Katatoniden kakofoniye

Muhammed Furkan Güneş

Toplum olarak katatonik bir ruh halini üstümüze giymiş, bazen susuyor, bazen de anormal tepki ve çıkışlarda bulunuyoruz.
Katatoni kavramsal olarak şizofreni ve bipolar gibi ağır psikiyatrik hastalıklarda ortaya çıkan bir durumu ifade eder. Sert ve katı bir duruşla kişinin dış dünyaya karşı tepkisiz kalması ya da anormal tepkiler vermesiyle kendini gösteren nöropsikiyatrik bir bozukluğun göstergesidir.
Toplum ve toplumu oluşturan her bir birey olarak son birkaç yıldır yaşadıklarımız ya da tanık olduklarımız birçoğumuzu katatonik bir kişiliğe büründürdü.
Yaşadığımız, izlediğimiz ya da okuduğumuz ve artık içerisinde yaşadığımız dijital çağda kendimizi izole etme şansı olmayan, onca abuk sabuk, saçma sapan, sapkın ve iğrenç haberle öyle bir hal aldık ki ya tepkisiz kalıp susuyor ve hiçbir şeye şaşırmıyoruz ya da kantarın topuzunu kaçırıp anormal tepkiler ve refleksler gösteriyoruz.
Bizi katatoninin pençesine iten son bir haber var ki bu kadarı da olmaz, şaka olmalı ya da olacak o kadar parodisi herhalde dedirten cinsten.
Düşünün ki göğüs ağrısıyla gittiğiniz hastanede, kalp krizi geçirdiğinizi söylüyorlar ve sizi apar topar ameliyata alıyorlar. Siz ameliyat masasında ölümle pençeleşip kefeni yırtmaya çalışırken hastanenin muhasebe çalışanı, ameliyatın ortasında ameliyathaneye girip sizinle, takılacak stent konusunda pazarlık yapıyor.
"On beşe de var, on sekize de var, otuz beşe de var. En düşük yapabileceğim ona var"
Aşağısı kurtarmıyor, olsa tükkan sizin. İsterseniz sanayi de baktırın yan sanayi takarlar ama en fazla üç bilemedin beş ay götürür sizi.
Bunu okuyunca insanın donup kalası ya da çıldırıp sokağa fırlayası geliyor. Yani başta da anlattığım gibi katatonik bir ruh halinde buluyoruz kendimizi.
E tabi burası Türkiye, hani başka Türkiye yok derler ya öyle. Ülke ve insanı olarak hiçbir bilimsel literatürde yeri olmayan, davranış bilimlerinde öngörülemeyen durumlar da sıklıkla ortaya çıkabilir.
Hem kendi içimizde, hem de birbirimizle uyumsuz, çatışık ve karışık kulağa, göze, hangi duyu organı derseniz artık, hoş gelmeyen bir etki yaratmakta uzmanlaştık.
En olmadık durum ve vaziyette bile her birimiz, konum aldığı ideolojik ve siyasal cepheden hoş olmayan o durumu yani adına kakofoni ya da kakışık denilen o uyumsuzluğu ve gürültüye katıda bulunuruz. Her kafadan bir ses çıkar.
Birbiriyle uyumlu ve kulağa ve gönle hoş gelen bir bütünlük ve birlikteliğe yani öfoniye yolumuz düşer mi bilemem?
Ama o gürültü ve kakofoniyi besleyenlerden biri olup yarattığımız kaostan korunmak için kulaklarımızı tıkadıkça öfoni düşmez nasibimize.