı metaforla açıklayın. Örneğin programlamayı "mutfak tarifi" (sıralılık, tat=geri bildirim) ve "orkestra şefliği" (eşzamanlılık, durum yönetimi) ile anlatın; hangisi hangi öğrenci için daha çok çalışıyor, görün. Bu alıştırmalar, mecazın büyüsünü bozmadan sorumluluğunu artırır.

Metaforun yanlış kullanımı da az değildir. Bir paragrafta uyumsuz mecazları aynı anda yürütmek (yolda taşınan bahçeyi sulamak!), mecazı gerçekliğin yerine koymak (su devresi=elektrik sanmak), damgalayıcı çerçeveler kurmak ("yük", "istila"), erişilebilir alternatifleri sunmamak… Bunların hepsi hem pedagojik hem etik sorun üretir. O yüzden iyi bir kontrol listesi hayat kurtarır: Kaynak alan herkesçe biliniyor mu? Harita tutarlı mı? Sınırlar yazıldı mı? Kültürel/etik hassasiyet gözetildi mi? Dokunsal/işitsel/görsel alternatifler sağlandı mı?

Bir köşe yazısı bununla bitmez; örnek ister. STEM'den üç kısa örnek: Enerji=Yükseklik; potansiyel kuyularını görselleştirir, harikadır ama ısı ve entropide eksik kalır. Programlama=Mutfak tarifi; adım adım akışa iyi bir giriş, fakat eşzamanlılık ve durum yönetimini gölgeler. Veri=Bahçe; bakım ve mevsim döngüsü güzel bir hatırlatma, ancak mülkiyet ve haklar tartışmasını zayıflatır. Hepsi işe yarar, ama her biri sınırıyla birlikte verilmelidir.

Son söz niyet üzerine. Metafor niyet taşır: Ne gösterilmek istenir, ne saklı kalır? Bu yüzden dil sadece açıklama değil, etik bir seçenektir. Sınıfta, laboratuvarda, medyada ve mecliste kullandığımız mecazlar, aldığımız kararların yönünü belirler. Benim önerim üç kısa ilke: (1) Amacı netleştir. (2) Haritayı ve sınırı görünür yap. (3) Erişilebilir çok-biçimli anlat –görsel, işitsel, dokunsal– ki kimse metaforun dışına itilmesin.

İyi kurulmuş bir metafor, karmaşıklığın içinden bize bir patika açar; ama o patikayı otoyola dönüştürmeye çalıştığımız an, manzarayı kaçırırız. Gelin, köprüleri ustalıkla kuralım; ama geçince de kıyılara bakmayı unutmayalım.

Yazarın Tüm Yazıları

title