Mine G. Kırıkkanat'ın yeni kitabı: "BARUT, her şeyin bir bedeli var"
12 punto'dan Sercan Meriç'in kaleme aldığı röportajda, gazeteci-yazar Mine Kırıkkanat, kitabın adı için açıklamada bulunarak: "Hayat bir kavga. Hatta bir savaş. Savaşta mutlaka silahlar kullanmak gerekiyor. Benim silahım da kalem. Bilgi, tecrübe, acılar, sevinçler, başarılar ve hayal kırıklıklarıyla o silaha nasıl bir mermi hazırlandığını anlatıyorum bu kitapta. Elbette adı da doğal olarak "Barut" oldu. Barutum hazır. Barutumun nasıl dolduğunun kitabı bu. İkinci ciltte zaten ateş başlayacak," diyor.
Ben henüz kitabı okumadım fakat kitap hakkında basında çıkan yazıları ve röportajları okudum.
Kırıkkanat ile Çetin Altan arasında büyük bir aşk yaşandığını biliyorum. Hatta yanılmıyorsam birbir yazıda Kırıkanat'ın Pariste Çetin Altan'la birlikte yaşadığı dönemde kavga edip ayrılmak istediğini Çetin Altan'da kendisine "benim her zaman bir yedeğim bulunur" dediğini okumuştum.
Kitaptan alınan alıntılarda Çetin Altan'ın çocuklarının annesi Kerime hakkında bazı düşündürücü bilgiler yer alıyor:
"Çetin'in Kerime'yle evliliklerine ilişkin itirafları bundan ibaretti. 'Ayrı dünyalardanız' derken köylü ve cahil olduğunu sezdirdiği Kerime'nin konakta ne iş yaptığını; ona tecavüz mü ettiğini yoksa gönüllü mü birlikte olduklarını tabii ki merak ettim, sormaya cesaret edemedim," diye anlatıyor Kırıkkanat.
Bu bilgilerden sonra da Altan bir gece Kerime'nin konakta çalışan bir hizmetli olduğunu, aralarında seks ilişkisi yaşandıktan sonra hamile kalınca evlenmek zorunda kaldıklarını anlatıyor.
Mine G. Kırıkkanat'ın kendisi için ise şu bilgiler veriliyor: ....Kuzeni Volkan Bozkır; AK Parti'nin sevdiği nadir "monşer"lerden. Emekli Büyükelçi sonradan milletvekilliği yapıyor; kızı Okşan ise Lucca'nın sahibi Cem Mirap'la evli. Pek çok Beyaz Türk ailesinde olduğu gibi aile ağacı evliliklerle zenginleşip çeşitleniyor.
Doğrusu Kerime hakkında yazılanlarla beraber, Kırıkkanat için yazılanlar insana bir kıyaslama kuşkusu yaşatıyor.
Kırıkkanat Çetin Altan'ın çocukları Ahmet ve Mehmet Altan içinde ilginç iddialarda bulunuyor.
Özellikle Mehmet Altan için "Başarısız eğitim süreci ve acıklı yetersizlikteki Fransızcasıyla, Fransa'dan asla yüksek öğrenim bursu falan alamazdı," diye yazıyor. "Çetin Altan'la tanıştırdığım 'Fransa'nın gölge büyükelçisi' Marc Bernardin, babasının hatırına Mehmet Altan'a Fransa'dan burs çıkarttı."
Kırıkkanat'ın iddiasına göre Mehmet Altan'ın Sorbonne'daki yüksek lisans ve doktora tezleri "berbattı ve"herikisinde de hem içerik hem de Fransızcası ismi bende saklı yetkin bir kişi tarafından yeniden yazıldı."
Kırıkkanat, Yaşar Kemalim Nobele aday gösterilmesi ile ilgili olan ve 1980 yılı Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda geçen olayı da şöyle anlatıyor:
"....Oradan Teşvikiye'ye geçip Ziya'da yemek yemeyi kararlaştırmıştık. Saat 20.00'ye doğru, Çetin vali ve komutandan izin istedi.
