Kraliçe ama önce kadın!
Hacer Aydın
Dünyanın en uzun saltanat süren kişisi olma ünvanını elinde taşıyan İngiltere Kraliçesi Elizabeth birkaç gün önce vefat etti. Modern çağda bir kraliçe olduğu için tüm dünyanın gözü önündeydi ve hayatının her detayı ışık hızıyla tüm dünyaya yayılıyordu. Birleşik Krallık ve aralarında Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın da olduğu İngiliz Milletler Topluluğu üyesi 14 ülkenin 1952 yılından 2022'deki ölümüne kadar kraliçesiydi.
Hükümdarlığı altındaki ülkelerin tümünde demokrasi hakim olduğu için işi nispeten kolaydı aslında. Krallığı çok da başını ağrıtmadan yönettiğini söylemek mümkün. Böylece özel hayatına, ailesine ve aşık olduğu eşine daha fazla zaman ayırabildi. Kadın, eş ve anne kimliklerini hiçbir zaman ihmal etmeyen Kraliçe belki de bu konuda hemcinslerine çok iyi bir rol model oldu.
Kraliçe Elizabeth de herkes gibi bir insandı ve insani gerekliliklere muhtaçtı elbette. Yeme içme, sevme sevilme, hobiler, keyif veren anlar…O da her kadın gibi hayatı ince tarafından yaşama isteğiyle doluydu ve bunu gerçekleştirmesi için de hayat ona oldukça cömert davrandı. Dolu dizgin bir aşk yaşadığı uzun bir evliliği ve bu evliliğin meyvesi 4 çocuğu oldu. Kraliçeliğini bir kenara bırakıp sadece bir eş, kadın, anne olduğu anılarla dolu mutlu bir hayat sürdü.
Aşık oldu ve hükümdarlığını aşkından aldığı güçle yönetti
Kocası Prens Philip'le aşklarını göz önünde yaşadılar. Tüm hayatı göz önündeyken bunu gizleyemezdi zaten fakat bunu her fırsatta açığa vurmak da hoşuna gidiyordu. Hem kocasını onore ediyor hem de bundan keyif alıyordu. Kraliçe olmakla eş olmayı birbirinden ayırarak iki rolü başarıyla götürdüğü söylenir.
Unutulmaz kraliyet aşkları söz konusu olduğunda, Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip, aşkın ve bağlılığın portresiydi. Tarihçiler kraliyet anılarını anlatırken konuyu illaki bir yerinden bu aşka getirip hoş bir dokunuş yaparlar. Flörtleri ve evlilikleri boyunca, Prens Philip'in Kraliçe'nin her zaman sadık arkadaşı, en büyük destekçisi ve güç kaynağı olduğunu söylerler.
Birbirine bağlı çiftlerin ölümlerinin de ardı ardına olduğu söylenir (çok ilginç olan bu duruma bir çok yaşanmış örnek var). Konumuz olan çiftimiz için de bu doğa kuralı değişmedi ve sadece 1 yıl arayla ikisi de hayata veda etti. Tam 70 yıl evli kaldılar ve beraber geçirdikleri son günlere kadar birbirilerine sevgiyle bakmaya devam ettiler.
Elizabeth ve Philip tarihteki en uzun kraliyet evliliğine sahiptiler. 1997'de kutlanan altın evlilik yıldönümünde kraliçe eşi için şunları söyleyecekti: "O, iltifatları kolay kabul etmeyen biri ama o benim gücüm oldu ve bu tüm hayatım boyunca devam etti. Ben ve tüm ailesi, İngiltere ve diğer birçok ülke ona iddia edebileceğinden ya da bizim asla bilemeyeceğimizden daha büyük bir borç borçludur."
İlk tanışma ve hızlı bir evlilik
Elizabeth Alexandra Mary Windsor, kuzeni Yunanistan ve Danimarka Prensesi Marina'nın Elizabeth'in amcası Kent Dükü Prens George'un düğününde Philip Mountbatten ile ilk tanıştığında daha 8 yaşındaydı. O zaman, Prenses Elizabeth'in kraliçe olması beklenmiyordu: Babasının ağabeyi Edward, taht için ilk sıradaydı ve kendi varisleri olması bekleniyordu.
Avrupa'nın kraliyet aileleri bağlamında, siyasi ittifakları sürdürmek için kraliyet soyları arasında ne kadar çok evlilik olduğu göz önüne alındığında Elizabeth'in kral soyundan biriyle evlenmesi gerip değil. Zaten Avrupa'nın neredeyse tüm kraliyet aileleri, ortak bir atayı paylaşan akrabalardır.
