Oy birliği?
Kuvay Sanlı
Ah şu iyi niyet, ne büyük yanlışların kapısını aralar kimi zaman…
Aralar ama duygu yanı güçlü, düşünce yazı zayıf niteliğiyle iyi niyet, ne yararlı bir sonucun ne de yanlışın bütünüyle nedeni olamaz. Çünkü bu ilk adımı da kapsar şekilde belirleyici olan, sürecin bütünüdür. Süreç içinde yerine getirilmeyen sorumlulukları gizleyecek bir örtü değildir iyi niyet.
Kulağı tırmalayan şu aforizmanın ilk söyleyenini bilen var mıdır ya da gerçekten bu şekilde mi söylenmiştir: "Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir." Birçok isme birçok döneme atfedilen bu sözü, baş tacı etmeyelim ama iyi niyetle başlanan işlerde, niyetin yetersizliğini ortaya koyması açısından göz ardı da etmeyelim.
Niyet kelimesi Arapça kökenli. İrade kelimesi de tanıdık gelecektir ama Türkçe "istenç", sanki her ikisinden de güçlü. İstemenin karşılığı olarak anlamı daha iyi veren bu kelimeyi kullanmayız pek. Severiz çünkü ne'liği belirsiz derin göndermeleri; bilgiye sisli bir perdenin arkasından uzanma hallerini.
Rüyalarımızda öyledir değil mi: Koşar ama bir türlü varamayız. Çok yakındır, uzanır ama yakalayamayız. Gelmez ele bir türlü ve uyanırız.
Bir de şu, mistik uzanımla bir şeylerin elde edilebileceği ya da gökten bize bir şeylerin bahşedileceği rüyasından uyansak…
*
Montaigne Denemeler'de okura, "Bu iyi niyetli bir kitaptır…" diye seslenir. Kimi çevirilerde "Doğru sözlü bir kitaptır…" diye de geçer. Bir itirafla karşı karşıya gibiyiz. Ne anlatır bu ilk cümle? "Yanlışlarımı hoşgörün, niyetim kötü değil benim" der gibi değil mi? Ameliyat öncesi cerrahın size, "İyi niyetli olacağımdan emin olabilirsiniz" dediğini düşünsenize.
"Deneyerek öğrendiğini" belirten Montaigne, deneyimi bilgiye eşir tutar ve böylelikle sürekli olarak deneyim içinde yaşayan kediyi de insana… Sadece pozitif olanla, özdeksel (madde) olanla ilişki içerisindeki akıl, deneyi bilgiye eşitler. İyi niyet içerisinde yapar bunu. Oysa insan, deneysel olanı içerir ve onu aşar şekilde ussal bir varlıktır. Nasıl mı? Deneyin bir deney olduğunu ne söyler size? İnsanın deneyim içinde olduğunu anlamasını sağlayan deneyimin kendisi değil, onu düşünceye taşıyan aklıdır, Us'tur.
Pozitif bilimler söz konusu olduğunda nesnellik konusu daha açık kavranır ve nesnellik arayışına itiraz edilmez. İş sosyal bilimlere gelince, keyfiliği taşıma gücünün daha yüksek olduğu düşünüldüğünden herhalde, yalan yanlış her anlatım "O da olabilir" gibi göreli olanı baş tacı etme tutumuyla karşılanır her nedense. Doktor söylediğinde ya da da bir araba tamircisi "Aracın sorunlarını iyi niyetle gidermeye çalışacağız" dediğinde, "O ne biçim laf öyle" deriz de iyi niyetli felsefeye itiraz etmeyiz.
*
Uyuşmazlıkların çözümünde devlet yargısı yerine geçebilen yeni tanım ve kurumlar, yeni girmedi hayatımıza. Alternatif yöntemler ve hakemlik kurumları tarihin hemen her döneminde farklı şekillerde vardı. Ancak nitelikli yapısıyla bugün, hakemlik ya da tahkim kurullarından eskiye oranla daha hızlı ve tarafları daha fazla tatmin eden sonuçlar elde edilmesi beklenmektedir.
Akıl her sahada olduğu gibi bu sahada da ilerlemektedir ancak tahkim kurumlarında kimileri, önemli bir yanlış içine düşmüş durumdalar. Bir ilke olarak ortaya konan ve her türlü yapıda karşımıza çıkabilecek bu yanlış, bir marifet beyanı olarak gururla ifade edilmektedir: "Efendim biz kurul olarak kararlarımızı oy birliğiyle alıyoruz."
İyi niyetli ve kulağa hoş gelen bir düşünce değil mi? Oy birliği! Hatasızlık gibi bir şey düşündürüyor sanki? Oysa felaketin ta kendisi; düşüncesizliğin…
*
Adalet arar insan; Türkçe türe. Bir idealden söz ediyoruz ve bu ideale yaklaştığı ölçüde adil olur insan. Mutlak türenin arayışı anlamlı ve bütünüyle belirleyicidir ama insan, tarihin sonunda varacaktır bu düzeye. Mutlak kelimesi de Arapça kökenli ve Türkçe "saltık", kulağa daha iyi gelmiyor mu?
Saltık olana ulaşmak yolunda insan, diyaloğu yaşatır. Alınan karara belki katılır belki katılmaz ama diyaloğun sürdürülmesiyle gelebilecek bir itiraz, ilerlemenin adımı olabilir.
"Biz kararlarımızı oy birliği ile alırız" denilen yerde, sözde iyi niyet içinde kusursuz bir terazi ortaya koyduğunu düşünen akıl, kararın saltık türeyi (mutlak adaleti) sağlayamayacağı ölçüde diyaloğu ve dolayısıyla ideale ulaşma çabasını söndüren, öldüren akıldır.
Bu iyi niyetli düşünce yapısı, türeyi tesis edemez. Bir itibar konusu olarak görülen oy birliğiyle karar alma ilkesi, birinin bir diğerine tahakkümüne olanak tanır. Bir belirleyici vardır ve süreç içinde birileri ona ağır ağır biat eder. Çünkü diyaloğun öldüğü yerde baskı vardır; açık ya da örtülü…
Karara katılmayan üye, oybirliği ile karar alma kararı nedeniyle bir itiraz kaleme alamaz. Kaleme alınamayacak itiraz, bir sonraki toplantıda dile de gelmez; dile gelemeyen, bir sonra düşünceye…
Kararlar alın: Oybirliği dayatması ve kendinizi güvende hissetme tutsaklığı içinde değil, ussal ve adil olana uzanma istenci içinde özgürce.