Aldatılan Eşin Üçüncü Kişiye Dava Açma Hakkı - Ömer Sivrikaya Kararı
Haşim Elmas
ANAYASA MAHKEMESİ'NDEN TARİHİ KARAR: ALDATILAN EŞ ÜÇÜNCÜ KİŞİYE DAVA AÇABİLECEK Mİ?
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 161 ve devamında düzenlenen boşanma nedenlerinden zinaya dayanılarak açılan boşanma davarında gündeme gelen konulardan biri, aldatılan eşin kendisiyle aldatılan 3'üncü kişiye karşı da bir dava hakkının bulunup bulunmadığıdır. Eşler bu konuda, duygusal bir yaklaşımla aldatma durumunda aldatan eş ile kendisiyle aldatılan 3'üncü kişinin de kusurlu olduğunu iddia edip, bu kişilere karşı dava yoluyla hak talep edebileceklerini düşünmektedirler.
Türkiye'de aile kurumuna atfedilen önem, geçmişten itibaren her türlü devlet uygulamasında kendini göstermektedir. Öyle ki Cumhuriyet ile birlikte hem Anayasa'da hem de Medeni Kanun'da aile kurumunun korunması esası devam ettirilmiş ve buna ilişkin özel hükümler getirilmiştir. Adeta toplumsal kodlara işlenmiş bir vaziyette olan bu yaklaşım nedeniyle eşlerin aile ve evlilik birliğini sona erdirmeleri travmatik bir süreç haline gelmektedir.
Boşanmanın niteliği itibariyle eşler üzerinde bıraktığı bu olumsuz etki, boşanma nedeninin zina olması durumunda daha da kötüleşmektedir. Aldatılan eş, karşı karşıya kaldığı aldatılmanın psikolojik etkileriyle, yalnızca kendisini aldatan eşe değil, kendisiyle aldatılan 3'üncü kişiye de bir bedel ödetme arzusu içine girerek, kişilik haklarının zedelendiği, aile hayatına saygının ihlal edildiği nedenlerle maddi ve manevi tazminat davası açmaktadır. Ancak bu dava doktrinde ve yargı içtihatlarında pek çok tartışmaya ve görüş ayrılığına neden olmuştur.
ANAYASA MAHKEMESİ NE KARAR VERDİ?
Anayasa Mahkemesi'nin 25/10/2023 tarihli toplantısında aldığı karar şu şekilde özetlenebilir:
Başvurucu, ailenin toplumun temelini oluşturduğunu ve devletin ailenin huzur ve refahını sağlama yükümlülüğü bulunduğunu ileri sürerek, aile kurumuna zarar verenlere karşı yaptırım uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, aldattığı iddia edilen eşine karşı açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle devletin aileyi koruma yükümlülüklerine aykırı davrandığını iddia etmiştir. Ayrıca, kişilik haklarına zarar gördüğünü ve aile hayatına saygı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini savunmuştur.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun aile hayatına saygı hakkı iddiasını değerlendirmiştir. Mahkeme, ailenin korunmasıyla ilgili pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında başvurucunun iddialarını incelemiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemesinde Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan aile hayatına saygı hakkına, Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi çerçevesinde korunduğuna, Anayasa'nın 41. maddesine vurgu yaparak devlete, aile hayatını korumak için pozitif yükümlülükler düştüğünü ve bu yükümlülüklerin özellikle mahkemelerin etkili bir yargısal sistemi kurma zorunluluğunu içerdiğini belirtmiş ve Yargıtay içtihatlarını referans alarak, aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde devletin ve mahkemelerin yükümlülüklerini değerlendirmiştir.
Anayasa Mahkemesi Yargıtayca verilen içtihadı birleştirme kararının, evlilik birliği içinde gerçekleşen aldatma durumunda üçüncü kişinin tazminat sorumluluğunu doğru yönde düzenlediğini ve mahkemelerin bu yönde tutarlı kararlar verdiğini ifade edip, mahkemelerin ilgili ve yeterli gerekçelerle başvurucunun iddialarını değerlendirdiğini, devletin aile hayatına saygı hakkındaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi, aldatılan eşin, 3'üncü kişinin aldatma fiiliyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar vermiş ve başvurucunun iddialarını reddetmiştir. Ayrıca, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararından sonra artık, aldatılan eş evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı üçüncü kişiye karşı maddi ve manevi tazminat davası açamayacaktır.
EŞLERİN SADAKAT YÜKÜMLÜĞÜ NEDİR?
