İlyas Han Şahin

Gökyüzü ve Zeka

06.08.2025 01:07
Haber Detay Image

Bütün işlerimiz yer ile. Yerde yürür, yerde yaşar yere ev yapar yere eker ve biçeriz. Yer yüzünün bize sunduğu gıda ve su ile hayatımızı devam ettiririz. Yerden, topraktan, arzdan hayat bulur yaşarız ve ölünce de toprağa veriliriz. Yer yüzü bize hayat için kucağını açar yani.

Yeryüzü hayatın ve ölümün beşiği iken gökyüzü düşünmenin adıdır. ilk çağ medeniyetlerinden beri insan oğlu gök yüzüne hep aşık olmuştur. Bu bazen olağan üstü duruların sebebiyle bazen de hayret ile olmuştur. Hayret ve merak. Bilimin iki önemli basamağıdır zaten. Merak etmeden öğrenemezsiniz. Hayret edersiniz ve bu hayret sizi düşünmeye araştırmaya sevk eder. Sümerlerin zigguratlarından Babil'in kulesine, Mısır piramitlerinden Maya ve İnka'lara uzanan bir coğrafyada medeniyetin geliştiği bütün toplulukların ortak özelliği gökyüzü ile olan münasebetleridir. Gökler kadim Türk geleneklerinde de gökler hep kutsanmış ve yukarılarda bir üstün gücün varlığına kurbanlar adanmıştır. Işık kirliliğinin olmadığı kadim zamanlarda özellikle geceleri muhteşem bir renk cümbüşü altında insanoğlu başını göklerden alamamıştır. Eğer bir üstün güç varsa bu mutlaka yukarılarda olmalıdır demişlerdir. Gökleri kutsal kabul etmişlerdir. Günümüzde her kutsal kabul edilene "tapınma/tapma" izafe edildiği için hep bu kavramlarla tercümeler yapıldığı için olaya hep mistik ve paranormal bir boyut eklemek zorunda kalınmıştır. Ben öyle eskiden insanın her önüne gelen nesneye cisime taptığına inanmıyorum da zaten. Kutsal kabul etmek bilinmez ve gizemli olana yüklenen olağanüstü sırları barındırdığı için en kestirme "tapa" deyip işim içinden çıkmışız. Ama sanırım ileride uzun yıllar sonra bunların tapma/tapınma değil de kutsal kabul etme boyun eğme ve güçsüzlüğünü idrak etmek olarak anlamak daha sağlıklı olacaktır. Gökyüzüne bakan, gökyüzünü inceleyen ve gökyüzüne aşina olan insan yada toplulukların bu merakları onlara takvimi, matematiği, meteorolojiyi, zamanı bölmeyi, astronomiyi ve daha pek çok önemli bilimsel gelişmeyi armağan etmiştir. Bizim İslam kültürümüzde ise gökyüzü hak ettiği değerli hep almıştır. Kur'anı incelediğinizde neredeyse bütün peygamberlerin gökyüzüne aşinalıkları ve sempatileri vardır. Göklere yüzleri dönüktür. Çaresiz ve üzgün oldukları hallerde başları yukarda yüzleri gökyüzündedir. Hz. İbrahim'in gökyüzü ile olan serüveni uzun uzun anlatılır. Bir yaratıcı arayan deha sahibinin bunu göklerde aradığı, Peygamberimiz (a.s)'in vahiy öncesinde sık sık dağlarda yalnız gezerek yukarılara baktığı ve kendisinin ümmetine gökyüzüne bakmalarını öğütlediğini biliyoruz. Ali Kuşçu, Ali bin İsa, Fergani, İbn-i Şatr ve daha pek çok Müslüman alim göklerle ilgilendiler. İlgilendikleri gökler ise onların isimlerini yüzlerce yıl yaşattı ve bizlere aktardı. Yine Newton, Faraday, Einstein, Tesla gibi batılı bilim adamlarının en büyük aşklarıydı gökyüzü…

Gökyüzüne yüzü dönük olanın dehası, zekâsı ve dünyası daha aydınlıktır. Fikri hürdür, ufku geniştir. Sabırlıdır. Kibirsizdir. Alçak günüllüdür. Meraklıdır. Gökler insanı varlığıyla büyülerken bilinmezliğiyle cezbeder hep.

Bu sebeple bizler gençlere ve çocuklara gökleri sevdirmeliyiz. İstikbal göklerdedir. Gökyüzünün bilgisine sahip olanlar her daim terakki edecektir. Merak edenler ileri gidecektir. Soran sorgulayan bireyler aydınlık geleceklerde yaşamayı hak edeceklerdir. Hiçbir şey bilmediğimiz bir yer olan gökyüzü her şeyi bildiğini zanneden insanoğluna ibret olarak yukarılarda durmaktadır. Göklerin bilinmezliği, muhteşemliği ve sonsuzluğu karşısında saygı ile eğilip merak ile araştırmayı gerektiriyor.

Hep şunu söylüyorum gökyüzü ile zekâ arasında bir bağ var. Kesinlikle var. Gökyüzünü seven ile bilgiye hikmete aşık bir gönül bağlantısı var…

Yazarın Tüm Yazıları

title