Elizabeth ve Philip'in kaderini tayin eden yeniden buluşması, 1939'da Kraliyet Deniz Koleji'nde gerçekleşti. Ebeveynleri ve kız kardeşi Prenses Margaret ile ziyarete gelen 13 yaşındaki Elizabeth'in 18 yaşındaki Philip'e aşık olduğu, Philip tenis oynarken atletik yapısı ve çevikliğine hayran olduğu söylenir.
1947'de resmi bir törenle nişanlandılar. O zamanlar gazeteler bu evliliğin de önceki kraliyet evliliklerinde olduğu gibi anlaşmalı bir evlilik olduğunu yazdılar. Kimse bu nişanın büyük bir aşkın habercisi olduğunun farkına varmamıştı fakat tarih yanıldıklarını gösterdi. Bu bir kraliyet evliliği değildi bu bir aşk birliğiydi.
Genç çift sıradan iki aşık gibi kalpleri pır pır atıyordu ve her fırsatta çevrelerine ne kadar mutlu olduklarına dair konuşmalar yapıyordu. Elizabeth Philip'i yakından tanımaya başladıktan sonra babasına Philip'in onun sevebileceği tek erkek olduğunu söyler. Düğünden kısa bir süre sonra annesine yazdığı mektupta ise "Yıllardır birbirimize aitmişiz gibi hissediyoruz" diye yazar. Genç damat ise kayınvalidesine "amacım ikimizi dışardan gelecek tüm sorunlara karşı güçlü kılmak ve iyilik dolu bir birliktelik kurmaktır." der.
Kraliyet tarihçisiPeter Brown çiftin evlilikleri boyunca Philip'in kraliçeyi ayakta, mutlu ve gülen bir yüzle tuttuğunu söyler. Tıpkı Philip'in kayınvalidesine verdiği söz gibi...
Brown yine bir ropörtajında "Philip Kraliçeye daima güç verdi. Çok iyi bir mizah anlayışı vardı. İnanılmaz derecede şakacıydı. Kraliçeyi her zaman güldürürdü. Ona karşı hep çok dürüst oldu asla yalan söylemedi. Bunlar kraliçenin Philip'te en çok sevdiği şeylerdi." Der.
Philip fedakar ve güçlü bir eşti
Philip iyi bir sigara içicisiydi fakat Elizabeth'in bunu sevmediğini biliyordu. Evlendiklerinin sabahı sigarayı ebediyyen bıraktı. Aşkını bundan daha güzel nasıl kanıtlayabilirdi?
Fakat en büyük sınavı bu değildi. En büyük sınavı Philip'in kraliçenin soyadını alması oldu. Çiftin evliliklerinden sonra Prens Philip eşinin babası ve dönemin Birleşik Krallık Kralı VI. George tarafından Edinburgh Dükü olarak atandı. Elizabeth'in tahta geçmesinden sonra ise hanedanın soyadı Windsor olarak devam edileceğine karar verildi. Elizabeth ve Philip'in 4 çocuğu annelerinin soyadına tabi oldular. Prens Philip de mevcut soyadı Mountbatten'ın yanına Windsor'u da ekleyerek birleşik soyadı kullanmaya başladı.
Bu durum Philip'in çevresinde oldukça büyük bir rahatsızlık uyandırdı o kadar ki bu rahatsızlık Philip'e de yansımaya başladı. Konuyla ilgili olarak dönemin başbakanı Churchill'e tartıştığı ve yakın çevresine şunu söylediği biliniyor "Ülkede çocuklarına adını vermesine izin verilmeyen tek adamım. Ben kanlı bir amipten başka bir şey değilim." Bence bu çıkışı oldukça yersizdi çünkü zaten Prens Yunanistan'dan sürüldüğünde tüm kraliyet unvanlarını ve babasının soyadını terk etmişti. Yani Mountbatten annesinin soyadıydı. Çocukları da kendisinin kaderini yaşadı.
Ayrıca bu evliliğin Prens Philip'e olan bedellerinden biri de Prensin Yunan Ortodoksluğu uygulamasından Anglikanizm'e geçmesi oldu. Din değiştirmek Prens için ne anlama gelir bilinmez ama bu konunun Philip'in Kraliçeye ettiği bağlılık yeminin bir gereği olduğu söylenir. Elizabeth'in taç giyme töreninde Philip Elizabeth'in önünde diz çöker veKraliçesine "Ben, Edinburgh Dükü Philip, hayatın, uzuvların ve amaçların için sana sonsuza dek bağlılık yemini ediyorum." Şeklinde yemin eder.
