Anılar Sepetinden

İzzet Doğan

Şükran hanımla bir arkadaş aracılığıyla tanışmıştım. Bana, kendisinin yetişkin kızıyla birlikte yaşarken, oğlunun da boşandığını ve sonra mahkeme kararı ile iki çocuğunun velayetini aldığını, çocukların görüşme günlerinde annelerinin yanına gittiğini söylemişti.
Şükran hanım bir süre sonra da ; oğlunun çocuklarına bakmakta zorlanması nedeni ile birlikte yaşadıklarını ancak daha sonra oğlunun vefat ettiğini, boşanmış olan gelinin de hiçbir mahkeme kararı olmadan vefat olayından sonra gelip anne sıfatı ile iki küçük çocuğunu alıp gittiğini ve çocuklarla görüşme sağlayamadığını anlatmıştı.
Ben de kendisinin çocuklarla görüşme hakkına sahip olduğunu bu konuda bir dava açması gerektiğini söyledim. Ayrıntılarını anımsamıyorum fakat açılan dava sonunda çocukların velayetini annenin aldığını Şükran hanıma da belirli aralıklarla ve yaz tatili için çocuklarla görüşme hakkı tanındığını bana anlatmıştı.
Yıllar geçmiş ve Şükran hanımın torunları büyümüştü. Şükran hanım İstanbul da mütevazi bir evde yaşıyordu ve ailesinin yardımıyla Akdeniz de bir ilçede küçük mütevazi bir yazlığı vardı.
Kızıyla yaşayan Şükran hanımın en büyük mutluluğu yaz tatilinde iki torununu görüşme hakkı nedeniyle 25 gün kadar yazlık eve götürmesi ve ölen oğluna olan evlat sevgisini torunlarınla paylaşmıştı. Oğlunu yitirmişti fakat şimdi oğlunun yokluğunda iki evlat daha edinmişti.
Şükran hanımın büyük torunu artık 13 yaşlarındaydı. Annesiyle birlikte zor koşullarda bir köyde yaşıyordu. Köyde banyo, sıcak su imkanları sınırlıydı. Kendisi de banyo etmeyi belki de sevmiyordu.
Mevsim yazdı ve çocuklar görüşme hakkını kullanan babaannelerinin yazlığına gelmişlerdi.
Büyük torun mahallede arkadaşlarıyla top oynamıştı. Hava sıcaktı ve çok terlemişti, kokuyordu.
Giysileri de toz toprak içindeydi. Eve döndüğünde Şükran Hanım onu banyoya sokmak istemiş ne var ki yıkanmak istemeyen çocuk direnmişti. Şükran hanım torunun kolundan tutup banyoya götürmek istemiş ancak çocuk çevik davranmış ve sokağa kaçıp cep telefonu ile annesini aramıştı. Anne de Jandarmayı aramış ve sonuçta mahkeme kararı da olmadan çocuklar henüz görüşme gün süreleri bitmediği halde kolluk tarafından anneye gönderilmişlerdi.
Ancak Şükran Hanım içinde torununa şiddet göstermekten-eziyet etmekten bir ceza davası açılmıştı.
Şükran hanım kış mevsimini geçirmek için yazlıktan döndüğünden yerel mahkeme ifadesinin alındığı için yerleşim yeri mahkemesi olan Küçükçekmece deki ceza mahkemesine istinabe yoluyla talimat yazmıştı.
Şükran hanım beni aradı ve ben de isterse burada ifade verebileceğini ve birlikte yaşadığı yetişkin kızını olayı bizzat gördüğü için tanık olarak gösterebileceği bilgisini verdim.
Şükran hanım talimat yoluyla ifadesini verdi ve kızının da tanık olarak dinlenmesini istediğini açıkladı ve bu husus da tutanağa yazıldı.
Olayın geçtiği ilçede davanın açıldığı mahkeme de ki duruşma Temmuz ayının ilk haftasıydı. Şükran hanım da yazlığına dönmüştü. O günlerde bir yakınımla birlikte bende o civarda bulunmaktaydım. Şükran hanım beni aradı ve orada olduğumu öğrenince ertesi gün talimatla savunmasını yaptığı davanın duruşmasının olduğunu ve korktuğunu benim de yanında olmamı ve duruşmaya katılmamı istedi.
Ertesi gün duruşma saat 11.00 de idi ve Şükran hanımla buluşup saat 10.30 da adliyeye gittik. Ben alışkanlıkla kapıda asılı duruşma listesine buradayız diye yazdım.
Biraz sonra mübaşir bizim notumuzu görünce "Şükran Hanım" diye seslendi ve yanına gittik.
"Sizin dosyanıza bu sabah hakim karar verdi ceza aldınız" diye söyledi. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak gibiydim. Şükran hanım ve tanık olarak dinlenecek kızı da şaşırmışlardı ve panik halindeydiler.
Özellikle Şükran Hanım ceza aldığına inanamıyordu ve duruma isyan ediyordu.
Mübaşir "isterseniz hakimle görüşün" dedi.
Ben de "Gördüğünüz gibi duruşma saatine daha 30 dakika var. Kendi aramızda tutanak düzenleyebiliriz. Şimdi olmaz hakime söyleyin duruşmalar bitince bizi alsın. Daha rahat bir ortam olur ve konuyu daha rahat konuşuruz" dedim.
Saat 12.30 gibi hakimin duruşmaları bitti ve biz salona girdik.
Ben hakime şüphelinin istinabe yoluyla ifadesinin alınmasının duruşmaya gelme ve savunma yapma hakkını kaldırmayacağını, şüphelinin torununa eziyet etme-şiddet gösterme kastının olmadığını, anne-babanın ve onların yerine geçenlerin çocuklara karşı tedip yani uslandırma, eğitme hakkının olduğunu ve esasen talimat ifadesinde olayın gören ve görgü tanığı olan kızının da kimliğini yazdırarak tanık olarak dinlenmesini istediğini, tanığında hazır olduğunu açıkladım.
Fakat Şükran hanımın heyecan içinde 75 yaşında iyi bir vatandaş, iyi bir insan, iyi bir anne olduğunu, torunlarını çok sevdiğini çocuğun sağlığı-temizlenmesi için banyoya sokmak istediğini anlatması tam bir film sahnesi gibiydi.
Hakimde cezanın hafif olduğunu, kendisine bir zarar sağlamayacağını vs. bildiriyor fakat Şükran hanımın isyanını bastıramıyordu.
Sonuçta savunmalar tutanağa geçirildi, tanık dinlendi ve inanamayacaksınız ama "babaanne tedip hakkını" kullandı kısa gerekçesi ile Şükran hanımın aklanmasına karar verildi.
Ayrıca hakimin, Hatice hanımın Küçükçekmece adliyesinde savunması alındığı ve duruşmaya gelmeyeceği kanısıyla duruşma saatinden önce boş bir zamanda karar vermiş olduğunu öğrendik.
Sonuçta ben verilmiş ve şüpheli tarafından öğrenilmiş bir ceza mahkemesi kararının kanun yollarından geçmeden, kararı veren yargıç tarafından değiştirildiğine şaşkınlık içinde tanık olmuştum. Yaşadığım bu olay meslek yaşamımda bir ilkti.