Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın
Dr. Hakan Çınar
Dünya 2020'nin gelişiyle ve Covid-19'un etkisi ile farklı haller almaya başlarken; dengeler değişmeye, ülkeler geleceğe dair kendilerini daha fazla sağlama alacak aksiyonlar almaya hazırlanıyorlar. Buna en önemli örneklerden biri olarak; aralarında Avustralya, Çin, Japonya ve Güney Kore'nin olduğu 15 Asya-Pasifik ülkesinin, dünyanın en büyük büyük serbest ticaret anlaşmasını imzalaması verilebilir. Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri'nin Trump'lı dönemi sonlandırması ve daha alışılmış eski sisteme doğru tekrar evrilmesi de yine bir değişimin başlangıcı olarak nitelendirilebilir.
Ülkeler bu pandemi döneminde bugüne kadar farkında olmadıkları pek çok şeyin farkına varmaya başladılar gibi görünüyor. Güçlü devlet olabilmenin ve idarelerin krizleri doğru yönetebilmesinin önemi çok daha iyi anlaşılmaya başlanılırken, diğer taraftan ülkelerin güç birliklerini arttırmaya yönelik serbest ticaret anlaşmalarının da boyut değiştireceğini görebilmek mümkün. Karşılıklı olarak vergilere ilişkin muafiyetler anlamına gelen serbest ticaret anlaşmaları; kimi zaman ülkelerin coğrafi ve bölgesel, kimi zamansa siyasi yakınlıkları ile oluşmakta.
Dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşmasına ilişkin olarak yapılan yorumlar da dünya üzerindeki dengelerin değişeceğine dair. Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık olarak adlandırılan ve (kısa adı RCEP) bu mutabakatın, Uzak Doğu'yu dünyanın en önemli merkezi haline getireceği öngörüsü pek çok ülkede hakim. ASEAN (Güneydoğu Asya Uluslar Birliği) ülkeleri olarak anılan Laos, Brunei, Kamboçya, Vietnam Endonezya, Filipinler, Singapur, Malezya, Myanmar, Tayland yani Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Asya-Pasifik bölgesinde bu on adet ASEAN ülkesi ve beş adet diğer ülke (Avustralya, Çin, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore) arasındaki anlaşmayı imzalayan bu 15 üye ülke, dünya nüfusunun ve dünya GSYİH'nin yaklaşık %30'unu oluşturmakta. Dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olan RCEP anlaşması için ASEAN üyesi ülkeler ile Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda ve Hindistan arasında müzakereler 2012'de başlamış, bölge ülkelerinin farklı ticari öncelikleri nedeniyle sürekli ertelenmişti.
RCEP anlaşmasının Çin'in Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik hakimiyetini arttıracağı öngörülürken, ABD ve Avrupalı şirketleri serbest ticaret bölgesinin dışında bırakarak, dezavantajlı konuma getireceği düşünülüyor. Alman siyasetçiler söz konusu anlaşmanın Alman ekonomisi için iyi bir haber olmadığını belirterek, Çinli şirketlerin 14 ülkede Alman şirketlerinden gelecekte daha iyi pazar erişimine sahip olacağını belirtiyorlar ve Alman şirketlerinin bu 15 ülkede satış fırsatlarının da azalacağını belirtiyorlar. Almanya'da iktidar ortağı Hristiyan Birlik Partilerinin (CDU/CSU) Dış Politika Sözcüsü Jürgen Hardt da Asya'daki söz konusu anlaşmayı Avrupa için bir "uyarı ikazı" olarak değerlendirerek, AB'nin artık serbest ticaret müzakerelerini arka plana atmayı kaldıramayacağını belirtiyor.
Başta da söylediğim gibi, dünya ticaretinin kuralları da, oyuncuların davranışları da değişiyor. Bugüne kadar bahsettiğimiz dış ticaretimizin geliştirilmesi ve ihracatımızın artması hususunda, işte tam bu noktada bizim de yeni şeyler yapmamız ve gerçek manada kafalarımızı değiştirmemiz ve inanmamız şart. Eskilerin tabiri ile kartlar yeniden dağıtılmaya başlanıyor. Hepimizin ezgisini hatırladığımız bir şarkının sözleri ile noktayı koyayım bu kez; durumu iyi özetlediği için. "Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın. Kendin içindeyken, kafan dışındaysa çaresi yok kardeşim mutsuz olacaksın…" Dışında kalmamak ümidiyle.