"Üniversitelerde Gastronomi Eğitimi Herkesin Elinde Oyuncak Olmamalı"
(Akreditasyon Zorunluluğu Şart)
Türkiye, gastronomi alanında dünyanın en büyük potansiyeline sahip ülkelerden biri. Ancak bu potansiyel, doğru şekilde yönlendirilmediğinde ne yazık ki değer kaybediyor. Özellikle de işin temelini oluşturan eğitim kısmında ciddi problemler yaşıyoruz. Bugün birçok üniversite, Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü açmış durumda. Ancak bu bölümlerde kimlerin ders verdiğine baktığımızda karşımıza çıkan tablo oldukça sorunlu.
Birçok üniversitede, sektörde karşılığı olmayan, mesleki deneyimi tartışmalı ya da akademik formasyondan uzak kişilerin öğrencilere ders verdiğini görüyoruz. Bu kişilerden alınan bilgi çoğu zaman birbirinden kopuk, sistemsiz ve uygulamadan uzak oluyor. Sonuç olarak mezun olan öğrenciler, sektöre girdiklerinde hayal kırıklığı yaşıyor. Ya mesleğe küsmüş bir şekilde başka alanlara yöneliyorlar ya da çalıştıkları işletmelere zarar vererek kendi kariyerlerini de riske atıyorlar.
Bu noktada artık somut ve sistemli bir çözüm önerisi sunmak gerekiyor:
Türkiye'de üniversitelerde gastronomi eğitimi verecek kişilerin bir "Gastronomi Akreditasyon Kurulu"ndan belge alması şart olmalı.
Bu kurul, alanında uzman bir heyet tarafından yönetilmeli. Kurul; şefin ya da eğitmenin mesleki deneyimini, bilgisini, anlatım becerisini, hijyen yaklaşımını, etik duruşunu ve pedagojik donanımını objektif kriterlerle değerlendirmeli. Üniversitede ders verecek bir kişinin yalnızca "usta öğretici" olması yetmemeli. Çünkü üniversite, sektörün mutfağı değil, vizyonunun üretildiği yerdir.
Türkiye'de çok değerli alaylı şeflerimiz var. Bu insanlar üniversite mezunu olmayabilir, ama mutfakta yıllarını geçirmiş, binlerce kişiye ekmek kapısı açmış, önemli başarılar kazanmış olabilir. Bu kişilere sistem dışı muamelesi yapmak da büyük bir haksızlıktır. İşte tam da bu yüzden üniversite diplomasından bağımsız, ulusal geçerliliğe sahip bir akreditasyon sistemi kurmak, hem alaylıları sisteme entegre eder hem de kalitesiz eğitimin önüne geçer.
Bu belge e-Devlet üzerinden erişilebilir ve doğrulanabilir olmalı. Şeffaflık ve denetim, bu sistemin temel taşları olmalı. Akreditasyon belgesi olmayan bir kişi, nasıl hastanede hekimlik yapamıyorsa, üniversitede de ders verememeli.
Bu kurulu kim oluşturabilir? Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, YÖK veya Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumlar ortak çalışmayla bu yapıyı inşa edebilir. Hatta sektör temsilcileri, akademisyenler ve meslek birliklerinden oluşan bağımsız bir konsey bile oluşturulabilir.
Unutulmamalıdır ki; gastronomi bir vitrin değil, bir kültürdür. Bu kültürü taşıyanlar da bilgiyle, vizyonla ve yetkinlikle donatılmış olmalıdır. Aksi takdirde, kendi mutfağımızı yabancı kaynaklardan öğrenmek zorunda kalacağımız bir gelecekle karşı karşıya kalırız.
Artık zamanı geldi:
Gastronomide eğitim veren herkes, ülkenin geleceğini şekillendirdiğinin farkında olmalı.
Ve bu sorumluluğu taşımanın ilk adımı, akreditasyondan geçmelidir.