“Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle”
Muhammed Furkan Güneş
Cem Karaca'nın Hep Kahır isimli şarkısı ve sözleri geliyor aklıma: Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle/ Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır/ Bıktım be/ Dur Bırak kalsın açma televizyonu...
İnsanlar tedirgin, insanlar korkuyor ve sabah uyanır uyanmaz, telefona giden elleri, hemen açtıkları haber uygulamalarında, İsrail nereye saldırdı, sıra bize geldi mi kimse yeni bir açıklama yaptı mı diye haberleri tarıyor.
Nereden çıktı bu demeyin devletin en başındakiler savaş ihtimallerini ve İsrail'in Türkiye'ye saldırabileceği üzerine demeçler verince oldu.
Önce, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı-Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin, açıklamalarıyla bir savaş tedirginliğine düştük.
Ve 8 Ekim Salı günü Meclis, İsrail tehdidi için toplanmaya hazırlanıyor. Anlayacağınız iş ciddi görünüyor.
Muhalefet iktidarın açıklamalarını korkunun ifadesi gibi yorumlasa da, "Korkma biz varız" gibi abuk çıkışlar yapsa da o gün umarım gelmez, ama geldiğinde de kimse kuru efelenmeleriyle hatırlanmaz bile.
Bahçeli, bir adım öne çıkarak olası bir saldırıya karşı içeride birlik sağlamak için daha önce hiç yapmadığı bir biçimde DEM Parti'yle iletişim kurmaya ve tokalaşmaya bile başladı.
Aslında doğru bir mantıkla olması gereken bir hamleydi bu. Ama söz konusu ulaşılmaya çalışılan sonuca, yani içerde birlik ve barış çabasına sebep olarak gösterilen Türkiye'ye olası bir İsrail saldırısı ihtimali var mı yoksa bunun üzerinden, gündem mi değiştirilmeye ve iktidara kaybettiği kan kaybını yeniden kazandırmaya mı çalışıyorlar.
Aylar öncesinden Suriye'de Esad yönetimiyle temas kurmaya çalışmak, hem de Esad'ın temas için nazlanıp, ön şartlar öne sürmesine rağmen, olası İsrail saldırısına karşı bir ortak çabanın hazırlığı mıydı? Belki de.
Belki de bugün artık devletin en başındakiler tarafından, açıkça dillendirilen tehdit, aylar öncesinden öngörüldü de önce dışarıda sonra içeride birlik sağlanmaya çalışılıyor.
Peki yalan ya da doğru, bu ihtimale karşı gösterilen içeride barış çabasının samimiyeti ölçülebilir mi? Elbette siyasette samimiyet aranmaz diyeceksiniz. Haklısınız, siyaset öncelikle dış politikada ve daha sonra iç politikada pragmatist bir bakış açısıyla yapılır.
Falanca ülkeyle geliştireceğimiz ilişkilerden kazancım ne olacak, diye sorar politikacı. İçerde de filanca partiyle yeni bir söylem geliştirdiğimde bana kaç oy getirir, benden kaç oy götürür onu ölçer.
Velev ki dertleri bu olsun ve hatta bir savaş korkusu üzerinden kurgulansın, bu yaklaşım ve politikayla, içeri de MHP ve DEM Parti gibi iki uçtaki parti yan yana gelebiliyorsa anlamlıdır. Ve evet belki de bu durum, siyasetin sertliğini biraz olsun yontabilir. Yalan kurgular üstünden bile sahnelense, gerçekliğe izler bırakabilir.
Baksanıza, Mecliste oturma düzeni bile değişiyor. Artık, MHP ve DEM Parti yan yana oturmaya başlayacak.
Bu da ülkede yüzyılı aşkındır ihtiyaç duyduğumuz barışa bir adım daha bizi yaklaştırır.
Ne diyordu Cem Karaca: Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle/ Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır/ Bıktım be..