Sürekli Deprem Bildirimleri

Fatma Ece Gödeoğlu

İstanbul'da 6.2 büyüklüğünde bir deprem yaşandığında, hepimizin hayatında derin bir iz bırakmıştı. Ancak bu travmanın hemen ardından, Android telefonlarımızda beliren sürekli deprem bildirimleri, tehlikeyi her an yanımızda hissetmemize yol açtı. Her dakika gelen yeni bir uyarı, korkuyu ve belirsizliği besledi. Ancak, bu bildirimlerin yalnızca güvenlik bilincini artırmakla kalıp kalmadığı, insanların psikolojik sağlığı üzerinde başka olumsuz etkiler yaratıp yaratmadığı sorgulanmaya değer. Özellikle 3.1 ve 4.1büyüklüğündeki depremler gibi küçük sarsıntılar için sürekli uyarı gönderilmesinin gerekip gerekmediği tartışılmalıdır.
Anksiyete ve Sürekli Alarm
Telefonlarımıza düşen deprem uyarıları, bazen küçücük bir sarsıntıyı dahi büyüterek "büyük bir tehlike" gibi sunabiliyor. Bu durum, özellikle travmatik bir deprem deneyimi yaşamış bireylerde, tekrar bir felaket yaşama korkusunu körüklüyor. Deprem korkusunun sürekli canlı tutulması, insanların zihninde sürekli bir tehdit algısı yaratıyor. Bu sürekli uyarılar, kaygıyı artırarak kişileri huzursuz bir bekleyişe sürüklüyor. Bir yanda hayatlarını devam ettirmeye çalışan insanlar, diğer yanda ise her an daha büyük bir deprem korkusuyla yaşayan bir kitle var. Bu tür uyarılar, gereksiz yere alarm vererek, tehlikenin boyutunu doğru bir şekilde değerlendiremeyen bir toplum yaratabilir. Gerçekten büyük tehlikeler için bu uyarılar daha etkili olabilirken, küçük sarsıntılar için uyarı verilmesi, toplumda "alarm yorgunluğu" na neden olabilir.
Olağanüstü Durum Hissi ve Uykusuzluk
Sürekli gelen deprem bildirimleri, insanların uyku düzenini de alt üst edebilir. Korku ve belirsizlik, zihnimizin sürekli uyanık kalmasına yol açar. Kendi güvenliğimizin tehlikede olduğu düşüncesi, geceyi sabaha bağlayan saatlerde bile uykusuz kalmamıza neden olabilir. Yeterli uyku alamamak, vücutta yıpratıcı etkiler yaratır; konsantrasyon eksikliği, sinirlilik hali, enerji düşüklüğü gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Ancak 3.1 ya da 4.1 büyüklüğündeki sarsıntıların çoğu, büyük bir tehlike yaratmaz ve bu tür küçük uyarılar sadece gereksiz bir endişe kaynağı olabilir. Uykusuzluk, vücudu ve zihni olumsuz etkilerken, insanların kaygı düzeyini artırabilir ve bu da yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkileyebilir.
Toplumsal Korku ve İzolasyon
Bu bildirimlerin bireyler üzerindeki etkilerinin yanı sıra, toplumsal düzeyde de önemli etkileri olabilir. Sürekli bir tehdit algısıyla yaşayan bir toplum, doğal olarak birbirinden uzaklaşabilir. Deprem bildirimlerinin, "tehdit" algısını güçlendirmesi, toplumsal korku kültürünü besler. Sokaklarda, toplu taşımalarda ve evlerde sürekli bir korku atmosferi yaratır. İnsanlar, birbirlerine karşı daha dikkatli, temkinli ve güvensiz hale gelebilir. Bu korku, toplumsal bağların zayıflamasına neden olabilir. Ancak, 3.1 ve 4.1 gibi küçük sarsıntılar için sürekli bildirimlerin yapılması, bu korkunun daha da artmasına yol açabilir. Bu tür uyarıların, sadece büyük bir tehlike anında verilecek şekilde planlanması, toplumsal dayanışmayı güçlendirebilir.
Bağımlılık ve Alarm Yorgunluğu
Bir süre sonra, insanlar bu alarm durumuna o kadar alışabilirler ki, sürekli uyarı almaya bağımlı hale gelirler. Ancak bu durum, "alarm yorgunluğu" na yol açabilir. Sürekli olarak tehditlere tepki vermek, zamanla duyarsızlaşmaya yol açar. Bu duyarsızlık, gerçek bir tehlike anında insanların geç tepki vermesine neden olabilir. Telefonlarımıza gelen her bildirim, artık fark etmediğimiz ve tepki vermediğimiz bir uyarı haline dönüşebilir. Oysa, anlık tehlikeler karşısında doğru tepki verebilmek için, bu bildirimlerin daha bilinçli bir şekilde sunulması gereklidir. 3.1 ve 4.1 büyüklüğündeki sarsıntılar gibi küçük uyarıların, gereksiz yere insanların alarm durumuna girmesine neden olmasının önüne geçilmelidir.
Duyarlılıkla Yönetmek
Deprem gibi doğal afetlerin olasılığı her zaman bir gerçekliktir. Ancak, insanların psikolojik sağlığı da göz ardı edilemez. Deprem bildirimleri, güvenliği artırmak adına önemli bir araç olabilir. Ancak bu araç, insanları sürekli korku ve kaygı içinde tutmak için kullanılmamalıdır. Bildirimlerin sayısı, zamanı ve içerikleri, dikkatle planlanmalıdır. 3.1 ve 4.1 gibi küçük sarsıntılar için sürekli alarm verilmesi yerine, "hazırlık" ve "güvenlik" mesajları verilmelidir. Bu şekilde, insanların kaygı düzeyini artırmadan, gerçekten büyük tehlikeler için etkili bir bilgilendirme yapılabilir. Sonuç olarak, deprem, bir doğa olayıdır ve bizler, bu olayı doğru bir şekilde yönetmek için eğitimli ve bilinçli bir toplum olmalıyız. Ancak bunun önünde, toplumsal psikolojimizi ve insanların duygusal sağlığını gözetmek gelir. Bir uyarı, sadece bir alarm değil; aynı zamanda güvenli bir geleceğe dair bilgilendirilmiş bir adım olmalıdır.