Kripto Borsaları SPK Denetiminde: Gri Alanlar, Riskler ve Çözüm Önerileri

Mete Ali Başkaya

Türkiye'de kripto varlık ekosistemi, 2024 ve 2025 yıllarında hayata geçirilen düzenlemelerle köklü bir değişim sürecine adım attı. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), 2 Temmuz 2024'te yürürlüğe giren 7518 sayılı "Sermaye Piyasası Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile başlayan bu süreci, 13 Mart 2025'te yayımlanan "Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıların Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Tebliğ" ile daha da somutlaştırdı. Bu düzenlemeler sayesinde, işlem hacmi büyük kripto borsaları artık SPK'dan lisans almak zorunda. Amaç, piyasada şeffaflığı artırmak ve yatırımcıları korumak. Ancak, tüm bu adımlara rağmen bireysel cüzdanlardaki varlıklar gibi bazı konular hâlâ netlik kazanmış değil. Bu belirsizlik, hem bireysel yatırımcılar hem de sektördeki şirketler için ciddi bir risk ve kafa karışıklığı kaynağı haline geldi. Peki, bu durum tam olarak ne anlama geliyor ve bu belirsizlik nasıl çözülebilir?
Gri Alan: Bireysel Cüzdanlardaki Varlıklar
SPK'nın getirdiği düzenlemeler, esasen kripto varlık hizmet sağlayıcılarını (KVHS) ve bu hizmetleri sunan platformları kapsıyor. Yani, bir kripto borsasında işlem yapıyorsanız veya varlıklarınızı bir saklama kuruluşunda tutuyorsanız, kurallar oldukça açık: Platformlar lisans almak zorunda, müşteri varlıkları ayrı hesaplarda tutulacak ve düzenli denetim mekanizmaları devreye girecek. Ancak iş, bireysel cüzdanlara geldiğinde durum karmaşıklaşıyor. Kendi kontrolünüzde olan soğuk veya sıcak cüzdanlarda saklanan kripto varlıklar, bu düzenlemelerin kapsamı dışında kalıyor. Bu da akıllarda bir soru işareti bırakıyor: "Acaba yasal bir sorunla karşılaşır mıyım?" Örneğin, bireysel cüzdanınızdaki bir varlığın kaynağı sorgulanırsa ne olacak? Ya da ileride bu varlıklara vergi gibi ek yükümlülükler getirilirse nasıl bir yol izlenecek? Şu anda bu soruların net bir cevabı bulunmuyor ve bu belirsizlik, piyasadaki aktörler için önemli bir endişe kaynağı.
Türkiye gibi kripto varlıkların kullanımının oldukça yaygın olduğu bir ülkede bu durum daha da kritik bir hale geliyor. Resmi veriler, Türkiye'de milyonlarca kişinin kripto varlıklarla işlem yaptığını gösteriyor. Bu da piyasanın ne kadar dinamik ve hareketli olduğunu ortaya koyuyor. Ancak, bireysel cüzdanların hukuki statüsünün belirsiz kalması, hem bireysel kullanıcıları hem de sektörü rahatsız eden bir konu. Yatırımcılar, varlıklarını kendi cüzdanlarında tutmanın avantajlarından faydalanmak istiyor; ancak bu avantajların yanında yasal risklerin gölgesi de beliriyor. Örneğin, bir kullanıcı varlıklarını borsadan çekip kendi cüzdanına aktardığında, bu varlıklar SPK'nın denetim alanından çıkıyor. Ancak, başka bir otorite devreye girerse ne olacak? Bu durum, hem bireylerin hem de sektörün geleceğini etkileyebilecek bir muamma olarak ortada duruyor.
Yatırımcılar ve Şirketler İçin Riskler
Yatırımcılar açısından bakıldığında, bu gri alan yalnızca yasal risklerle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda pratik sorunları da beraberinde getiriyor. Bir kullanıcı, varlıklarını borsadan çekip kendi cüzdanına aktardığında, bu varlıklar artık SPK'nın denetim mekanizmalarının dışında kalıyor. Ancak, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) gibi diğer otoritelerin devreye girme ihtimali her zaman mevcut. Örneğin, 25 Aralık 2024'te MASAK, kripto varlık hizmet sağlayıcılarını "finansal kuruluş" olarak tanımladı ve "seyahat kuralı" gibi yeni yükümlülükler getirdi. Bu kural, kripto varlık transferlerinde gönderici ve alıcı bilgilerinin paylaşılmasını zorunlu kılıyor. Peki, bireysel cüzdanlardaki işlemler bu kapsama girerse ne olacak? Ya da kara para aklama veya vergi kaçırma gibi ithamlarla karşılaşılırsa kullanıcılar nasıl bir süreçle yüzleşecek? Bu soruların cevapları belirsizliğini koruyor ve yatırımcılar, "Varlıklarımı cüzdanda tutsam mı, yoksa borsada mı bıraksam?" gibi bir ikilemin içinde kalıyor.
