Kayhan Tarhan

Gölün Kıyısında Bir Michelin Hayali: Şef Fırat Yakut ve Élvora’nın Lezzet Yolculuğu

24.07.2025 11:31
Haber Detay Image

Ağva'nın doğayla iç içe, oksijenle sarhoş eden kıyılarında, göle sıfır konumlanmış bir restoran var artık: Élvora. Ama bu sadece göl kenarında kurulmuş bir restoran değil. Bu, aynı zamanda bir gastronomi manifestosu. Ve arkasında, Ulus 29'da 11 yıl boyunca Executive Chef olarak imza atan, daha önce bir restoranına Michelin yıldızı aldırmış bir isim duruyor: Şef Fırat Yakut.

Geçtiğimiz günlerde, sektörün yazarları, şefleri ve influencer'ları olarak bu özel sofraya davet edildik. Açıkçası, iddialı bir menünün karşısına oturduğumuzu ilk saniyeden hissettik ama asıl sürpriz, yemeğin sadece tabakta değil, ruhumuzda da iz bırakmasıydı.

Başlangıçlar: Dengeli Cesaret

Menüye "Salata Elvora" ile başlamak akıllıca. İçindeki taze Akdeniz yeşillikleri ve yoğurtlu limon sosu zaten tanıdık olabilir, fakat üzerine serpiştirilen ev yapımı nar ekşisi ve çıtır buğday o alışıldık tazeliğe beklenmedik bir katman ekliyor. Dokusu zengin, aroması oturmuş. "Bu bir başlangıç, ama ciddiye alın" der gibi.

Hemen ardından gelen Levreğin marine hali ise tam bir karakter gösterisi. Kivi ve lime ile yapılan asidite oyunu ne çok sert, ne de silik. Ama kişisel notum şu: yanına bir damla daha zeytinyağı ya da ferahlatıcı bir kişniş sos eşlik edebilirmiş. Bu haliyle rafine, ama bir tık daha öne çıkabilir.

Çıtır Karidese geldiğimizde işler biraz daha sıcaklaşıyor. Karides tam kıvamında; dışı altın rengi çıtır, içi yumuşak ama diri. Altındaki acı-mayhoş sos, bu tabağın sadece "tadım" değil, "bağımlılık" yaratacak türden olduğunu söylüyor.

Ana Yemekler: Teknikle Dolu Bir Mutfak Dili

Dana Yanak Rigatoni, menünün en güçlü parçalarından biri. Eti kaşıkla ayırmak mümkün, parmesanla desteklenmiş sos ise makarnayı asıl yücelten şey. Yanak eti gibi derin aromalı bir ürünle çalışmak zordur, ama burada hem teknik hem lezzet kusursuz ilerlemiş.

Dana Kaburga, klasik bir yorumdan çok uzak. İçindeki sakatat dokusu sezen bazıları için sürpriz olabilir ama lezzet profili o kadar iyi ayarlanmış ki, şaşırmakla hayran kalmak arasında ince bir sınır çiziliyor.

Ve finalde: Izgara Deniz Levreği. Yeşil bezelye püresi, roka kuşkonmaz ve maydanoz salsa eşliğinde sunulan bu tabak, hem doğaya selam duruyor hem de sadeliğin altındaki ustalığı gösteriyor. Balık iyi pişmiş, içi nemli, dışı hafif karamelize. Yanındaki salsa, göl manzarası eşliğinde bir Akdeniz sahilini çağrıştırıyor.

Tatlılar: Hafif, Zarif, Anlamlı

Pavlova, menünün tatlıdaki yıldızıydı. Meringue'in dışı çatır çatır, içi marshmallow yumuşaklığında. Frambuaz sorbe ve orman meyveleriyle dengelenmiş. Şekere yaslanmadan tatlı olmayı başarmış nadir tabaklardan.

Lime Crème Brûlée, klasik Fransız tarzını tropik bir yoruma taşıyor. Üzerindeki mango & passion meyveli sorbe, tatlının içindeki lime kabuğu aromasıyla harika uyum sağlamış. Hafif bir burukluk, tatlıdan sonra gelen ferahlamanın habercisi gibi.

Bir Tarla, Bir Vizyon ve Gölün Sesi

Élvora sadece tabaklardaki değil, tarlalardaki özenin de bir yansıması. Şef Fırat Yakut, restoranın mutfağında kullandığı birçok ürünü kendi ektiği küçük bir alandan temin etmeye başlamış. Henüz ilk adımları atılmış ama büyük bir tarımsal proje için kollar sıvanmış durumda. Bu, sadece yerellik adına değil, lezzetin kimliğini sahiplendirmek adına da önemli bir adım.

Bir yandan doğayla uyumlu bir mimari içinde göl manzarasının hakkını veren bu yapı, diğer yandan uluslararası gastronomi sahnesinde "Michelin adayı" olabilecek bir iddia taşıyor. Ağva'daki butik işletme algısını kırarak, dünya standardında bir restoran yaratılmış. Bu anlamda, sadece yerel değil, global ilgiyi hak eden bir proje.

Sonuç mu?

Biz bu sofradan memnun kalktık. Üstelik sadece karnımız değil, aklımız da doydu. Her tabağın ardında bir teknik, bir hikâye ve bir yorum vardı. Kolay kolay beğenmeyen damaklarımız, burada neredeyse her şeye başıyla onay verdi.

Şef Fırat Yakut, yine yapmış yapacağını. Sadece yemek değil, bir destinasyon yaratmış. Şimdi Michelin'in gözleri neden Ağva'ya çevrilmesin ki?

Yazarın Tüm Yazıları

title