Eşlerin sadakat yükümlülüğü, Türk Medeni Kanunu m. 185'te düzenlenen nispi nitelikte bir haktır. TMK 185. maddesi 3. fıkrasına göre Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Bu maddeye göre, eşlerden biri, evlilik birliğini sürdürme sorumluluğu altında olduğu sürece, sadakat yükümlülüğüne uymakla yükümlüdür. Eşler, birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal eden davranışlardan kaçınmalı ve evlilik birliğinin sağlıklı bir şekilde devam etmesine katkıda bulunmalıdır. Sadakat yükümlülüğü, cinsel, duygusal, düşünsel ve ekonomik açılardan bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Eşlerin sadakat yükümlülüğü, evlilik birliğinin kurulmasıyla başlar ve evlilik birliği sona erinceye kadar devam eder, dolayısıyla, boşanma davası sürecince ve dava neticeleninceye kadar bu sadakat yükümlülüğü devam eder. Eşler, bu yükümlülüğün ihlal edilmemesini ancak birbirlerinden talep edebilirler. Sadakat yükümlülüğü, evlilik birliğinin temel taşlarından biridir ve evlilikte karşılıklı güveni korumak, ortak bir yaşamı inşa etmek için önemlidir. Evlilik birliği içindeki sadakat yükümlülüğü, sadece hukuki bir boyutu değil, aynı zamanda toplumsal, etik ve ahlaki bir boyutu da içerir.
ALDATILAN EŞİN ÜÇÜNCÜ KİŞİYE KARŞI AÇTIĞI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI NEYDİ?
Aldatılan eşin, üçüncü kişiye karşı açtığı tazminat davası, boşanma davasında olduğu gibi sadakat yükümlülüğü ihlaline dayanan bir dava değildi. Aldatılan kişi bu davayı haksız fiil tazminatı olarak açmaktaydı. Evli eşin 3'üncü kişiyle yaptığı zina eyleminin haksız fiil teşkil ettiği ve bu haksız fiilden de müteselsilen sorumlu olunacağı iddiası ön plandaydı ve dava bu iddia üzerine haksız fiilden doğan zarardan ötürü manevi tazminat şeklinde açılmaktaydı. Aldatan eşin, aldatma fiili ile aldattığı eşin kişilik haklarına zarar vermiş ve ihlal etmiş kabul edilerek üçüncü kişinin de zina fiilinin tek başına işlenemeyecek nitelikte bir fiil olması nedeniyle bu haksız fiilin şeriki yani buna iştirak eden kişi olduğu kabul edilmekteydi.
ALDATILAN EŞİN ÜÇÜNCÜ KİŞİYE KARŞI AÇTIĞI TAZMİNAT DAVASI KONUSUNDA YARGITAY'IN YAKLAŞIMI NEDİR?
Yargıtayın evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunduğu davalardaki yaklaşımı İçtihadı Birleştirme Büyük Kurulunca yeknesak hale gelmiş, zinanın Türk Ticaret Kanunu kapsamında bir suç olmaktan çıkarılması ve eşlerin sadakat borcunun nispi ve yalnızca eşlerin birbirlerine karşı öne sürebileceği nitelikte olması nedeniyle 3'üncü kişiden manevi tazminat isteminde bulunamayacağı yönünde istikrar kazanmıştır. Yargıtayca evlilik birliği dışında olan üçüncü kişinin sadakat yükümlülüğü bulunmamaktadır ve bu nedenle aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu olmadığı belirtilmektedir.
Yargıtay zina fiilinin suç sayılmamasından hareketle zina eden eşlerin fiilinin haksız fiil teşkil etmeyeceği görüşündedir. Çünkü üçüncü kişinin eylemi, herhangi bir koruma normu ihlal etmemektedir ve bu nedenle de hukuka aykırılık söz konusu olmamaktadır. Hukuka aykırılığın olmadığı bir yerde haksız fiilden de söz edilemeyecektir. Müteselsil sorumluluk ise, üçüncü kişinin evlilik birliğinin dışında biri olarak eyleminin eşlere karşı herhangi bir sadakat borcunu ihlal etmesinin imkansızlığı ve haksız fiil niteliğini karşılamaması nedeniyle gündeme gelmeyecektir.
Yargıtay, aldatılan eşin kendisiyle aldatılan 3'üncü kişiye karşı haksız fiil zararı nedeniyle tazminat davası açılabileceğini ancak şu koşullarda kabul etmekteydi: "Üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda manevi tazminat sorumluluğunun doğacağında tereddüt bulunmamaktadır." (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 6/7/2018 tarihli ve E.2017/5, K.2018/7 sayılı kararı). Yani, üçüncü kişi, aldatma fiiliyle bağlantılı olarak aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmişse, özel yaşamına müdahale etmişse, sır alanına girmişse veya kullandığı bazı sözler ve ifadelerle onur ve saygınlığını zedelemişse bu durumda artık hukuka aykırı bir fiilden bahsedileceği için tazminat davası açılabilir, aksi halde salt evli bir kişiyle birlikte olma eyleminden dolayı tazminat isteminde bulunulamaz.
Av. HAŞİM ELMAS - HARBİYE HUKUK BÜROSU
Anayasa Mahkemesi Kararı:
Ömer Sivrikaya [GK], B. No: 2020/3519, 25/10/2023, § …