Haberler

Türkiye Medyasında Aporofobi

Fatma Ece Gödeoğlu

Fatma Ece Gödeoğlu

İletişimci& Psikolog& SinemaTv Uzmanı
23.12.2024 08:17

Aporofobi, toplumsal hayatta göz ardı edilen ya da bilinçli olarak dışlanan bir grubu tanımlar: yoksullar ve maddi olarak dezavantajlı olanlar. İspanyol filozof Adela Cortina tarafından 1995 yılında ortaya atılan bu kavram, yalnızca ekonomik durumdan değil, insanların sahip olduğu toplumsal kimliklerden ve sosyal statülerden kaynaklanan önyargıların da bir yansımasıdır aslında. Günümüzde aporofobi, bireylerin ya da toplulukların, yoksulluk ve düşük sosyal statüye sahip olanları dışlama, küçümseme veya korkma eğilimlerini anlamamıza yardımcı olan önemli bir sosyolojik olgudur.

Ancak aporofobinin günümüz dünyasında nasıl şekillendiğini, toplumsal normların nasıl evrildiğini ve bu olgunun medya aracılığıyla nasıl pekiştirildiğini anlamak için medya alanındaki dönüşümü gözlemlemek gerekir. Bugün, medya hem geleneksel hem de dijital ortamda, aporofobiyi güçlendiren bir araca dönüşmüş durumda.

Geleneksel Medyanın Etkisi

Geleneksel medya, yani televizyon, radyo ve basılı gazeteler, tarihsel olarak toplumu yönlendiren ve bireylerin sosyal normlara uyumunu sağlamak adına önemli bir araç olmuştur. Bu medya biçimlerinde yoksulluk, genellikle aşağılanan, kötü koşullarda yaşayan ya da başarısız bireylerle ilişkilendirilmiştir. Yoksul bireyler çoğu zaman sadece dramalar ve kötü hikayelerle anılmakta, toplumun geri kalan kısmından farklı ve dışlanması gereken bir grup olarak gösterilmektedir. Bu da aporofobinin pekişmesine yol açmaktadır. Yoksulluğun medya aracılığıyla sürekli olarak olumsuz bir imajla ilişkilendirilmesi, bu kesimi daha da dışlayıcı hale getiren bir sosyal iklimin oluşmasına neden olmuştur.

Örneğin, televizyon dizilerinde ve filmlerde, yoksul karakterler genellikle suçluluk, tembellik veya ahlaki zaaflar gibi olumsuz özelliklerle betimlenir. Oysa gerçek hayatta, bu bireylerin çoğu, sistemin bir parçası olarak ekonomik zorluklarla mücadele eden ve sosyal adalet talep eden insanlardır. Geleneksel medyanın bu tür temsil tarzı, aporofobinin normalleşmesine ve bu bireylerin toplumdan daha fazla dışlanmasına zemin hazırlar.

Sosyal Medyanın Yükselişi ve Aporofobi

Sosyal medya, geleneksel medyanın aksine, bireylerin daha hızlı ve doğrudan içerik üretmesine olanak tanır. Ancak, burada da aporofobik eğilimlerin güçlendiğini görebiliyoruz. Sosyal medya platformları, her bireyin sesini duyurabildiği ve çok geniş kitlelere ulaşabildiği dijital alanlar olarak kabul edilse de aynı zamanda insanların birbirlerine karşı nefreti, önyargıyı ve dışlamayı kolayca yayabildikleri yerlerdir. Aporofobi, sosyal medya üzerinden yayılan nefret söylemleriyle birlikte, yoksulları ve dezavantajlı grupları hedef alan paylaşımlar, tweet'ler veya videolarla daha da görünür hale gelebilir.

Sosyal medya algoritmalarının, kullanıcıları benzer düşüncelere sahip kişilerle bir araya getirmesi, toplulukların daha da kutuplaşmasına yol açmaktadır. Böylece, yoksul insanları dışlayan veya onların yaşam biçimlerini küçümseyen içerikler, belirli gruplar arasında daha fazla yayılmakta ve normalleşmektedir. Örneğin, bir YouTube videosunda ya da bir Twitter gönderisinde yoksul insanlara yönelik yapılan bir şaka, binlerce, hatta milyonlarca kişi tarafından paylaşıldığında, bu tür önyargılı söylemler, toplumsal normlar olarak kabul edilmeye başlanabilir.

Sosyal medyada yayılan bu aporofobik içerikler, kullanıcıların gerçek dünyada da daha temkinli ve uzak bir tutum benimsemelerine neden olabilir. İnsanlar, bir araya gelip empati kurmak yerine, dijital ortamda hızla yargılayıcı ve dışlayıcı bir dil kullanma eğiliminde olabilirler. Bu durum, toplumsal bölünmeleri derinleştirirken, aynı zamanda aporofobinin giderek daha fazla normalleşmesine de neden olmaktadır.

Medyanın Sorumluluğu

Hem geleneksel medya hem de sosyal medya, aporofobiyi güçlendiren araçlar olabildiği gibi, aynı zamanda bu sorunu çözmek için de büyük bir potansiyele sahiptir. Medyanın, yoksulluk ve dezavantajlı gruplarla ilgili daha kapsayıcı, empatik ve doğru temsiller üretmesi, aporofobinin önlenmesi adına atılacak ilk adımlardan biri olabilir.

Geleneksel medyanın bu konuda sorumluluğunu üstlenmesi, yoksulları yalnızca kurban olarak göstermektense, onları toplumun vazgeçilmez bir parçası olarak tanıtması gerekmektedir.

Emekliler ve Asgari Ücretliler Üzerinden Aporofobik Söylemler

Geleneksel medya, aporofobiyi besleyen en güçlü araçlardan biridir. Örneğin, son yıllarda medyada kanaat önderleri emekliler hakkında sıkça yer alan aporofobik söylemleri, bu grubu "çalışan kesimin sırtındaki kambur" olarak tanımlamada ısrar ettiler. Emeklilerin sosyal güvenlik haklarına ilişkin yapılan tartışmalarda, onların ekonomik açıdan "ağır yük" oldukları vurgulandı yetkililer tarafından da... Medya, emeklileri yalnızca yaşlılıkları ve alınan maaşlarla sınırlı olarak ele alırken, bu kişilerin toplumsal katkılarını ve insanlık onurlarını göz ardı edildi. Bu algı, emekli bireylerin "zenginleşememiş" ve dolayısıyla "hakkı verilmemiş" bir grup olarak toplumda marjinalleşmelerine yol açmadı mı?

Asgari ücretliler ve emekliler üzerinden yapılan zam artışları tartışmaları, bu aporofobik söylemlerin somut örneklerinden biridir. Ekonomik zorluklarla mücadele eden bu gruplara yönelik yapılan "artışlar" veya "yardımlar", çoğu zaman topluma yük olarak sunulmakta. Medya ve kanaat önderleri, zamların aslında emekçilerin yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik değil, "toplumun alt sınıfını" ödüllendirme gibi algılanabilecek şekilde servis etmeye devam etmiyor mu? Bu durum, toplumun büyük bir kesiminin bu gruplara karşı duyduğu önyargıyı güçlendirmedi mi? Aporofobik söylemler, bu grupların haklı taleplerini küçümseyerek, onları toplumun dışına iten bir bakış açısını pekiştirdi. Unutmadan bugün asgari ücretliye, emekliye yapılan aporofobik söylemler sınıfsal aşamalara göre de değişecektir.

title