Bu belirsizlik, yalnızca bireysel kullanıcıları değil, aynı zamanda kripto borsalarını ve diğer hizmet sağlayıcıları da etkiliyor. Şirketler için bu durum, operasyonel ve uyum maliyetlerini artıran bir faktör haline geliyor. SPK'nın getirdiği düzenlemeler, lisans almak isteyen platformlar için ciddi şartlar içeriyor: Borsalar için 150 milyon TL, saklama kuruluşları için ise 500 milyon TL sermaye gerekiyor. Ayrıca, TÜBİTAK kriterlerine uygun bir teknolojik altyapı kurulması ve yıllık bağımsız denetim zorunluluğu gibi ek yükümlülükler de var. Bu şartlar, büyük platformları bile finansal ve operasyonel anlamda zorlayabilir. Eğer bireysel cüzdanların durumu netleşmez ve kullanıcılar varlıklarını borsalardan çekme eğilimine girerse, bu platformların işlem hacmi ve gelirleri ciddi şekilde düşebilir. Dahası, Türkiye'de şirket kurmamış ancak yurtdışında faaliyet gösteren borsalar, lisans almadan hizmet sunamayacakları için pazardan çekilmek zorunda kalabilir. Bu da sektördeki rekabeti ve çeşitliliği olumsuz etkileyebilir.
Belirsizlik Nasıl Çözülür?
Bu gri alanların çözümü için iki temel yaklaşım öne çıkıyor: ülkeye özel kurallar geliştirmek ya da küresel bir standart benimsemek. Her iki yaklaşımın da avantajları ve dezavantajları var; ancak Türkiye'nin kendine özgü dinamikleri, bu iki yolu dikkatle değerlendirmeyi gerektiriyor.
Türkiye'nin şu anki yaklaşımı, büyük ölçüde yerel ihtiyaçlara ve risklere odaklanıyor. SPK ve MASAK tarafından getirilen düzenlemeler, özellikle kara para aklama ve terörizmin finansmanı gibi yerel endişeleri ele almayı amaçlıyor. Bireysel cüzdanlarla ilgili belirsizlik de bu çerçevede çözülebilir. Örneğin, kripto kazançlarından şu an için vergi alınması gündemde değil; ancak bireysel cüzdanlardaki varlıkların beyan edilmesi zorunlu hale getirilebilir. Bu, hem şeffaflığı artırır hem de yasal riskleri azaltır. Ayrıca, cüzdanlardaki varlıkların kaynağını belgeleyen bir sistem kurulabilir. Bu sayede, bir kullanıcının cüzdanındaki varlığın nereden geldiği sorgulandığında, bu bilgi kolayca doğrulanabilir. Bunun yanı sıra, yatırımcıların bilinçlenmesi için eğitim programları düzenlenebilir. Cüzdan kullanımının avantajları ve riskleri hakkında rehberler sunulması, kullanıcıların daha bilinçli kararlar almasına yardımcı olabilir. Bu yaklaşımın en büyük avantajı, Türkiye'nin yaygın kripto kullanımına ve yerel piyasa dinamiklerine uygun çözümler sunması. Ancak, küresel oyuncuların bu kurallara uyum sağlamakta zorlanabileceği ve Türkiye'nin uluslararası rekabet gücünün azalabileceği riski de göz ardı edilemez.