Elizabeth kocasına "evin erkeği" portresini bahşetti
Elizabeth de aşkı için bazı şeyleri göze aldı elbette. Ne de olsa aşk iki kişiliktir. Evlilik yeminine kocaya "itaat etme" maddesini dahil etti. Halbuki kendisi bir kraliçe adayıydı ve kraliçeler kimseye itaat etmezdi fakat daha o gün Elizabeth evliliğini tüm o resmi prosedürlerden daha özel bir yere taşımayı başardı. Elbette basın ve halk bir süre söylendi fakat çiftin birbirine olan bağlılığı ve sadakati tüm endişeleri boşa çıkardı.
My Husband and I: The Inside Story Of 70 Years Royal Marriage'ın yazarı Ingrid Seward'a göre 4 çocuk babası Prens Philip mutfakta olmayı severdi. Eşi evde yokken çocukları için özel tarifleri denemek ve onlara normal bir aile sıcaklığı yaşatmak için vakit ayırırdı. Eşi için de akşam yemeği pişirirdi. Özellikle sevdiği kadın evdeyken mutfağa girer ve yeteneğini sergilerdi. Sahanda yumurta, mezgit füme en çok yaptığı yemeklerdi.
Elizabeth'im, lahanam!
Sarayın içinden haber taşıyan gazeteci ve kraliyet tarihçileri Philip'in kraliçeye "lahanam" lakabıyla hitap ettiğini söylüyor. Bu tanım Fransızca'da sevgililerin birbirine söylediği "mon petit chou" deyiminden geliyormuş. "Mon petit chou" aynı zamanda "benim küçük pastam" anlamına da gelebiliyor. Prens Philip "lahanam" tanımını daha sevimli bulmuş olacak ki sevgilisine o şekilde hitap etmeyi tercih etmiş. Kraliyet biyografisi yazarı Robert Lacey, Sunday Times ile yaptığı bir röportajda Philip'in eşine hitaben "lahanam" takma adını kullandığına şahit olduğunu söyler.
Ayrıca Elizabeth'in çocukluktan kalma takma adı Lilibet'ti ve kocası Philip kendisini bu isimle çağırmayı seviyordu.
Kraliçe, Philip'in Nisan 2021'deki cenazesinde Windsor Kalesi'ndeki St George Şapeli'ndeki tabutunun üstüne el yazısıyla yazılmış bir not koydu. Kırtasiye kağıdına yazılan mektupta "Seni seviyorum" yazıyordu ve imza olarak "Lilibet" vardı. Görünüşe göre Kraliçe bu hareketle daima Philip'in Lilibet'i olacağını vurgulamak istedi.
Ayrı yataklarda uyudular
Evet doğru okudunuz. Eski bir gelenek olarakAvrupa'da pek çok aristokrat çift Kraliçe ve eşi de dahil olmak üzere ayrı yataklarda uyumayı tercih ediyor.
Görgü kuralları uzmanı Lady Pam ve Majestelerinin kuzeninin akrabası hakkında bir biyografide açıkladığı gibi: "İngiltere'de, üst sınıfın her zaman ayrı yatak odaları olmuştur. Horlamayla ya da birinin ayağını sallamasıyla rahatsız edilmemek, uyku bölünmesi yaşamamak için. Tabi duruma göre birbirlerinin odalarını paylaşıyorlar. Seçim yapabilmek çok güzel." Açıkçası bu durum evliliğin sağlıklı sürdürülmesine engel değil gibi gözüküyor. Bunun en güzel kanıtı çiftin sahip olduğu 4 çocuk.
Son yıllarında hiç ayrılmadılar
Çift son yıllarını Covid salgını nedeniyle birlikte Windsor kalesinde tecritte geçirdiler. Her fırsatta çevrelerinde bundan duydukları mutluluğu ifade ettiler. Yine kraliyet tarihçisiBrown, bu durumu "Beklenmedik bir lütuf" olarak nitelendirerek, "Neredeyse flörtlerinin başlangıcı gibiydi; samimi, flörtöz ve sevgi paylaşımı olan bir son dönem oldu." dedi.
Bir ropörtajda Prens Philip'e uzun ve mutlu evliliklerinin sırrı sorulduğunda şöyle der: "Tolerans mutlu bir evliliğin en önemli bileşenidir. Her şey yolunda giderken belli ki çok önemli olmayabilir ama işler zorlaştığı zaman en önemli şey haline gelecektir."