Doç. Dr. Mehmet Akif Yerlikaya

Evren: Maddeyle yazılmış, mana ile okunan bir kitap

14.05.2025 13:14
Haber Detay Image

"Bilimin derinliklerine inildikçe Tanrı'ya olan inanç artar."

(Werner Heisenberg, Nobel Ödüllü Kuantum Fizikçisi)

"Evrendeki her yasa, ardında aklı aşan bir tasarımın izini taşır."

(Albert Einstein, Teorik Fizikçi)

Gökyüzüne her bakıldığında insanın içine dolan o sessiz hayret, evrenin yalnızca bir madde yığını olmadığını fısıldar. Geceleri parlayan yıldızlar, uzayı sessizce yırtan ışıklar değildir yalnızca; onlar, sonsuz bir düzenin parlayan harfleridir. Bir çiçeğin tomurcuğunda saklı simetri, sadece biyolojik bir yapı değil; gizli bir hikâyenin sayfalarından biridir. Bu nedenle evren, maddeyle yazılmış; ama ancak mana ile okunabilen bir kitap gibidir. Sayfalarında gezegenler, yıldızlar, hücreler, atomlar vardır. Ama bu satırlar yalnızca mikroskopla ya da teleskopla okunmaz. Gerçek okuma, akılla başlar; ama kalple tamamlanır.

Bilim, bu büyük kitabın nasıl yazıldığını anlamaya çalışır. Formüllerle, deneylerle, gözlemlerle evrenin işleyişini çözer. Işığın nasıl kırıldığını, gezegenlerin neden döndüğünü, DNA'nın nasıl kopyalandığını anlatır. Ancak bilim, bu muazzam düzenin niçin var olduğu konusunda sessiz kalır. Bu sessizlik, insanın içindeki en derin soruları tetikler: "Bu kadar kusursuz bir sistem, neden var?" "Bu düzene kim anlam verdi?" Evrendeki fiziksel sabitler, yaşam için öylesine hassas ayarlanmıştır ki bu durum bilim dünyasında "ince ayar problemi" olarak bilinir. Yerçekimi, elektromanyetik kuvvet, ışık hızı gibi temel değerlerin çok az bir oranda bile farklı olması, yaşamı imkânsız hâle getirirdi. Tüm bunlar, sadece rastlantı ile açıklanamayacak kadar düzenli, anlamlı ve tutarlıdır. Hücrelerin içindeki DNA, dört harfli bir alfabe kullanarak milyarlarca harf uzunluğunda canlılık bilgisi taşır. Bu harf dizilimi bir canlıyı inşa ederken; her satır, her kelime ve her nokta kusursuzca yerleştirilmiştir. Herhangi bir yazı, bir yazar olmadan oluşamazken; bu biyolojik yazılımın, kendiliğinden ve amaçsızca ortaya çıktığını varsaymak, aklın da mantığın da sınırlarını zorlar.

Evrenin geçmişinden gelen yankılar, bugün hâlâ duyulabilmektedir. Kozmik mikrodalga arka plan ışıması, evrenin ilk anlarına dair bir hatıradır. Bu iz, termodinamik olarak açıklanabilse de, o ilk anı başlatan "irade" hâlâ açıklamaya kapalıdır. Çünkü bilim, "nasıl" sorusunu yanıtlar; "niçin" sorusunu ise başka bir kapıya bırakır. İşte tam bu noktada, inanç devreye girer. İnanç, bilimin ulaşamadığı anlamı arar. Bilimin sunduğu bilgiyi reddetmez; aksine ona daha derin bir yön kazandırır. Yıldızların hareketini hesaplayan kişi, aynı zamanda onların Yaratan'ı hakkında da düşünmeye başlar. Hayatın nasıl oluştuğunu araştıran biri, o hayata neden ruh üflendiğini de merak eder.

Bilimle inanç arasındaki ilişki, çoğu zaman yanlış anlaşılır. Oysa ikisi birbiriyle savaş halinde değil, bir bütünün parçalarıdır. Biri gözü açar, diğeri gönlü. Biri düzeni gösterir, diğeri o düzenin sahibini. Evrenin dili sadece fiziksel değildir. O, anlamla yazılmıştır. Bu anlamı fark eden kişi, sadece bilgiyle değil, sorumlulukla da yaşar. Çünkü bu kitap, insan için okunmak üzere yazılmıştır. Gökyüzü, toprak, su, hayat… Her biri birer cümledir. Her biri sessizce der ki: "Oku!"

Bu kitap, bilgiyle başlar, hikmetle derinleşir. Akıl okur, kalp anlar.

Ve sonunda şu hakikat anlaşılır:

Evren rastgele oluşmadı. Bu kitap, bilinçle yazıldı.

Ve herkesin okuyabileceği bir dilde:

Maddeyle yazılmış, mana ile okunacak şekilde...

Yazarın Tüm Yazıları

title