Diğer yandan, kripto varlıkların sınır tanımayan doğası, küresel bir düzenleme ihtiyacını kaçınılmaz kılıyor. Avrupa Birliği'nin MiCA (Kripto Varlık Piyasaları Düzenlemesi) gibi çerçeveleri, üye ülkelerde standart bir yaklaşım sunarak bu ihtiyacı karşılıyor. OECD'nin "otomatik bilgi değişimi" önerisi veya FATF'nin (Mali Eylem Görev Gücü) seyahat kuralı gibi standartlar da küresel düzeyde tutarlılık sağlamayı hedefliyor. Türkiye, bu küresel standartlara uyum sağlayarak bireysel cüzdanların statüsünü uluslararası normlarla uyumlu hale getirebilir. Bu, yabancı borsaların Türkiye pazarına girişini kolaylaştırır ve yatırımcıların küresel ekosistemle entegrasyonunu güçlendirir. Örneğin, bir Türk vatandaşı yurtdışındaki bir platformda işlem yaptığında, bu işlemlerin küresel standartlara uygun şekilde izlenmesi mümkün olabilir. Bu yaklaşımın avantajı, uluslararası güvenilirlik ve tutarlılık sağlaması. Ancak, yerel ihtiyaçların göz ardı edilme ihtimali ve Türkiye'nin spesifik hedeflerine (örneğin gri listeden çıkma gibi) yönelik esnekliğin azalması gibi dezavantajlar da mevcut.
Çözüm Önerisi: Hibrit Yaklaşım
Bu iki yaklaşımın avantajlarını birleştiren bir hibrit model, belki de en etkili çözüm olabilir. Türkiye, SPK ve MASAK aracılığıyla bireysel cüzdanlar için temel kurallar koyarken, bu kuralları küresel standartlarla uyumlu hale getirebilir. Örneğin, basit bir beyan sistemi hayata geçirilebilir: Yatırımcılar, cüzdanlarındaki varlıkları yıllık olarak beyan edebilir; ancak düşük tutarlar için muafiyet tanınarak bu süreç kullanıcı dostu hale getirilebilir. Bu, hem yerel şeffaflığı sağlar hem de bireyleri aşırı bürokrasiyle yormaz. Aynı zamanda, Türkiye küresel bilgi değişim ağlarına katılarak cüzdan işlemlerini izleyebilir. Bu sayede, hem yerel hem de küresel düzeyde şeffaflık ve güvenilirlik artar. Örneğin, bir cüzdandaki varlığın kaynağı yurtdışından geliyorsa, bu bilgi uluslararası işbirliğiyle doğrulanabilir.
Bunun yanı sıra, bireysel cüzdan kullanımını teşvik eden ama borsaları da destekleyen bir denge kurulabilir. Devlet destekli eğitim programları, cüzdan güvenliği konusunda kullanıcıları bilgilendirebilir. Örneğin, soğuk cüzdanların nasıl güvenli bir şekilde kullanılacağı veya özel anahtarların nasıl saklanacağı gibi konularda rehberler hazırlanabilir. Bu tür bir yaklaşım, hem bireylerin kendi varlıkları üzerindeki kontrolünü artırır hem de borsaların işlem hacmini korumasına olanak tanır. Hibrit modelin en büyük avantajı, Türkiye'nin hem yerel dinamiklerini hem de küresel entegrasyon hedeflerini gözetmesi. Ancak, bu modelin başarısı, düzenleyicilerin hızlı ve vizyoner bir şekilde hareket etmesine bağlı.
Sonuç
Kripto borsalarının SPK denetimine girmesi, Türkiye'de sektörü daha kurumsal ve güvenilir bir çerçeveye oturtan önemli bir adım. Ancak, bireysel cüzdanlardaki varlıkların belirsizliği, hem yatırımcılar hem de şirketler için ciddi bir risk ve kafa karışıklığı kaynağı olmaya devam ediyor. Bu gri alan, ülkeye özel kurallar ve küresel standartların dengeli bir kombinasyonuyla çözülebilir. Türkiye, dinamik kripto ekosistemini koruyarak küresel finansal sistemde lider bir rol oynama fırsatına sahip. Ancak, bu fırsatın değerlendirilmesi için hızlı ve etkili adımlar atılması şart. Yatırımcılar, "Acaba yasal bir sorunla karşılaşır mıyım?" diye düşünmekten ne zaman kurtulacak? Bu sorunun cevabı, düzenleyicilerin ne kadar hızlı hareket ettiğine ve ne kadar geniş bir vizyon ortaya koyduğuna bağlı. Türkiye, bu belirsizliği bir avantaja çevirirse, kripto varlık dünyasında kendine sağlam bir yer edinebilir. Aksi takdirde, gri alanlar büyümeye devam eder ve bu da hem yatırımcıları hem de sektörü zor durumda bırakabilir. Zaman, bu konuda en kritik faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.