Vali Orhan Erbuğ ile Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ, içerde gösterdikleri saygıyı, dışarıda kapıya kadar geçirerek sürdürdüler. Hatta Çetin'in lafı bir türlü bitmediğinden, dışarıdaki birkaç adımlık merdivene kadar eşlik ettiler.
Tam merdiven başında, artık vedalaşmak üzere eller sıkılıyordu ki, Çetin Altan işaret parmağını kaldırıp salladı: 'Yaşar Kemal'e dikkat edin, vatan hainidir! Nobel'i alabilmek için Kürt milliyetçiliği yapıyor. Türkiye'nin başına iş açar. Devletin ne yapıp edip, Yaşar'ın Nobel'i almasına engel olması lazım...'
Mine Kırıkkanat bu olayı şöyle değerlendiriyor: "Çetin'in İsrail gezisini izleyen bir yılda sabit fikir haline getirip salt benimle paylaştığı Nobel hırsı; 29 Ekim 1979'da onu gerçekten çok alçakça bir davranışa sürükleyecek ve gözümdeki değeri serbest düşüşe geçecekti"
Kırıkkanat'ın hem bir röportajında ve hem de kitabında TTOK Başkanlarından rahmetli Çelik Gülersoy için söylediklerine de katılmıyorum.
Şöyle diyor Kırıkkanat:"Onunla ilgili söyleyecek lafım da var. Çelik Gülersoy, 1,5 yıl içinde iki kez hamile kaldığım için beni işten attı. Bu karı bize yararlı olmuyor diyerek.
Bir İstanbul Şövalyesi, bir İstanbul beyefendisi, aşığı olan Çeliksoy'un KARI sözcüğünü kullandığını sanmıyorum.
Yine Kırıkkanat'a; Yaşar Kemal'in kardeşi Ramazan Yaşar'dan önce iş görüşmesi yaptığı bir işadamı da akşamında kapısına dayanıyor, ona açık açık "metresi olmasını" teklif ediyor. Tacize uğramadan çalıştığı tek kurumsa "eşcinsel değilse aseksüel olduğunu hepimiz biliyorduk" dediği Çelik Gülersoy'un yönettiği Turing. Deniliyor.
Yani Çelik Gülersoy'un kendisini taciz etmemesi "aseksüel" cinsel eğilim ile açıklanıyor. Oysa Turing te birlikte çalıştığım Çelik Gülersoy'un erdemli ve ahlaklı olduğu nedeni ile kimseye tacizde bulunmayacağı kanısındayım.
Ayrıca Gülersoy ile Kırıkkanat arasında hiyerarşi farkı vardır. Gülersoy, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumunun genel müdürüdür ve işveren sıfatı vardır. Kırıkkanat ise kurumda sanat ve kültür yönetmeni olarak çalıştı.
Makam farkları ve yetkilerini kötüye kullanarak yanında çalışanlara tacizde-tecavüzde bulunma olaylarına sıkça rastlanmaktadır. Fakat, toplum hafızasında haklı bir yer edinmiş olan Çelik bey için bu yetkiyi kötüye kullanma düşünülemez kanısındayım.
Bu arada 7 Temmuz 2019 da gazete DUVAR'a Çelik Gülersoy için yazdığım yazımdan küçük bir alıntıyı da sunuyorum:
Her kentin de "bir sevdalısı", "bir şövalyesi", "bir mimarı", "bir aşığı", "bir beyefendisi", "bir yazarı" ve "bir küskünü" olur. İşte İstanbul için onlar sizdiniz Sevgili Gülersoy.
İSTANBUL'A ADANMIŞ YAŞAM - 73 yıllık yaşamınızı İstanbul'a adadınız. Mesleğiniz hukuk, ruhunuz yaratıcı bir mimar, bir estetikçiydi. Terk edilmiş, yıkılmış viraneler, mezbele yerler sizin elinizde sihirli bir değnek değmiş gibi başka bir dünyaya dönüşüyordu.