Haberler

İki top dondurma

Kuvay Sanlı

Kuvay Sanlı

Yazar
11.08.2021 07:26

Akşam saatlerinde Adrasan'daki bizim küçük otelin önüne seyyar dondurma satıcısı geldi. Çalışan çocuklar "Dondurma mı ısmarlıyorsun bize?" dediler. Yoldan geçen iki kişi de dondurma arabasının yanında durunca, "Size de ısmarlayalım" dedim. Onlar da seyyar bayrak satıcısıymış. Tereddüt ettiler ama ısrar edince, "Mübarek gün, gönlünden geçtiyse ısmarla abi" dediler.

Sohbet, şakalaşma başladı. Döndüm dondurmacıya, "Sana da bir dondurma ısmarlayayım mı? Satan tanıdık. İyidir dondurması" dedim. "Yok. Ben seyyar satıcıdan bir şey almam!" dedi Mevlüt gülerek ve uğurladık onu.

Bayrak satıcılarıyla sohbete devam ettik. Saten kumaştan büyükçe bir Türk bayrağı aldım onlardan. "Hatırlamadın ama bir iki saat önce arabayla geçerken su istemiştik biz senden" dedi birisi. Ne hatırlaması, karıştırıyorlar diye geçirdim aklımdan ve "Valla kusura bakmayın" diyebildim ancak. "Tanımadığın adama dondurma ısmarlıyorsun, biz de şu fiyata veririz" dediler ve yarı fiyatını aldılar bayrağın. İçeri davet ettim, tuvaleti lavaboyu kullandırdım. Türk kahvesi ikram ettim, bir yarım saat kadar sohbet ettik.

Sivas'tan bir çıktılar mı binlerce kilometre yol yaparak, bayrak satıp dönüyorlarmış evlerine. Arabalarını ileride kuytu boşluğa park etmişler, içinde uyuyacaklar... "Abi bizim araba az ileride, yeri uygun olur mu, bir şey derler mi?" diye de sordular. Araçlarını park ettikleri boş arazinin bile uygun olup olmadığını sorgulamaları, bizden ya da başkasından aldıkları bir şişe suyu anmadan geçmemeleri benim için değerliydi. Yaşanan diyalog değerliydi.

Dondurmacının önünde durduğu küçük otelin büyük okullarda okumuş, büyük işler başarmış, dünyanın önde gelen metropollerinde yaşayan kimi batılı müşteriden de ileri bir nezaket düzeyi vardı, biri Sivaslı biri Nevşehirli bu iki insanda. Çekingen ya da ürkek falan değillerdi ama. Öz güvenleri yerinde, nazik ve ölçülü.

Seyyar bayrak satıcısı iki insanı biraz analiz edince, seyyar dondurma satıcısının kendisini konu ettiği nüktedan yaklaşımı üzerine düşününce… Tasavvuf ana bilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç'tan duydum sanırım, "Anadolu'da bilgelik vardı. Bilgeliği yok ettiler, şimdi yerine kişisel gelişim koymaya çalışıyorlar" diye. Anadolu'da bilgelik var hala daha. Dönemsel olarak üstü belki biraz tozlanmış olabilir ancak açınıp parlayacaktır. Kaçınılmaz.

*

Akla ilkin siyasetçiler gelir ama toplumsal ölçekte hangi işe soyunulursa soyunulsun, doğru insani örneklere yönelmeli, fotoğraf vermek adına suni hallere değil. Bu ölçekte konularla uğraşanlarda sanki günümüzde samimiyet biraz yitti, şimdi artık samimi görünme halleri…

Bir ince değişim gerekli. Kişiler ya da kurumlar varlığını, bir karşıta karşı"mecburiyet" olarak konumlandırmamalı. Anti propaganda değil, propaganda yapılmalı. Duyguya değil, akla seslenmeli. Duygusaldır insanımız ancak sonunda aklını dinler ve rasyonel davranır. Aklıselim duygudan daha güçlü bir belirleyicidir. Üstü tozlansa da, açınacak parlayacak ve sonunda hep kazanacak bu güçlü olanla bağ kurulmalı. Çünkü iş hesap işiyse bile, benim iki top dondurmanın yanında saten bayrağın yarı fiyatı fazla kaçar.

title