Barışa 350 kelime

Muhammed Furkan Güneş

Şu aralar hasta olduğu veya hayatını kaybettiği iddialarıyla gündemde olan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan, aslında daha evvelinde de görüşmelerin yapıldığı da iddia edilen Kürt meselesinde çözüm arayışının 350 kelimeyle barışa kavuşması mümkün mü?
Tüm ülke olarak eli böğründe heyecanla takip ettiğimiz süreç boyunca, yapılan çağrılara ve açıklamalara dişlerini ya da yumruklarını sıkanlar kadar barış umuduna sarılanlar da var.
Silahlı terör örgütünün 26 yıldır tutuklu bulunan lideri Öcalan; özenle hazırlandığı belli olan 350 kelimelik bir metinle, gerek içeride gerek dışarıdaki, bütün uzantılarıyla örgüte, silah bırakması ve kendini feshetmesi çağrısında bulundu.
Kurulduğu 1978 yılından beri, 47 yıldır, varlığını sürdüren silahlı bir örgüt,bu çağrıya ne kadar uyar ya da ne kadar sahip çıkar?
Merkezi Brüksel'de bulunan, Uluslararası Kriz Grubunun İletişim Departmanı verilerine dayandırılan bilgiye göre; sadece geçtiğimiz son 10 yılda, Türkiye ve Kuzey Irak'ta 7 binden fazla insanın canına mal olduğu iddia edilen; terör ve çatışma iklimi yerini barışa bırakır mı?
Bunu zaman gösterir. Henüz filin kulağından tutup fili tanımlayamıyor olsak bile, barışa olan açlığımız her ne koşulda olursa olsun umuda tutunmayı, inanmayı ve her birimizin çabasını gerekli kılmaktadır.
Elbette ki kamuoyuna canlı olarak sunulup okunan metnin cümleleri ve cümlelerin içerisindeki kelime ve noktalamalarına kadar irdeleyip kılcal damarlarla boğuşarak binlerce farklı yoruma ulaşabiliriz.
Bu tutum ve davranış bizi barışa kavuşturur mu? Hiç sanmıyorum. Onun içindir ki Bahçeli'nin çağrısıyla beraber İmralı'dan gönderilen mektubun ne dediğinden ziyade nereye varmak istediğine odaklanmalıyız.
Ve bu çabaya hizmet edecek her adıma sahip çıkmalı, sonraki adımlar için terörü ve çatışmayı besleyecek açıklamalardan kaçınmalıyız.
Sanırım bunun tek yolu da Henüz başlayan Ramazan ile birlikte susma orucuna sığınmalı ve duaya açılan ellerimizi dilimizdeki barış temennisiyle besleyip kalbimizi kin, nefret ve doğurduğu acılardan temizlemeliyiz.
Elbette ki henüz ne olup bittiğini öğrenmek ve bilmek için çok erken. Bununla beraber atılacak her adım ve önümüze konacak her bir gelişme onlarca soru doğuracak ve daha onlarcasına gebedir.
Kimi çıkar bu metnin ek protokolünü sorgulayıp, var mıdır varsa içeriğinde neler vardır diye sorar, kimi de çağrının Kürtlere yapıldığını aklına getirmeden, niye önce Kürtçe sonra Türkçe okundu diye anlamsız basit ve saçma detaylara takılır.
Servis edilen fotoğrafın bir video kaydı enstantanesini andırdığını düşünüp, heyetle beraber fotoğraflanırken yapılan kayıt neden servis edilmedi diye soran da olur. Sırrı Süreyya Önder'in, neden okunan metne, sonradan "Öcalan'ın notu" ifadesiyle başka cümleler eklediğini sorgulayan da.
Tüm bu merak ve sorgulamalar barışa hizmet edecekse, hadi her birimiz dedektif edasıyla metni ve fotoğrafı didik edip senaryolar üretelim.
Ama etmeyecek.
Şu an barışa en çok hizmet edecek tutum, susup olacakları beklemek olur.